ODALAR

26 Ocak 2021 Salı

ÇAY KİTABI Okakuro Kakuzo

Yayın Evi: Alfa Kitap
Basım Yılı: 2019
Sayfa Sayısı: 84 

Kakuzo'nun Çay Kitabı'ndan Gurebahâne-i Laklakân'ı okurken Haşim bahsetmişti. Şâirin zevkine güvenle bu incecik hacimli kitabın hoş olduğunu tahmin etmiştim ama neredeyse her satırını çizdirecek kadar sanat ruhuyla dopdolu, zarif ve masalsı olduğunu bilmiyordum. 

Okakura Kakuzo, özellikle Çay Odası'nda içilen çay üzerinden Japon estetik algısına dair anlatımına başlıyor ve çay ritüellerinin ruhani ve fiziksel boyutuna geliyor, bu hoş kokulu, lezzetli bitkinin bahçe ve çiçek düzenlemelerinden saraylar, tapınaklar ve şatoların mimarisine etkilerine kadar, konuyla ilgili akla hayale gelebilecek hemen her ayrıntıya değiniyor. 

İnsanlığın Fincanı, Çay Ekolleri, Taoculuk ve Zen, Çay Odası, Sanat Zevki, Çiçekler ve Çay Ustaları bölümlerinden oluşan kitabı okurken öyle törensel olmasa da fincan fincan çay içmek de ayrıca keyifliydi. 

Çay Kitabı, birçok yayınevinden güzel kapaklarla çıkmış ama Alfa'yı seçmiştim, çevirisi gayet güzeldi, sadece sayfa 45'te 'çam yaprakları' dediği yerde durdum biraz, 'çam iğneleri' olması gerekmez miydi diye düşündüm ama bu kadarcık gözden kaçırma olabilir tabii ki.  

Gündelik dilde kişisel dramanın yarı şaka yarı ciddi yönlerine ilgisiz kalan insanlara 'çaysız insan' deriz. Yine aynı şekilde dünyevi trajediye aldırmaksızın, gem vurulmamış duygularla bütün yaşamını dolduran kaba estetleri de 'çayı fazla kaçmış' diye damgalarız. [sf 8]

Kendilerinde ki büyük şeylerin küçüklüğünü anlamayanlar, başkalarında ki küçük şeylerin büyüklüğünü de gözden kaçırma eğilimindedir. [sf 9]

Çayın tadında onu dayanılmaz kılıp idealize olmasını sağlayan gizli bir cazibe vardır. Batılı mizah yazarları da düşüncelerinin kokusunu onun aromasıyla karıştırmakta fazla gecikmedi. Çayda ne kahvenin bilinçliliği ne de kakaonun saf saf gülümseyen masumiyeti vardır. [sf 14]

Çayizm gizlenen ve keşfedebileceğiniz güzelliğin sanatıdır, açığa çıkarmaya cesaret edemediğiniz şeye imâda bulunma sanatıdır. Sakin bir şekilde, ama sonuna kadar kendinize gülebilmenin yüce sırrıdır ve dolayısı ile mizahın ta kendisidir, felsefenin gülümsemesidir. Bu anlamda bütün gerçek mizahçılara
-mesela Thackeray ve tabii Shakespeare- çay filozofları denebilir. [sf 15]

Bir Sung şairi olan Lichilai dünyada en kötü üç şey olduğunu üzülerek söylemiştir: gençliğin yanlış eğitimle bozulması, sıradan beğeniler yüzünden sanatın itibarını yitirmesi ve çayın kötü bir şekilde hazırlanarak tam anlamıyla ziyan edilmesi. [sf 17]

Âh ab-ı hayat! Zar gibi ince yapraklar berrak bir gökteki pul pul bulutlar gibi asılı kalır ya da zümrüt sulardaki nilüferler gibi yüzer. [sf 22]

