Yayın Evi: Doğan Kitap
Basım Yılı: Nisan 2015
Sayfa Sayısı: 187
Boş sayfaya bakarak beni Murakami okumaya iten şeyin ne olduğunu çıkarmaya çalışıyorum. Onun romanlarını okumak, temiz ve derin bir nefes almak gibi. Acıyı ağdalaştırmadan, olaylara gereğinden fazla anlam yüklemeden, sakin sakin anlatıyor.
Bir yazara devam etme isteğinde ne ile karşılaşacağını bilmek, önemli. Durumlar, karakterler, yaşananlar değişse de arkaplandaki o ferahlık hissi aynı kalıyor Murakami'de. Hoşuma giden tarafı da bu.
Kayınpederinin desteğiyle başarıya ulaşmış, iki çocuğu ve iyi bir karısı olan Hacime, işlettiği caz barlardan birinde otururken, içeri çocukluk arkadaşı Şimamoto girer. Genç kadının Hacime üzerindeki etkisi, rayına oturmuş, sakince ilerleyen hayatını altüst edebilecek düzeydedir..
Kitap, başından sonuna merakla okunuyor ama bazı karakterlere dair daha fazla şey söylemesini bekliyordum, örneğin İzumi'ye ve Yukiko'ya, hatta Şimamoto'ya dair. Merkez Hacime olduğu için, o ve hayatına giren kadınlar farklı spotlar altındalar sanki.
Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında az sözle çok şey anlatmaya çalışan, kısa ve sade bir roman. Tanışma kitabı olarak uygun değil belki ama Murakami'ye biraz aşina olduktan sonra zevkle okunabilir.
Elini kalbimin üzerine koydu ve eli ile kalbimin atışı bir oldu. Kendi kendime, o Şimamoto değil, dedim. Bana Şimamoto'nun verdiklerini veremez. Ama işte karşımda, tamamen bana ait, benim için elinden geleni yapıyor. Onu nasıl incitebilirim?
O zamanlar bilmiyordum. Birini tekrar düzelemeyecek kadar kötü
kırabileceğimi. İnsan, sadece var olarak diğer bir insanda dönüşü
olmayan yaralar açabiliyordu. [sf 28]
Er ya da geç herkes karanlığın kalbine, tek bir sesin yankılanmadığı o sonsuz, yalnız derinliklere düşer. [sf 162]
'Son birkaç haftadır gerçekten öleceğimi sandım.' dedi Yukiko. 'Seni tehdit etmek için falan söylemiyorum. Gerçek bu. O kadar yalnız ve mutsuzdum. Ölüm bu kadar acı değil. Bir odadan havanın yavaşça çekilmesi gibi içimdeki yaşama isteği usulca çekiliyordu. İnsan böyle hissederken ölüm o kadar da uzak değildir.' [sf 184]
ODALAR
▼
30 Ağustos 2015 Pazar
19 Ağustos 2015 Çarşamba
GRIM TALES: THE FINAL SUSPECT CE [5/2015]
Grim Masalları'nın yeni oyunları çıkmaya devam ediyor. Son zamanlarda hem çizim, hem de bulmaca kalitesi düşmeden ilerleyen nadir serilerden olduğu için her bölümünü zevkle oynuyorum. The Final Suspect'i atlamış olduğumu farkedince, ona da bakmak istedim, yine hayalkırıklığına uğratmadı.
The Final Suspect'in saklı obje sahnesi girişlerindeki ışıltılar değişmiş; büyümüş ve aşağıdan yukarıya doğru yükseliyor, bu çok hoşuma gitti. Odalar her zamanki gibi şahane. Yine oyun boyunca yelken dikme, iksir hazırlama v.b. aktif bölümler de var.
Türe ilgisi olanlara şimdiden keyifli dakikalar diliyorum.
TÜM SERİ
The Final Suspect'in saklı obje sahnesi girişlerindeki ışıltılar değişmiş; büyümüş ve aşağıdan yukarıya doğru yükseliyor, bu çok hoşuma gitti. Odalar her zamanki gibi şahane. Yine oyun boyunca yelken dikme, iksir hazırlama v.b. aktif bölümler de var.
Türe ilgisi olanlara şimdiden keyifli dakikalar diliyorum.
