Yayın Evi: Altın Kitaplar
Basım Yılı: 1991
Sayfa Sayısı: 175
Güneş ufukta yükseliyordu. Doğuda gök kırmızı, turuncu ve pembe renklere bürünmüştü. Poirot alçak sesle "Ne güzel manzara..." diye mırıldandı.
Solumuzda nehir kıvrılarak uzanıyor, tepe ise altındanmış gibi duruyordu. Güneyde ise tarlalar ve çiçekli meyve ağaçları uyuklamaktaydı. Uzaklardan su dolabının sesi geliyordu. Kuzeyde ise ince minareleriyle bembeyaz peri ülkesi Hasaniye vardı. [sf 136]
Bu tasvir, şimdiye kadar okuduklarım içinde beni en çok etkileyenidir. Sade, birkaç kelimeyle çizilen bütün bir hayal manzarası.. Son okuyuşumda belki çeviriyle toparlanmıştır diye orijinaline de baktım, aynı şekilde güzeldi.
Gece Gelen Ölüm, bilinçli bir şekilde okuduğum ikinci Christie kitabı hayatımda. İlki Noel'de Cinayet ki yazarla tanışmak adına gerçekten şanslıymışım.
Amy Heran isimli bir hemşirenin anlatımıyla sunulan roman, Irak'ta geçiyor. Heran Hemşire, yanlarında çalıştığı aileyle birlikte Bağdat'a gittikten kısa bir süre sonra doktor Giles Reilly'le tanışıyor ve onun arkeolog bir arkadaşının karısına göz kulak olmak üzere arkeolojik kazı grubunun kaldığı eve gidiyor. Dr. Leidner'in karısı Louise, 35 yaşlarında, çok güzel ve etkileyici bir kadın. Etrafındakilerin hem hayran olduğu, hem de gereksiz yere evham yaptığını düşündükleri Louise, Heran Hemşire'ye öldürülmekten korktuğunu söyledikten kısa bir süre sonra odasında başına aldığı darbeyle ölü bulunuyor. O esnada Irak'ta bulunan Dr. Reilly'nin arkadaşı Hercule Poirot, vakayı ele alıyor ve sonuca ulaşıyor elbette..
Louise Leidner, Agatha Christie'nin psikolojisi üzerinde en fazla titizlendiği roman karakterlerinden biri bana göre. Onu tanımlamak, okuyucunun gözünde tamamen canlandırabilmek için envai çeşit yollara başvuruyor: ünlü İngiliz şair John Keats'ın şiirindeki La Belle Dame Sans Merci'ye (Acımasız Güzel Kadın) benzediğini söylüyor mesela. La Belle Dame Sans Merci*, Keats'ın şiirinde kendine aşık ettiği genç şövalyeyi soğuk bir tepede ölüme terk eden harikulade güzellikteki bir orman perisi. Agatha Christie'nin solgun sarı saçlı, menekşe gözlü olarak anlattığı Louise, Andersen masallarındaki küçük Kay'ı kandırarak sarayına götürüp buzdan bir heykele dönüştüren Karlar Kraliçesi gibi aldatıcı ve tehlikeli bir cazibeye de sahip. Yazarın bu edebi benzetmeleri Gece Gelen Ölüm'ü çok hoş bir şekilde zenginleştirip, derinlik veriyor. Kitap içinde kitap varmış gibi başka âlemlere gidiyorsunuz okurken.
Gece Gelen Ölüm'de masal ve şiirlerin haricinde, olumlu-olumsuz bazı kitap referansları da var. İlk bölümde Heran Hemşire'nin okuduğu Hastanede Cinayet isimli roman Ngaio Marsh'a ait. Hemşire kitabın hiç de gerçeğe uygun olmadığını düşünerek elinden bırakıyor. Ayrıca Hercule Poirot'nun, Bayan Leidner'in minik kitaplığını yorumlarken değindiği noktalar çok ilginç.
Gece Gelen Ölüm'de masal ve şiirlerin haricinde, olumlu-olumsuz bazı kitap referansları da var. İlk bölümde Heran Hemşire'nin okuduğu Hastanede Cinayet isimli roman Ngaio Marsh'a ait. Hemşire kitabın hiç de gerçeğe uygun olmadığını düşünerek elinden bırakıyor. Ayrıca Hercule Poirot'nun, Bayan Leidner'in minik kitaplığını yorumlarken değindiği noktalar çok ilginç.