Şeylerin oranını korumak ve kendi yerini kaybetmeden başkalarına yer açmak hayat dramasında başarılı olmanın sırrıdır. Rolümüzü iyi oynamak için piyesi baştan sona bilmemiz gerekir; bütünlük düşüncesi, hiçbir zaman bireysel olanınkinde kaybolmalıdır. Lao Tzu bunu, çok sevdiği boşluk metaforuyla anlatır. O gerçek anlamda önemli ve gerekli olan şeyin ancak boşlukta bulunduğunu iddia etmiştir. Mesela bir odanın gerçekliğinin tavan ve duvarlarda değil, tavan ve duvarlarla kaplanan boş alanda olması gerekir. Bir su testisinin faydası testini şeklinde ya da testinin yapıldığı maddede değil, suyun konulabileceği boşluktadır. Boşluk her şey üzerinde etkilidir çünkü her şey içine alabilir. Hareket ancak boşlukta mümkün olur. Kendisine başkalarının serbestçe girebileceği bir boşluk haline getirebilen kimse her duruma hâkim olur. Bütün, parçaya daima hükmedebilir. [sf 35]

Sanatçı her şeyi söylememekle başkalarına kendisinin fikrini tamamlama imkanı verir, böylece büyük bir şaheser karşı konulmaz bir şekilde dikkatinizi kendisine sabitler ve bir an için kendinizi eserin bir parçası olarak görürsünüz. Karşınızda girebileceğiniz ve estetik duygunuzla son haddine kadar doldurabileceğiniz bir boşluk vardır. [sf 36]

Çay odası Sukiya bir hayal evidir çünkü şiirsel bir etki barındırmak için yapılmış ve kısa ömürlü bir yapıdır. Boşluğun evidir çünkü anın estetik ihtiyacını karşılamak için konmuş olabileceklerin dışında hiçbir süsü yoktur. Simetrisiz olanın evidir, çünkü içinde kasten yarım kalmış ve muhayyile oyunlarının tamamlayacağı bir şey bırakılarak mükemmel olmayanı takdire tahsis edilmiştir. [sf 42]

Çay odasına giden bahçe yolu: roji'den geçmenin uyandırdığı duyguların niteliği ustadan ustaya değişiyordu. Bazıları Rikiu gibi nihai yalnızlığı hedefliyor ve bir roji yapmanın sırrının şu eski dizelerde olduğunu iddia ediyordu:

Ötelere bakıyorum.,
Ne çiçekler var
Ne de renkli yapraklar.
Deniz kenarında
Bir sonbahar akşamı
Solgun ışıkları içinde
Tek başına bir köy evi var.

Bazıları ise Kobori-Enshiu gibi daha başka etkiler arıyordu. Enshui aşağıdaki dizelerde bahçe yolu fikrinin bulunabileceğini söylüyordu:

Yaz günü bir ağaç kümesi,
Bir parça deniz,
Solgun bir akşam ay'ı.

Bu sözlerle neyi kast ettiğini anlamak zor değildir. Enshiu hâlâ geçmişin gölgeli rüyaları arasında dolaşan ama bir yandan da yumuşak bir ruh ışığının tatlı bilinçsizliğinde yüzen ve ötede bir yerde bulunan özgürlüğe iştiyak duyan yeni uyanmış bir ruhun halini telkin etmeyi amaçlıyordu. [sf 46]

Çaydanlığın terennümü hoştur çünkü çaydanlığın dibine özel bir melodi çıkaracak demir parçaları konmuştur. Bu melodide insan bir şelâlenin, kayalarda parçalanan bir denizin, bir bambu ormanını baştanbaşa etkisi altına alan bir sağanağın bulutların arasından geçerken boğuklaşan yankılarını ya da uzak bir yamaçtaki çamların uğultusunu duyabilir. [sf 47]

Bu hususta Rikiu'nun çay ustaları için değerli olan temizlik fikirlerini çok güzel şekilde anlatan bir hikayesi var: Rikiu bahçe yolunu süpürüp sulamakta olan oğlu Shoan'ı seyrediyormuş. Shoan işini bitirince Rikiu, 'Yeterince temiz değil,' demiş ve işine yeniden başlamasını emretmiş. Oğul bir saat süren yorucu bir çalışmadan sonra Rikiu'ya dönmüş: 'Baba, yapacak bir iş kalmadı. Merdivenleri üç kere yıkadım, taş fenerlere ve ağaçların üstüne su döktüm; yosunlarla likenler canlı bir renkle parıl parıl parlıyor, yerde de ne bir dal parçası bıraktım ne de bir yaprak,' demiş. Usta, oğlunu azarlayarak, 'Genç budala,' demiş, 'bir bahçe yolu böyle süpürülmez.' Bunu dedikten sonra bahçeye inmiş, bir ağacı silkelemiş ve her tarafa sonbaharın brokar örtüsünden parçalar, altın ve kızıl yapraklar serpmiş. İstediği sadece temizlik değil, aynı zamanda güzellik ve doğallıkmış. [sf 48]

'Hayal Evi' ismi bireyin sanatsal ihtiyaçlarını karşılamak için inşa edilmiş bir yapıyı imâ eder. Çay odası çay ustası için vardır, çay ustası çay odası için değil. Oda ustadan sonraki nesillere mahsus değildir, bu yüzden kısa ömürlüdür. (...)