TÜM SERİ
- Grim Tales 1: The Bride (4 Ağustos 2011)
- Grim Tales 2: The Legacy (3 Şubat 2012)
- Grim Tales 3: The Wishes (9 Ağustos 2012)
- Grim Tales 4: The Stone Queen (1 Şubat 2013)
- Grim Tales 5: Blood Mary (1 Ağustos 2013)
- Grim Tales 6: The Vengeance (15 Mayıs 2014)
- Grim Tales 7: Color of Fright (6 Kasım 2014)
- Grim Tales 8: The Final Suspect (16 Mayıs 2015)
- Grim Tales 9: Threads of Destiny (Temmuz 2015)
- Grim Tales 10: The Heir (26 Şubat 2016)
14 Ağustos 2015 Cuma
HATTATLARIN GECESİ Yasmine Ghata
Yayın Evi: Dünya Yayıncılık
Basım Yılı: Şubat 2005
Sayfa Sayısı: 122
Bu kitabı okumamam gerekirdi belki. Merakım tahminime galip geldi, okudum. Geleneksel Türk Sanatları'na bazı uslûpları şekillendirecek kadar, mühim ölçüde emek vermiş bir müzehhibenin ismi kullanılmamış olsaydı, yine de güzel bir roman diyebilirdim. Romanın yazarı Rikkat Kunt'un torunu olması hasebiyle, böyle bir hakkı kendinde görmüş ancak anlatmak istediği konu tezhip sanatına değil, hat sanatına dair olunca büyükannesini hattat olarak tanıtmaktan çekinmemiş.
1928 Harf Devrimiyle, hat sanatının temeli olan Osmanlı alfabesinin yasaklanması, hattatları adeta karanlık bir geceye düşürmüş ve birçoğu yazmaktan vazgeçmiştir. Böyle bir dönemde Rikkat Kunt, hem sanata dair kaygılarıyla, hem de kişisel problemleriyle başetmek zorunda kalır. Bu zor günlerde eski hattatların ruhlarıyla yaptığı konuşmalar, onu yazması için teşvik edecek ve yolunu aydınlatacaktır..
Altı yıl kadar üzerlerinde çalışmış biri olarak, birbirini tamamlayan ancak çok farklı işleyişe sahip sanatlar olan hat ve tezhip hassasiyetimden dolayı Rikkat Kunt'un hattat olarak tasvir edilmesi beni çok rahatsız etti açıkçası. Bunun oryantalist satış politikasına hizmet ettiğini anlamak zor değil ama yazarın röportajlarında dahi aynı hatayı tekrarlamasını üzücü buluyorum.
Bu öznel takıntıyı saymazsak, hat aletlerinin kullanımına dair sahneler, Rikkat hanım'ın atölyesi, sanata dair yazdıklarındaki düşsel kurgu çok güzeldi. Yine gerçeğe yakın çizilen hayat hikayesi de çok ilginç.
Başka bir zamanda, başka bir Rikkat olduğunu farzederek tekrar okusam iyi olur diye düşünüyorum. Buna değer.
Basım Yılı: Şubat 2005
Sayfa Sayısı: 122
Bu kitabı okumamam gerekirdi belki. Merakım tahminime galip geldi, okudum. Geleneksel Türk Sanatları'na bazı uslûpları şekillendirecek kadar, mühim ölçüde emek vermiş bir müzehhibenin ismi kullanılmamış olsaydı, yine de güzel bir roman diyebilirdim. Romanın yazarı Rikkat Kunt'un torunu olması hasebiyle, böyle bir hakkı kendinde görmüş ancak anlatmak istediği konu tezhip sanatına değil, hat sanatına dair olunca büyükannesini hattat olarak tanıtmaktan çekinmemiş.
1928 Harf Devrimiyle, hat sanatının temeli olan Osmanlı alfabesinin yasaklanması, hattatları adeta karanlık bir geceye düşürmüş ve birçoğu yazmaktan vazgeçmiştir. Böyle bir dönemde Rikkat Kunt, hem sanata dair kaygılarıyla, hem de kişisel problemleriyle başetmek zorunda kalır. Bu zor günlerde eski hattatların ruhlarıyla yaptığı konuşmalar, onu yazması için teşvik edecek ve yolunu aydınlatacaktır..
Altı yıl kadar üzerlerinde çalışmış biri olarak, birbirini tamamlayan ancak çok farklı işleyişe sahip sanatlar olan hat ve tezhip hassasiyetimden dolayı Rikkat Kunt'un hattat olarak tasvir edilmesi beni çok rahatsız etti açıkçası. Bunun oryantalist satış politikasına hizmet ettiğini anlamak zor değil ama yazarın röportajlarında dahi aynı hatayı tekrarlamasını üzücü buluyorum.
