Yayın Evi: Metis Yayınları
Basım Yılı: 2006
Sayfa Sayısı: 309
Bir süredir peşpeşe okuduğum yeni yazar ve kitapları beğenirken, sıra bu kitaba geldiğinde kararsız kaldım. Konusu, daha doğrusu baş karakteri hakikaten ilginç fakat, biçimlenişi ve olay örgüsünde öyle çok tanıdık tad var ki romanı kendine has bir özellik kazanmaktan alıkoyuyor.
1800'lerde, Prusya Krallığı'nda bir genelevde bedensel ve ruhsal olarak tuhaf bir çocuk doğar. Sağır-dilsiz olan Hercule'ün insanların düşüncelerini okuma ve isterse onları şekillendirebilme gibi bir yeteneği vardır. Hercule kendisiyle aynı gün, aynı genelevde doğan güzel Henrietta ile birlikte büyür ve aralarında derin bir sevgi bağı oluşur. Sevdiği kızı, içinde yaşadıkları evdeki olası kaderinden korumak isteyen bu garip çocuğun başına olmadık belalar açılacak, zihin okuma yeteneği sebebiyle ölümle defalarca burun buruna gelecektir..
Bir Garip Aşk Öyküsü, Hercule'ün yeteneğinden doğduğu yerin fenalığına, biçimsel ürkütücülüğünden papazlarla ilişkilerine kadar fena halde Patrick Suskind'in Koku romanını anımsatıyor. Jean Baptiste Grenouille gibi istenmeyen bir çocuk, bir cüce bu romanın da baş karakteri. Grenouille'in etkisi ürettiği kokulardayken, Hercule düşüncelerine girerek insanları kontrol altına alıp istediği gibi yönlendirebiliyor. İkisi de değişik sebeplerle de olsa elini kana buluyor. Ayrıntılar farklı fakat temelde anlatılan hikayenin çok benzer bir çizgide ilerlediğini söylemek mümkün.
Koku'da etkileyici olan şey; yazarın zihninde oluşturduğu hayli sıradışı bir hayatın öyküsünü iyi bir edebi dille, baştan sona satır satır heyecanı kaybetmeden anlatabilmesiydi. Bir Garip Aşk Öyküsü'nde ise kurgu aşamasının başlangıç noktası 'Nasıl ilginç hale getirebilirim?' sorusu gibi geliyor insana. Şekilsel bozukluğu olan bir yaratık olsun, olabilecek en fena yerlerden birinde doğsun, Güzel ve Çirkin masalındaki gibi bir sevgiliyi, tam zıttını da karşısına yerleştirince tamamdır. Maalesef böyle özentiler, yazılan romanın özgünlüğünü yitirmesine ve konu ne kadar ilginç olursa olsun okuyucunun sıkılmasına yol açıyor.
Kitapta sadece 149. sayfanın altını çizdim, zîrâ uzun bir paragrafta Hercule'ün edebi zevkini derinleştirmek için hangi yazarları nasıl bir etkiyle okuduğunu anlatıyordu. Hepsi bu.
Kitabı çok merak ettim, sanırım alıp okuyacağım.
YanıtlaSilPatrick Süskind ile ilgili de bir gözlemim var, katılır mısınız bilemeyeceğim ama ismi geçince paylaşmadan edemiyorum. O, karakterlerini yaratmıyor, tükürüyor bence.
Kolayca içini temizliyor manasında mı?
Sil