Yine bu kitap sevgili Poirot'muzun muzip deneylerine sahne olması dolayısıyla da eğlenceli bir hal alıyor zaman zaman. "Onun kolunu sokan arı bendim!" derken yaptığı gibi hokus pokuslar, bakmadan gördükleri v.b., onunla birlikte yaşanan keyfi arttırıyor. Ve kitabın sonundaki "cinayetin çözümü" konuşmasına başlarken kullandığı Arapça cümle.. Ne zaman okusam, o bölüme geldiğimde beni heyecanlandırıyor. Poirot'nun zeka ve hissî kuvvetine yakışır bir seçim yapmış Christie. Belçikalı bu Irak seyahatinden dönerken de meşhur Doğu Ekspresinde Cinayet vakasına karışıyor.
Seni ne üzebilir, ey zırhlı şövalye!
Yalnız dolaşıyorsun, benzinde solgunluk var.
Sazlar kurudu artık gölün kıyılarında.
Ötüşmez oldu kuşlar.
Seni ne üzebilir, ey zırhlı şövalye!
Ne kadar da bitkinsin, terketmiş seni rahat,
Sincap doldurdu artık kışlık ambarlarını,
Yapıldı bitti hasat.
Bir zambak görüyorum senin alnında açmış
Istırap nemi ile humma çığı taşıyan,
Ve solan bir gül gibi yanağının üstünde
Son demini yaşayan.
Bir hatuna rastladım kırlarda dolaşırken,
En güzelden de güzel – gerçek bir perikızı,
Topuklarında saçı, keklik gibi sekişli,
Vahşi – ürkek bakışlı.
Çiçeklerden bir çelenk ördüm onun başına,
Sonra bileziklerle bir kemer hoş kokulu;
Gözlerime baktı da sevdalı gözleriyle,
'Ah!' etti o tatlı sesiyle.
Tuttum, onu bindirdim rahvan giden atıma
Ondan sonra bütün gün bilmedim gördüğümü,
Eğilerek bir yana çünkü çağırdı durdu
Bir peri türküsünü.
Lezzetli, haz verici kökler çıkardı bana,
Yaban balı topladı, kudret çiği içirdi,
Ve sonunda dedi ki kendi peri dilinde
‘Çok seviyorum seni.’
Sonra götürdü beni büyülü mağarasına,
Orda gözyaşı döktü, bir ah çekti kederle,
Orda kuruttum ben de o vahşi gözlerini
Yanan öpücüklerle.
Orada uyuttu beni tatlı ninnileriyle,
Bir rüya gördüm orda – Ah! bahtım ne de kara,
Biraz önce gördüğüm pek taze bir rüya bu
Bu ürperten yamaçta.
Solgun krallar gördüm, prensler, savaşçılar
Ölüm solgunluğuydu hepsinin yüzündeki;
Haykırarak dediler ki – ‘La Belle Dame Sans Merci
Beni de tutsak etti!’
Kavruk dudaklarını gördüm akşam alacasında
Büyük büyük açılmış müthiş bir uyarmayla.
Birden uyanıverdim, burda buldum kendimi
Bu ürperten yamaçta.
İşte bundan dolayı buradayım şimdi ben
Yalnız dolaşıyorum, benzimde solgunluk var,
Kurumuş da olsalar sazlar göl kıyısında
Susmuş da olsa kuşlar.
John KEATS
Muhteşem bir inceleme olmuş ellerine sağlık canım. La Belle Dame Sans Merci şiiri anlam katmış şimdi çok daha farklı herşey kafamda ve dikkat çektiğin üzere kitaplığı incelerken Poirot' nun yorumları gerçekten çok dikkat çekiciydi.
YanıtlaSilSevgiler...
Teşekkür ederim Deniz'cim, kitabın dolu dolu olması da çok hoş gerçekten. Umarım sonuna gelene kadar katili hatırlamamışsındır bu okumanda.
YanıtlaSilKesinlikle hatırlayamadım ilk defa okuyor gibiydim ilk okumamda sanırım arkeoloji beni cezbettiği için o kısımlara dikkat etmişim :)
YanıtlaSilbriç masasındaki cinayetinkini unutmuşum ben de. Çok hoş oluyor öyle olunca :)))
YanıtlaSilbenim de yeni bitirdiğim bir kitap oldu bu , oldukça begendim, kıtabın sonunda poirot'nun sayfalarca acıkladıgı gibi herkesin kurbanı öldürmeye sebebi vardı ve herkes katil olabilirdi ,ama her zamanki gibi en beklenmedik kişi katil çıktı,benim katil konusundaki tahminim de doğru çıkmış oldu, ama cinayeti nasıl işlediğini sanırım okuyan kımse cözememiştir.
YanıtlaSilEvet çok enteresan ve güzel bir kitabıdır Christie'nin. Belki de Poirot'yla eş zamanlı olarak terasta çözülebilir ama orada da Anne Johnson'un bir şaşırtmacası var.
YanıtlaSil