Bu öznel takıntıyı saymazsak, hat aletlerinin kullanımına dair sahneler, Rikkat hanım'ın atölyesi, sanata dair yazdıklarındaki düşsel kurgu çok güzeldi. Yine gerçeğe yakın çizilen hayat hikayesi de çok ilginç.
Başka bir zamanda, başka bir Rikkat olduğunu farzederek tekrar okusam iyi olur diye düşünüyorum. Buna değer.
12 Ağustos 2015 Çarşamba
KÜÇÜK PRENSES VE CÜCELER George Macdonald
Yayın Evi: Serhat Yayınları
Basım Yılı: 1984
Sayfa Sayısı: 96
Kariye'nin minik kare taş döşeli, dik yokuşunu tırmanıp gittiğim deniz manzaralı kütüphanesinde çocuk kısmını baştan sona elden geçirdiğim zamanlardan bir kitaptı bu. O zaman okuduğum adıyla Prenses ve Yeraltı Cüceleri. Bazılarına çocuk kitabı denmesine halen hayret ettiğim kitaplar içinde, en ürpertici olanlarından biriydi..
Irene adında küçük, soylu bir kız, oturduğu sarayın yakınlarındaki dağa oyulmuş madenin gizli odalarında yaşayan ve prensesi kaçırmak niyetinde olan kötü kalpli cüceler, Irene'ye yardım etmek isteyen küçük madenci Curdie ve Irene'nin esrarengiz bir şekilde kaybolup geri gelen büyükannesiyle ilginç, hoş bir hikaye.
Çocukken okuduğuma benzer bir ilgiyle, geçenlerde yeniden okudum Irene'nin hikayesini ve Gece Kütüphanesi'nde de yeri olsun istedim. Serhat Yayınları'nın bu minik kitapları gerçekten şahaneydiler.
Basım Yılı: 1984
Sayfa Sayısı: 96
Kariye'nin minik kare taş döşeli, dik yokuşunu tırmanıp gittiğim deniz manzaralı kütüphanesinde çocuk kısmını baştan sona elden geçirdiğim zamanlardan bir kitaptı bu. O zaman okuduğum adıyla Prenses ve Yeraltı Cüceleri. Bazılarına çocuk kitabı denmesine halen hayret ettiğim kitaplar içinde, en ürpertici olanlarından biriydi..
Irene adında küçük, soylu bir kız, oturduğu sarayın yakınlarındaki dağa oyulmuş madenin gizli odalarında yaşayan ve prensesi kaçırmak niyetinde olan kötü kalpli cüceler, Irene'ye yardım etmek isteyen küçük madenci Curdie ve Irene'nin esrarengiz bir şekilde kaybolup geri gelen büyükannesiyle ilginç, hoş bir hikaye.
Çocukken okuduğuma benzer bir ilgiyle, geçenlerde yeniden okudum Irene'nin hikayesini ve Gece Kütüphanesi'nde de yeri olsun istedim. Serhat Yayınları'nın bu minik kitapları gerçekten şahaneydiler.
10 Ağustos 2015 Pazartesi
TOMASİNA Paul Gallico
Yayın Evi: Altın Kitaplar
Basım Yılı: Eski basım
Sayfa Sayısı: 188
Paul Gallico, Bayan Bu Çiçekler Size romanıyla çok ilgimi çekmişti. Maalesef Mrs. Harris'in diğer maceralarını okuyamadım henüz ama en azından Türkçe'de bulunan çocuk kitaplarına bir göz atmak istedim.
Mary, mesleğini tam manasıyla iş olarak gören bir veterinerin kızıdır. Çok sevdiği kedisi Tomasina ağır bir şekilde hastalandığında küçük kız derhal babasına başvurur ancak Andrew Macduhi kediyi kurtarmanın çok zor olacağını düşünerek, onu uyutur. Çabucak verdiği bu kararı uygulaması, Mary ile arasında aşılması imkansız görünen bir uçuruma sebep olacak, sevgili kızı duyduğu derin üzüntüyle yemeden içmeden kesilecektir. Ağzını bıçak açmayan Mary, arkadaşlarıyla birlikte bir tören yaparak kedisini kasaba yakınlarındaki ormana gömer.
Aynı ormanın derinliklerinde bir kulübede yaşayan Lori ise, Andrew'in tam aksine hayvanlara aşırı düşkün, iyi kalpli ve yardımsever bir gençkızdır. Sevgi ve merhametiyle dokunduğu herşey iyileşmekte ve güzelleşmektedir. Andrew, kızının kederiyle gündengüne erimesine tahammül edemeyerek, Lori'den yardım ister..