'Boşluğun Evi' terimi her şeyi kapsayan Taocu teoriyi ifade etmenin yanı sıra dekorasyon motiflerinde sürekli bir değişiklik ihtiyacı düşüncesini de içerir. Çay odası bir estetik duyguyu tatmin etmek için geçici olarak konmuş olabilecek şeyler dışında tamamen boştur. Ara sıra odaya özel bir sanat objesi getirilir ve odada her şey ana temanın güzelliğini arttıracak biçimde seçilip yerleştirilir. İnsan farklı müzik parçalarını aynı anda dinleyemez. Güzelliğin gerçek anlamda idrak edilmesi ancak merkezi bir güdüye odaklanma ile mümkün olur. Dolayısıyla bizim çay odalarımızın dekorasyon tarzı, çoğu zaman evinin içini müzeye çeviren Batılılarınkiyle tamamen zıttır. Süste sadeliğe ve dekorasyonun sık sık değişmesine alışmış bir Japon'a göre her zaman bir sürü tablo, heykel ve eski eşya ile dolu olan Batı evi basit bir zenginlik sergisi izlenimi verir. Bir şaheseri bile sürekli görmekten keyif almak büyük bir sanat zevki gerektirir. O halde Avrupa ve Amerikan evlerinde görüldüğü gibi her gün bir yığın renk ve şekil karışıklığı arasında yaşayabilenler gerçekten sınırsız bir sanat duygusuna sahip olmalıdır.

'Simetrisiz Olanın Evi' ifadesi bizim dekorasyon planımızın diğer bir safasına imâda bulunur. Japon sanat objelerinin simetriden yoksun oluşu Batılı eleştirmenler tarafından sık sık eleştirilmiştir. (...) Evlerimizin klasik dekorasyonu kesinlikle muntazamdır. Oysa Taoculukla Zen'in mükemmellik anlayışı farklıydı. Onları felsefesinin dinamik doğası, mükemmelin kendisinden çok mükemmellik arayışına önem veriyordu. Gerçek güzelliği ancak taman olmayan bir şeyi zihninde tamamlamış olan kimse keşfedebilir. Hayatın ve sanatın gücü gelişme imkanlarındadır. Çay odasında bütünün etkisini kendi zevklerine göre hayalinde tamamlamak her davetliye düşen bir iştir. Zen hâkim bir düşünce tarzı haline geldiğinden beri Uzakdoğu sanatı sadece tamamlamayı değil, aynı zamanda tekrarlamayı da ifade eden simetriden özellikle kaçındı. Tasvirde tekbiçimcilik hayal gücünün tazeliği için zararlı görüldü. Bu yüzden varlığı bizzat kendisine bakan kişi ile ortaya çıkan insan figüründen çok peyzajlar, kuşlar ve çiçekler resmin gözde konuları haline geldi. Bizler genellikle çok fazla göz önündeyiz ve gururumuza rağmen kendimize bakmaktan bıkabiliyoruz.

Çay odasında tekrarlama korkusu her zaman mevcuttur. Bir odanın dekorasyonunda kullanılacak şeyler öyle seçilmelidir ki hiçbir renk ya da resim tekrar edilmesin. Eğer odaya canlı bir çiçek koymuşsanız artık bir çiçek resmi koymanız yasaktır. Eğer yuvarlak bir çaydanlık kullanıyorsanız sürahiniz köşeli olmalıdır. Siyah sırlı bir çay fincanının yanında kesinlikle siyah lake bir çay kutusu bulunamaz. Tokonama'ya bir buhurdan koyarken boşluğun iki eşit parçaya ayrılmaması için tam ortaya koymamaya dikkat edilmelidir. Odanın monotonluk izlenimi uyandırmaması için tokonama'nın sütununda kullanılan ağaç diğer sütunlarınkinden farklı olmalıdır. [sf 49-52]

