Yayın Evi: Aganta Kitap
Basım Yılı: 2016
Sayfa Sayısı: 203
Nedense bu aralar peşpeşe ev ve hayat düzeni üzerine kitaplar okuyorum. Marie Kondo'nun
kitabından sonra
Azla Mutlu Olmak'ı bitirdim, şimdi bir üçüncüsünü okuyorum (Mutluluk Projesi: Ev), dördüncüsü de sırada (Mutluluğun Mimarisi).
Aslında bu kitaplarda anlatılan düzeni yıllardır korumaya çalıştığım için, beni hayrete düşüren veya etkileyen pek fazla şey olmuyor ama yine de yeni düzenlemeler için motive eder hallerini seviyorum. Her birinden birkaç işe yarar öneri de çıkıyor, nihayetinde.
Derle, Topla, Rahatla kitabından katlama teknikleri yanıma kâr kalmıştı. Bu kitapta da yazarın, hatırası olan ama zevkimize uymayan/işimize yaramayan hediyeleri sonsuza kadar saklama zorunluluğumuzun olmadığı, hediyeyi veren kişinin bizi mutlu etmek için bunu yaptığı, dolayısıyla ona kullandığımızı gösterdikten ya da fotoğrafladıktan sonra daha çok işine yarayabilecek birine verebileceğimiz gibi bir önerisi var. Gerçekten önemli olan nesne değil, onun veriliş amacı, o duygu. Yine dağıtıyordum ama biraz suçluluk hissediyordum açıkçası, o yüzden bunu okumak iyi geldi. :)
Sonra yüzeyleri boş tutmaya dair; birkaç nesneyi bıraktığımız bir yüzeyin (masa, tezgah v.b.) diğer nesneleri nasıl mıknatıs gibi çektiğine ve ortalığın kolayca dağıldığına dair paragraflar var ki çok doğru.
17 yaşındayken gittiğim resim kursundan birkaç defter vardı mesela elimde, içinde karakalem çalışmalarım olan. Neredeyse her sayfanın ayrı bir güne dair hatıralarla dolu olduğu defterler.. Resim kursu iki otobüs değiştirerek gittiğim, evden bir saat uzaklıkta bir yerdi, en yakın arkadaşlarımdan biriyle buluşuyorduk, kahve içtiğimiz, kütüphaneye uğrayıp kitaplarımızı değiştirdiğimiz sabahlar, kurstaki berbat hoca ve bir ikisi hariç ürkütücü, tuhaf insanlar arasında kendi kafamızı yaşadığımız saatler v.b. Bunların hepsi sanki o çizimlerin içinde saklı gibiydi ve aradan uzun zaman geçmesine karşın bir türlü o defterleri atamıyordum.Bu kitabı okurken, 'içinden önemli olanı seç, gerisini yoket' mantığıyla en anlamlı bulduğum iki çizimi kopardım ve defterler gitti, rahatladım. Hepsini veremiyorsan, önemli olan küçük bir parçayı ayırmak, yine de güzel bir şey.
Dolapta uzun zamandır duran birkaç ahşap kutu da boyandı, cilalandı, hediye edildi, yine bu okuma esnasında. Öylece bekleyen nesnelerin değerlendiğini görmek, o tamamlama-bitirme hissi şahane bir şey.
Kitapta 'sahip olmadan tadını çıkarmak' önerisi de çok yerindeydi bence, örneğin bir fincan kapuçino içmek için, kocaman bir kahve makinasına ihtiyaç duymadığımız gerçeği gibi. Arada sırada gider ve onu güzel yapan bir yerde içersin, hepsi bu.
Bütün bunların ötesinde, bir şey satın alırken gerçekten gerekli olup olmadığını birkaç defa düşünmek de işe yarıyor. Bir yandan boşaltırken, diğer taraftan doluyorsa bir anlamı kalmıyor çünkü.
Düzenleyip azaltırken, kendime müsamaha tanıdığım üç kategori var;
kitaplar, momijilerim ve kırtasiye malzemelerim. Kitaplar ve
kırtasiyeleri de zaman zaman ayırıyorum, yine de onlar içinde saklamak
istediklerim, gitmesine müsaade edebileceklerimden fazla. Herkesin kendi
zevkine göre bu müsamaha alanları değişebilir diye düşünüyorum ama
tabii kategori sayısını ve içeriği abartmadan.
Azla Mutlu Olmak, zevkle okuduğum, belli ölçüde faydasını da gördüğüm bir kitap oldu benim için.
Pekala, bunu, şunu ve diğer şeyi satın aldık. Havalara uçuyor olmamız gerekir, değil mi? Çoğumuz için yanıt 'hayır'. Gerçekte çoğunlukla tam tersi doğrudur: Bu nesnelerin çoğu -ve boş vaatleri- yavaş yavaş cebimizdeki parayı, ilişkilerimizin büyüsünü ve hayatımızdaki mutluluğu emer. [sf 11]
Gözden ırak eşyalar bile (ister salon çekmecesinde, ister bodrumda, isterse de şehrin diğer yakasındaki bir depoda olsunlar) zihnimizin bir yerlerinde kalmaya devam ederler. [sf 32]
William Morris'in şu sözü, benim en sevdiğim minimalist alıntılardan biridir: 'Yararlı olduğunu bilmediğiniz ya da güzel olduğuna inanmadığınız hiçbirşeyi evinizde tutmayın.' [sf 39]