Gallico'nun Mrs. Harris hikayesindeki gibi, Tomasina'da da okuyucuyu saran bir tatlılık var. İnsani duygulara verilen değer ve kötülüğün kazanmayacağını bilmenin huzuru okumayı zevkli kılıyor. Baş karakterleri bir kedi ve ona çok değer veren küçük bir kız olduğu için çocuk kitabı gibi görünse de, meraklı hikayesi ve incelikleriyle büyüklerin de hoşuna gideceğini düşünüyorum.
Basım Yılı: Eski basım
Sayfa Sayısı: 188
Paul Gallico, Bayan Bu Çiçekler Size romanıyla çok ilgimi çekmişti. Maalesef Mrs. Harris'in diğer maceralarını okuyamadım henüz ama en azından Türkçe'de bulunan çocuk kitaplarına bir göz atmak istedim.
Mary, mesleğini tam manasıyla iş olarak gören bir veterinerin kızıdır. Çok sevdiği kedisi Tomasina ağır bir şekilde hastalandığında küçük kız derhal babasına başvurur ancak Andrew Macduhi kediyi kurtarmanın çok zor olacağını düşünerek, onu uyutur. Çabucak verdiği bu kararı uygulaması, Mary ile arasında aşılması imkansız görünen bir uçuruma sebep olacak, sevgili kızı duyduğu derin üzüntüyle yemeden içmeden kesilecektir. Ağzını bıçak açmayan Mary, arkadaşlarıyla birlikte bir tören yaparak kedisini kasaba yakınlarındaki ormana gömer.
Aynı ormanın derinliklerinde bir kulübede yaşayan Lori ise, Andrew'in tam aksine hayvanlara aşırı düşkün, iyi kalpli ve yardımsever bir gençkızdır. Sevgi ve merhametiyle dokunduğu herşey iyileşmekte ve güzelleşmektedir. Andrew, kızının kederiyle gündengüne erimesine tahammül edemeyerek, Lori'den yardım ister..
Gallico'nun Mrs. Harris hikayesindeki gibi, Tomasina'da da okuyucuyu saran bir tatlılık var. İnsani duygulara verilen değer ve kötülüğün kazanmayacağını bilmenin huzuru okumayı zevkli kılıyor. Baş karakterleri bir kedi ve ona çok değer veren küçük bir kız olduğu için çocuk kitabı gibi görünse de, meraklı hikayesi ve incelikleriyle büyüklerin de hoşuna gideceğini düşünüyorum.
9 Ağustos 2015 Pazar
SWANN'LARIN TARAFI Marcel Proust
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
Basım Yılı: 2013
Sayfa Sayısı: 430
Ciddi bir heves ve heyecanla Proust Okumaları'mızı planlamıştık sevgili arkadaşım thalassapolis'le fakat, okumak için yoğunlaşmamın mümkün olmadığı bir döneme denk gelmişti maalesef. Bu sebeple birkaç cilt yerine sadece ilk cildi okuyabilmiştim.
Üç bölümden oluşan ilk kitapta, çaya batırılmış bir madlen kurabiyesi tadıyla geçmişi hatırlayan Proust, çocukluğuna dair görüntüleri anlatmaya başlıyor. Tamamen ayrı bir roman olarak da değerlendirilebilen ikinci bölümde aile dostları Swann isimli beyefendinin yaşadığı çalkantılı bir aşk hikayesi var. Son bölüme geldiğimizde tekrar Proust'nun hayatına, ilk gençliğine dönüyoruz, Swann'ın kızı Gilberte'e karşı hissettiği ilk heyecanlar ve paylaştıkları oyun arkadaşlığı ile kitap tamamlanıyor.
Proust'nun yazdıklarında, anlatış biçiminde asla yadsınamayacak bir edebi lezzet bulduğumu söyleyebilirim. Ufak veya önemsiz gibi görünen bir ayrıntıyı sayfalarca -anlamsızlaştırmadan- yazabilecek kadar kalemi kuvvetli bir yazar. Onun yazım tarzı, bazen iyi bazen kötü yönde kullanılan 'edebiyat yapmak' tabirinin içini dolduruyor, iyi anlamda.
Kayıp Zamanın İzinde külliyatına ait ilk kitap Swann'ların Tarafı, Proust'ya dair bir fikir veriyor elbette ama serinin devamını(diğer 6 kitabı) okumadan yazar hakkında tam bir değerlendirme yapmak mümkün değil diye düşünüyorum.