Çay odasının sadeliği ve bayağılıktan uzak oluşu, onu dış dünyanın üzüntü ve sıkıntılarına karşı bir sığınak haline getirir. İnsan ancak ve ancak orada hiç rahatsız edilmeksizin kendisini güzelliğin takdirine adayabilir. [sf 54]

Peiwoh gelmiş. Tıpkı hırçın bir atı sakinleştirmeye çalışan birinin yapacağı gibi, nazik bir elle arpı sevip okşamış ve yavaşça tellere dokunmuş. Doğanın, mevsimlerin, yüksek dağlarla akarsuların ezgilerini çalmış ve ağacın bütün hatıraları canlanmış! Baharın tatlı esintisi yeniden dallarının arasında gezinmeye başlamış. Genç şelâleler vadide dans ederek tomurcuklanmış çiçeklere gülümsemiş. Binlerce böceği ile yazın rüya benzeri sesleri, yağmurun tatlı tıpırtısı, guguk kuşunun feryadı işitilir olmuş. Dinleyin! Bir kaplan kükrüyor, vadi de ona cevap veriyor. İşte güz geldi; ıssız gecenin içinde ay, kırağı düşmüş otların üzerinde keskin bir kılıç gibi parlıyor. Şimdi kış hüküm sürüyor, karlı havada kuğular girdap gibi döne döne uçuşuyor ve takırdayan dolu taneleri coşkulu bir hazla dallara çarpıyor. [sf 56]

Güzelliğin sihirli dokunuşuyla varlığımızın gizli telleri uyanır, onun çağrısına cevâben çırpınır ve titreşiriz. Ruh ruhla konuşur. Söylenmeyen şeyleri duyar, görünmeyeni görürüz. İçimizden bilmediğimiz melodiler çıkar. Çoktan beri unutulmuş olan hatıralar canlanır ve yeni bir anlam kazanmış olarak bize döner. Korkunun boğduğu umutlar, tanımaya cesaret edemediğimiz özlemler yeni bir ihtişamla karşımızda durur. Ruhumuz sanatçının boyalarını sürdüğü tuvaldir; üzerindeki renkler duygularımızdır, ışık ve gölgeler sevinçlerimizin ışığı ile kederlerimizin gölgesidir. Şaheser bize ait olduğu gibi biz de şahesere aitiz. [sf 57]

Birbirine benzeyen ruhların sanatla birleşmesi kadar mistik bir şey yoktur. Bu buluşma anında sanatsever kendi kendisinin ötesine geçer. Aynı anda hem vardır hem de yoktur. Bir an sonsuzluğu görür fakat duyduğu hazzı kelimeler ifade edemez çünkü gözlerin dili yoktur. Ruhu maddenin prangalarından kurtulmuş halde eşyanın ritmi ile hareket eder. [sf 59]

Kültürümüz zenginleştikçe sanat duygumuzun genişleyeceği ve güzelliğin şimdiye kadar bilmediğimiz yeni ifade biçimlerinden haz duyabileceğimiz doğrudur. Fakat her ne olursa olsun, evrende yalnız kendi suretimizi görürüz; algılama biçimimizi bize dikte edense kendi mizacımızdır. Çay ustaları ancak kendi zevk ölçülerine tamamıyla uygun düşen şeylerin koleksiyonu yapar. [sf 61]

Bir ilkbahar sefanın titrek griliğinde, ağaçlar arasında eşlerine gizemli bir ahenkle fısıldayan kuşların onlara çiçeklerden bahsettiğini hissetmediğiniz mi? İnsanlık için çiçek beğenisi aşk şiiri ile birlikte doğmuş olmalı hiç kuşkusuz. Bakir bir ruhun dışa yansımasını, bilinçsizliği içinde tatlı ve sessizliğinden dolayı hoş kokulu bir çiçekten daha güzel nerede hayal edebiliriz? [sf 65]

Söyleyin bana, yıldızların gözyaşları olan narin çiçekler, bahçede çiy taneciklerinin ve güneş ışınlarının şarkısını söyleyen arıları başınızda selamlarken sizi bekleyen korkunç akibeti biliyor musunuz? [sf 66]

