Basım Yılı: 2000
Sayfa Sayısı: 279
Bir tarafa edebi değeri yüksek romanları, diğer tarafa çoksatar çerez kitapları koysak, Sen Uyumadan Önce, tam ortada kalır. Farklı kuşaklardan birçok karakter içerdiği ve sürekli zaman katmanları arasında gidip geldiği halde okuyucusunu yormayacak sadelikte yazılmış, hoş bir havası var.
Karin'in ailesi; kendi güzelliğinden başı dönmüş bir anne, çocuklarını sevse de karısından bıktığı için çekip giden bir baba ve sürekli intiharın eşiğinde yaşayan ablası Julie'den oluşmaktadır. 20'li yaşlarında, çok da göz alıcı bir kadın olmayan Karin'in ise bu sorunlu aileye uyumlu yanı, amaçsızca elde edip terkettiği erkeklerdir..
Yazar, Norveç'li yönetmen Ingmar Bergman ve aktris Liv Ullmann'ın kızı. Buna paralel olarak kitapta tadında bir görsel anlatım hakimiyeti var. Linn Ullmann'ın otobiyografik öğeler içeren bu ilk romanında, okurun hayalgücüne de pay tanıyacak ölçüde, ayrıntıları resmettiğini söyleyebilirim.
Sen Uyumadan Önce, bir parça büyülü gerçekçilik akımına göz kırpıyor ama bunun da üzerinde bariz bir şekilde durulmuyor. Olağanüstüne dair birkaç paragrafı çıkarırsak, roman gayet normal ve gerçekçi.
Okunurken güzel zaman geçirilebilir bir kitap ama okunmaması kayıp mıdır? Hayır.
Övgü, diyor Selma.
Ama nasıl? diye soruyorum. Nesini övebilirim ki? Onu tanımıyorum bile.
Asıl mesele de bu, diyor, bir insanı ne kadar az tanırsan onu övmek de o kadar kolay olur. [sf 64]
O gün. Hatırlıyor musun? Seni arayıp herşeyin bittiğini söyledim. Artık bunu yapmak istemediğimi. Bu evlilik bitti. Şehirde gezdim, bir kitapçıya göz attım, ama pek bir şey bulamadım. Bir şey arıyordum, teselli belki de, tam çıkarken rafta bu kitabı gördüm.Belki de dikkatimi çeken adıydı. Yalnızlığın Gizli Tarihçesi.
Dostluk hakkında söylemek istediğim şey buydu.
Kitabın bir bölümünde yazar, İmparator Tiberyus'un bir zamanlar içinde yüzdüğü,Capri Adası'nın güney sahilindeki bir mağaradan söz ediyor.
Mağara kapkaranlık. Gözleriniz dışarıdaki parlak ışığa alıştığı için içerisi korkunç görünüyor. Ama sizi en çok korkutan karanlık değil. Sizi korkutan, mağaranın içindeki tuhaf akustik. İstediğin kadar çığlık atabilirsin, sesini duyurmak için içgüdüsel olarak yaptığın da bu zaten, ama dalgaların gürültüsü sesini bastırıyor.
Hiç kimse seni duyamaz.
Ama dudaklarını mağaranın duvarına dayayıp yavaşça konuşursan, söylediğin her sözcük duyulur.
Julie kitaptan bir bölüm okuyor:
Nerede durman ya da nereye gitmen gerektiği ya da öbür tarafta kimin durup da dinlediği hakkında en ufak bir fikrin yok. Sesinin duyulduğuna emin olamıyorsun. Birinin sana bunu söylemesi gerek- birinin sana şöyle demesi gerek: 'Ben burada senin söylediklerini dinliyorum-mağaranın öbür ucunda. Yalnız değilsin. Normal bir ses tonuyla konuşursan, dediğin herşeyi duyabilirim.' Ama sana her zaman bunu söylemezler ve kendini boş yere bağırırken bulabilirsin. [sf 252]