Katherine Mansfield, gencecikken ölen kardeşine hislerini kısa bir hikaye ile dile getirmiş. Acı duygular ile oturmuş ve yazmış olmalı. Bu yazdıklarını çok dokunaklı buldum: İki kardeş bir Ekim akşamı birlikte dolaşıyorlar. Gezdikleri parkta bir ağaçtan düşen bir armut onlara çocukluklarında yaşadıklarını anımsatıyor, geçmişten bahsediyorlar. Ve genç adam veda ediyor.
Yazar yas içinde, doğal olarak kardeşinin hatıraları ile kuşatılmışken, onun ardından bir yürüyüşe çıkmış olmalı. Dolaştığı parktaki armut ağacını görmek ona birlikte yaşanan güzel günleri anımsattığında sanki kardeşi bir süreliğine yanına gelmiş gibi onunla bu anıları söyleşiyor ve sonra genç adam gidiyor.
İyi bir geri dönüşle verilen birlikte geçirdikleri çocukluk, çok yakın iki ruh, paylaşılanlar kadının neden acı duyduğunu çok açık ifade ediyor. Çok sevilen kardeşin ölümü… Konuşmalarından sevginin boyutunu anlıyorsun.
Hikayede incelikle gizlenmiş, ayrıntılarla pekiştirilmiş bir hüzün var. Kaldı ki geçmiş günlerden bahsetmek zaten daima hüzünlüdür. Hele ki yaşananları acıyla, tek başına anımsamak zorunda kalmak büsbütün çileden çıkarıcı bir duygu hali. Yazarın çizdiği mekan da buram buram hüzün kokuyor; karanlık, soğuk bir bahçe… Ölen sevdiğinin ardından dünya kararır, soğur adeta. Acıdan için üşür. 'Güzel hatıralar' kayıp acısını yoğunlaştırır, 'güzel yaşantıların bir daha geri gelmemek üzere sona erişi' insana tarifsiz bir keder verir.
Mansfield tabirleri, tasvirleri, kelimeleriyle, bariz bir şekilde sözünü etmeden hüzünlü bir vedayı öyle mükemmel anlatıyor ki, edebi ustalığının derinliği, hislerinin bize son derece sarsıcı bir şekilde yansımasına vesile oluyor. {2003}
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Burası sukûnetin hakim olduğu, tenha bir kütüphane. İçinden geçenleri fısılda ki orada olduğunu bileyim.