İçinde kek kırıntıları bulunan çay damağıma değdiği anda irkilerek, içimde olup biten olağanüstü şeye dikkat kesildim. Sebebi hakkında en ufak bir fikre bile sahip olmadığım, harikulade bir haz benliğimi sarıp soyutlamıştı. Bir anda hayatın dertlerini önemsiz, felaketlerini zararsız, kısalığını boş kılmış, aşkla aynı yöntemi izleyerek, benliğimi değerli bir özle doldurmuştu; daha doğrusu bu öz benliğimde değildi, benliğimin ta kendisiydi. [sf 49]
Ne var ki, uzak bir geçmişten geriye hiçbir şey kalmadığında, insanlar öldükten, nesneler yok olduktan sonra, bir tek, onlardan daha kırılgan, ama daha uzun ömürlü, daha maddeden yoksun, daha sürekli, daha sadık olan koku ve tat, daha çok uzun bir süre, ruhlar gibi, diğer her şeyin yıkıntısı üzerinde hatırlamaya, beklemeye, ummaya, neredeyse elle tutulamayan damlacıklarının üstünde, bükülmeden, hatıranın devasa yapışını taşımaya devam ederler. [sf 52]
Legrandin snop olduğunu, hiç değilse kendiliğinden, bilemezdi, çünkü gerçekten bilebildiğimiz tutkular, başkalarının tutkularıdır ancak; kendi tutkularımızı ise başkalarından öğrenmişizdir. [sf 130]
"Her yerde olduğu gibi orada da, hem herkesi tanırım, hem kimseyi tanımam," diye cevap verdi, öyle kolay kolay teslim olmayan Legrandin; "nesneleri çok iyi, insanları pek az tanırım. Ama orada nesneler bile birer insana, az bulunur, hassas bir mizaca sahip, hayatın hayal kırıklığına uğrattığı insanlara benzerler. Bazen bu, falezde karşınıza çıkan küçük bir şatodur: Gökyüzünde yükselen altın ayın, alacalı suları yararak sahile dönmekte olan teknelerin direklerine kendi flamasını çektiği, kendi renkleriyle boyadığı, pembeliğini hâlâ koruyan akşamla kederini paylaşmak üzere yolun kenarında durur; bazen de tek başına, çirkince, çekingen ama hayalperest, ölümsüz bir mutluluk ve hayal kırıklığı sırrını bütün gözlerden gizleyen basit bir evdir. [sf 134]
Eskiden bildiğimiz yerler, kendilerini kolaylık olsun diye yerleştirdiğimiz mekanlar alemine ait değildirler sadece. O zamanlar ki hayatımızı oluşturan, birbirine bitişik izlenimlerin ince bir dilimleridirler; belirli bir görüntünün hatırası, belirli bir anın özleminden ibarettir ve evler, yollar, caddeler de, heyhat, seneler gibi uçup giderler. [sf 430]
Basım Yılı: 2013
Sayfa Sayısı: 430
Ciddi bir heves ve heyecanla Proust Okumaları'mızı planlamıştık sevgili arkadaşım thalassapolis'le fakat, okumak için yoğunlaşmamın mümkün olmadığı bir döneme denk gelmişti maalesef. Bu sebeple birkaç cilt yerine sadece ilk cildi okuyabilmiştim.
Üç bölümden oluşan ilk kitapta, çaya batırılmış bir madlen kurabiyesi tadıyla geçmişi hatırlayan Proust, çocukluğuna dair görüntüleri anlatmaya başlıyor. Tamamen ayrı bir roman olarak da değerlendirilebilen ikinci bölümde aile dostları Swann isimli beyefendinin yaşadığı çalkantılı bir aşk hikayesi var. Son bölüme geldiğimizde tekrar Proust'nun hayatına, ilk gençliğine dönüyoruz, Swann'ın kızı Gilberte'e karşı hissettiği ilk heyecanlar ve paylaştıkları oyun arkadaşlığı ile kitap tamamlanıyor.
Proust'nun yazdıklarında, anlatış biçiminde asla yadsınamayacak bir edebi lezzet bulduğumu söyleyebilirim. Ufak veya önemsiz gibi görünen bir ayrıntıyı sayfalarca -anlamsızlaştırmadan- yazabilecek kadar kalemi kuvvetli bir yazar. Onun yazım tarzı, bazen iyi bazen kötü yönde kullanılan 'edebiyat yapmak' tabirinin içini dolduruyor, iyi anlamda.