Doğuda çiçek yetiştirme sanatı en eski sanatlardan biridir, ki hikayeler ve şarkılarda genellikle bir şairin aşkları ve gözde bitkileri anlatılır. Tang ve Sung hanedanları döneminde seramik sanatının gelişmesi ile birlikte, içine çiçek konan harika kapların yapıldığını öğreniyoruz; bunlar saksı değil, mücevherlerle süslü birer saraydır. Her çiçeğin bakımı ve yapraklarının tavşan tüyünden yapılmış yumuşak bir fırçayla yıkanması için özel bir hizmetçi tahsis edilirdi. Yuenchunlang'ın Pingtse adlı kitabında şakayıkların uzun tuvalet giymiş güzel bir genç kız eliyle yıkanması, kış eriğininse soluk yüzlü ve ince yapılı bir keşiş tarafından sulanması gerektiği yazılıdır. [sf 69]

Yoshitsun'a atfedilen eski bir kitâbe, [Kobe yakınlarındaki Sumadera'da] bir Japon manastırında hâlâ muhafaza edilmektedir. Bu, muhteşem bir erik ağacının korunması için yapılan bir uyarıdır ve savaş dönemlerine özgü haşin mizahıyla bizi kendisine hayran bırakıyor. Kitâbe çiçeklerin güzelliğini zikr ettikten sonra şöyle diyor: 'Her kim bu ağaçtan bir tek dal koparırsa ceza olarak bir parmağı kesilecektir.' Keşke bugün çiçekleri sebepsiz yere yok edenler ve sanat objeleri sakatlayanlar için de bu tür kanunlar uygulansa! [sf 70]

İdeal çiçek aşığı, kırık bir bambu çitin önünde oturup krizantemlerle söyleşen Taoyuenming ya da şafak vakti Batı gölünün çiçek açmış erik ağaçları arasında dolaşırken gizemli kokular içinde kendini kaybeden Linwosing gibi, onları doğal ortamında ziyaret edendır. Chowmushih'nin rüyaları nilüferinkilerle karışsın diye bir kayıkta uyuduğu söylenir. [sf 71]

Çay ustalarının oluşturduğu çiçek kültü yalnızca onların estetik ritüellerinin bir parçasını teşkil ediyordu, başlı başına bir din değildi. Çiçek düzenlemesi, çay odasındaki diğer sanat eserleri gibi, genel dekorasyon planına bağlıydı. Bu yüzden Sekishiu bahçede daha kar varken erik ağacının beyaz çiçeklerinin kullanmasını yasaklamıştır. 'Gürültücü' çiçekler insafsızca çay odasından uzaklaştırılıyordu. Bir çay ustasının hazırlamış olduğu çiçek demeti, konmak için ayrıldığı yerden kaldırılırsa anlamını yitirir; çünkü onun bütün çizgileri ve oranları çevresindeki eşyayla uyumlu bir şekilde düzenlenmiştir. [sf 74]

İkebana ustaları bir çiçeği resmi, yarı resmi ve gayriresmi olmak üzere üç farklı yönüyle ele almanın önemi üzerinde de çokça durmuşlardır. Bunların ilkinde çiçekler balo salonlarının gösterişli kostümlerini, ikincisinde rahat ve şık gündelik giysileri, üçüncüsünde ise kadınların giydiği göz alıcı sabahlıkları simgeler. [sf 75]

Çay ustası çiçeklerin seçilmesi ile görevinin tamamlandığını düşünür ve onların kendi hikayelerini anlatmalarına izin verir. Kışın sonuna doğru bir çay odasına girerseniz orada ince bir yabani kiraz dalının, tomurcuklanmış bir kamelyayla bir araya getirildiğini görürsünüz. Bu geçip giden kışa eşlik eden bahar va'dinin bir yankısıdır. Yine aşırı sıcak bir yaz gününde öğle çayı için içeri girdiğinizde, tokonoma'nın serin gölgesinde asılı bir vazonun içinde yalınkat bir zambak bulursunuz; çiçeklerinden çiy damlaları süzülen zambak hayatın saçmalığına gülümsüyor gibidir. [sf 76]

2 yorum:

  1. bu kitabı ben de çok beğenmiştim Biblio'cum:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okurken senin de beğeneceğini düşünmüştüm Eren’cim 😊

      Sil

Burası sukûnetin hakim olduğu, tenha bir kütüphane. İçinden geçenleri fısılda ki orada olduğunu bileyim.