Kayıp Zamanın İzinde külliyatına ait ilk kitap Swann'ların Tarafı, Proust'ya dair bir fikir veriyor elbette ama serinin devamını(diğer 6 kitabı) okumadan yazar hakkında tam bir değerlendirme yapmak mümkün değil diye düşünüyorum.
İçinde kek kırıntıları bulunan çay damağıma değdiği anda irkilerek, içimde olup biten olağanüstü şeye dikkat kesildim. Sebebi hakkında en ufak bir fikre bile sahip olmadığım, harikulade bir haz benliğimi sarıp soyutlamıştı. Bir anda hayatın dertlerini önemsiz, felaketlerini zararsız, kısalığını boş kılmış, aşkla aynı yöntemi izleyerek, benliğimi değerli bir özle doldurmuştu; daha doğrusu bu öz benliğimde değildi, benliğimin ta kendisiydi. [sf 49]
Ne var ki, uzak bir geçmişten geriye hiçbir şey kalmadığında, insanlar öldükten, nesneler yok olduktan sonra, bir tek, onlardan daha kırılgan, ama daha uzun ömürlü, daha maddeden yoksun, daha sürekli, daha sadık olan koku ve tat, daha çok uzun bir süre, ruhlar gibi, diğer her şeyin yıkıntısı üzerinde hatırlamaya, beklemeye, ummaya, neredeyse elle tutulamayan damlacıklarının üstünde, bükülmeden, hatıranın devasa yapışını taşımaya devam ederler. [sf 52]
Legrandin snop olduğunu, hiç değilse kendiliğinden, bilemezdi, çünkü gerçekten bilebildiğimiz tutkular, başkalarının tutkularıdır ancak; kendi tutkularımızı ise başkalarından öğrenmişizdir. [sf 130]
"Her yerde olduğu gibi orada da, hem herkesi tanırım, hem kimseyi tanımam," diye cevap verdi, öyle kolay kolay teslim olmayan Legrandin; "nesneleri çok iyi, insanları pek az tanırım. Ama orada nesneler bile birer insana, az bulunur, hassas bir mizaca sahip, hayatın hayal kırıklığına uğrattığı insanlara benzerler. Bazen bu, falezde karşınıza çıkan küçük bir şatodur: Gökyüzünde yükselen altın ayın, alacalı suları yararak sahile dönmekte olan teknelerin direklerine kendi flamasını çektiği, kendi renkleriyle boyadığı, pembeliğini hâlâ koruyan akşamla kederini paylaşmak üzere yolun kenarında durur; bazen de tek başına, çirkince, çekingen ama hayalperest, ölümsüz bir mutluluk ve hayal kırıklığı sırrını bütün gözlerden gizleyen basit bir evdir. [sf 134]
Eskiden bildiğimiz yerler, kendilerini kolaylık olsun diye yerleştirdiğimiz mekanlar alemine ait değildirler sadece. O zamanlar ki hayatımızı oluşturan, birbirine bitişik izlenimlerin ince bir dilimleridirler; belirli bir görüntünün hatırası, belirli bir anın özleminden ibarettir ve evler, yollar, caddeler de, heyhat, seneler gibi uçup giderler. [sf 430]
1 Ağustos 2015 Cumartesi
HARUKİ MURAKAMİ OKUMALARI [AĞUSTOS 2015]
Uzun zamandır hep aklımızda olmasına rağmen yeni bir okuma planı yapamamıştık.
Ağustos ayında Murakami okumaya karar verdik sevgili arkadaşım thalassapolis'le.
Daha önce Sahilde Kafka'yı okumuştum, Murakami'nin diğer kitaplarından da
gözüme kestirdiklerim vardı, onları bu okuma çerçevesinde
tamamlama imkanım olacak diye mutluyum.
Okuyacağım Kitaplar
Okuma Sakinleri
Okumak istediğiniz Haruki Murakami kitaplarıyla ayımıza katılmak isterseniz,
şu an okuduğunuza benzer bir başlangıç yazısı yayınlayarak,
sonrasında kitap yorumlarınızı bizimle paylaşabilirsiniz.
Görseller ve bilgi için ulaşabileceğiniz e-posta adresi:
gecekutuphanesi@hotmail.com
Serin, zihin açıcı bir okuma olmasını diliyorum.
Biblio
♥♥♥
Daha önce yaptığımız okumalara göz atmak için: