Yayın Evi: Altın Kitaplar
Basım Yılı: 1984
Sayfa Sayısı: 176
Sanat veya edebiyat alanında meşhur olmuş hiç kimseyle tanışmak, konuşmak veya fiziken görmek gibi bir istek duymadım bugüne kadar. Hatta işlerini yüksek bir hayranlıkla takip ettiğim bir Türk ressamla fuarda karşılaşmış, yanından geçip gitmekte bir an tereddüt etmemiştim. Çeşitli zaaflarla dolu 'insan'ın değil, eserinin öneme değer olduğuna inanıyorum.
Hal böyleyken 'Oturup uzun uzun sohbet etmeyi isterdim.' dediğim meşhur birinin olması garip geliyor. O, elbette ki gerçekten varolmuş, kanlı-canlı yaşamış biri değil. Ama o kadar incelikli bir zekayla yoğrulmuş ki, ona dair bir miktar okuduktan sonra sanki ete kemiğe bürünerek karşınızda belirmiş gibi bir hisse kapılmamak elde değil. Tabii ki Hercule Poirot'dan bahsediyorum.
Onunla Noel'de Cinayet kitabını okuduğumda tanıştım. Önceleri nötr bir hissiyatım vardı. Titiz ve çok 'kendini beğenmiş' denilen bir adam olduğu için, genellikle başlangıçta okuyucuya itici gelir. Bende böyle bir his yoktu çünkü, kibirli değil sadece ne yaptığının farkında olduğunu düşünüyordum. Diğer kitaplarını okudukça küçük gri hücrelerini ne denli ustalıkla kullandığını da görmüş oldum. Gece Gelen Ölüm ve ardından Briç Masasında Cinayet'i okuduğumda kurduğu mini tuzaklar çok ilgimi çekmişti.. Aynı zamanda şefkati ve 'Baba' Poirot hali de tabii.
-Sürprizbozan başlangıcı (kitabı henüz okumamış kişiler için)***
Sözü böyle uzatarak başlamamın nedeni Ve Perde İndi'yi okuduğumda (ve filmini izlediğimde) ne hissettiğimi anlatabilmek aslında. Poirot'yla uzun bir zaman geçirdikten, ona çok alışıp benimsedikten sonra vedalaşmak hayli zor. Onun 'ölümsüz' bir karakter olduğunu bilmek, yerinden kalkamayacak kadar hasta ve yaşlı halini görmenin ve yaşadığı son serüvene tanık olmanın verdiği kesif hüznü azaltmıyor.
Son kitabı, 'mon ami' Hastings'in kaleminden okuyoruz yine. Poirot, yıllar önce İngiltere'ye ilk geldiğinde Hastings ile tanıştığı yer olan Styles Köşkü'ne giderek, dostunu yanına çağırıyor. Styles, artık bir aile evi değil, yaşlı bir karıkocanın işlettiği büyük, eski bir pansiyon. Hastings, sevgili dostunun yanına gittiğinde bu buluşmanın sadece bir veda veya refakat olmadığını, birlikte son bir katil avına çıkacaklarını öğreniyor. Hercule Poirot'nun o güne dek altettiği canilerden çok farklı bir yöntem uygulayan, hatta kanun nazarında hiçbir şekilde suçlanamayacak bu katil, Styles Köşkü'nde bulunanlardan biridir ama..
Ve Perde İndi'yi Nisan ayındaki Agatha Christie Okumalarımızda yeniden okuduğumda bu son başyapıtın güzelliğine bir kere daha hayran oldum. Agatha Christie'nin sık sık anımsatmaktan çekinmediği üzere Shakespeare'ın Othello oyunundaki Iago karakterinden esinlendiği psikolojik cinayet yöntemini hakikaten çok ilginç ve dahiyane buluyorum.
-Sürprizbozan sonu***
Kitapta en sevdiğim sahnenin Bayan Franklin'in odasında toplanıp kahve içtikleri ve Hastings'in gazetedeki bulmacayı çözdüğü yer olduğunu söylemem gerek. Hani o yıldızların kaydığı ve herkesin balkona koştuğu akşam..
Roman içerisinde çok sayıda şahane düğüm olduğu için sonunda bunların tek tek çözüldüğünü okumak da ayrı bir zevk diyebilirim.
Agatha Christie's Poirot televizyon filmleri serisi geçtiğimiz kasım ayında 'Curtain' ile tamamlanmıştı ama filmi izlemeye elim gitmiyordu bir türlü. Nisan okumamız esnasında eşzamanlı olarak onu da izledik. Poirot'yla yaşanan tüm o güzel maceraların anısıyla Styles'a yeniden dönmek gözyaşlarıyla ıslanan bir hatıra oldu bizim için..
*Ve Perde İndi üzerine canım arkadaşım Deniz'in güzel yazısını okumak isterseniz buyrunuz.
*Tüm Hercule Poirot kitaplarını kronolojik sırayla görmek için kütüphanenin Poirot Odasına geçebilirsiniz.
ODALAR
▼
20 Nisan 2014 Pazar
18 Nisan 2014 Cuma
ÇARPIK EVDEKİ CESETLER _ Agatha Christie
Yayın Evi: Altın Kitaplar
Basım Yılı: Nisan 2014
Sayfa Sayısı:248
Agatha Christie'nin en beğendiğim iki kitabımdan biri* dediği Çarpık Evdeki Cesetler'i gerçekten külliyatı içerisinde ayrı bir yere koymak gerek. Onun büyük aileler (yaşlı zengin adam, genç karısı, çocukları, torunları, yaşlı hala-teyze) kurduğu diğer romanlarından daha dehşetengiz bir havası var ki bunu da katili söylemeden anlatmak zor.
Aristide Leonidas insülin iğnesine karıştırılan göz damlasından zehirlenerek ölür. Üç Kuleli Malikane'sindeki herkes gibi torunu Sophia da zan altındadır. Genç kız, katili bulması için babası Scotland Yard'da çalışan nişanlısı Charles'tan yardım ister..
(*diğer kitap Şahidin Gözleri.)
Basım Yılı: Nisan 2014
Sayfa Sayısı:248
Agatha Christie'nin en beğendiğim iki kitabımdan biri* dediği Çarpık Evdeki Cesetler'i gerçekten külliyatı içerisinde ayrı bir yere koymak gerek. Onun büyük aileler (yaşlı zengin adam, genç karısı, çocukları, torunları, yaşlı hala-teyze) kurduğu diğer romanlarından daha dehşetengiz bir havası var ki bunu da katili söylemeden anlatmak zor.
Aristide Leonidas insülin iğnesine karıştırılan göz damlasından zehirlenerek ölür. Üç Kuleli Malikane'sindeki herkes gibi torunu Sophia da zan altındadır. Genç kız, katili bulması için babası Scotland Yard'da çalışan nişanlısı Charles'tan yardım ister..
Poirot veya Marple içermediği halde çok iyi bir iç düzen ve heyecana sahip bir roman bu. Cinayet işleniş sırası ve karakterler açısından Porsuk Ağacı Cinayeti'ne çok benziyor ama ondan çok daha insancıl. İyi bir Agatha Christie polisiyesi okumak isterseniz kitabı es geçmeyin derim.
Çarpık bir adam vardı, çarpık bir yolda yürürdü.
Çarpık bir çitin yanında, çarpık bir altı peni buldu.
Çarpık bir kedisi vardı, çarpık fareler tutardı.
Ve hepsi küçük, çarpık bir evde otururlardı...
(*diğer kitap Şahidin Gözleri.)
16 Nisan 2014 Çarşamba
TAVUSKUŞU CİNAYETİ _ Agatha Christie
Yayın Evi: Altın Kitaplar
Basım Yılı: 1967
Sayfa Sayısı: 207
Çok basit bir nedenle bir kitabı sevmeye başlayabiliyor insan. Tavuskuşu Cinayeti'ni ilk okuduğumda Mrs.Oliver'in dedektifçilik oynarken gittiği 'Ressamın Atölyesi'ndeki bohem tasvirler kitabı bir anda cazip kılmıştı benim için.. Sevmeye başlarken dedim, çünkü bu kitap için pek çok şey de ardından geliyor.
Hercule Poirot'un sevgili uşağı George, içeri girerek genç bir 'lady'nin geldiğini ve ünlü dedektifle işlemiş olabileceği bir cinayet hakkında konuşmak istediğini söyler. Kızın kafası karmakarışıktır ve olan biteni tam olarak hatırlamadığından endişelenmektedir. Poirot'yu gördüğünde onun çok yaşlı olduğunu düşünerek derdini anlatmaktan vazgeçer. Bu tavır, Hercule Poirot'yu hayli yaralar ama aynı zamanda küçük gri hücrelerini derinden çalıştıracağı çok garip bir durumla da karşı karşıya olduğunu farkeder..
Tavuskuşu Cinayeti -ya da yeni basım adıyla Üçüncü Kız- Hercule Poirot'nun kitabın başından sonuna yer aldığı, evindeki hayatını, uşağı George ve sekreteri Miss Felicity Lemon ile muhabbetlerini okuduğumuz nadir kitaplardan biri. Senede 3-4 kitap yazan (dönem dönem bu tempoya zorunlu olan) Agatha Christie, yayıncısı veya okuyuların ilgisini uyanık tutmak amacıyla Hercule Poirot'yu ülke ülke gezdirdiği, ulaşım araçlarında, en azından Londra'dan uzak köylerde cinayetler kurguladığı için sevgili dedektifimizin ev hallerini her zaman göremiyoruz.
Ve elbette, kitabın şahaneliğinde en büyük unsur Poirot'nun yakın arkadaşı polisiye romanlar yazarı Ariadne Oliver. Tavuskuşu Cinayeti'nin yazıldığı 60'lı yıllarda Christie'nin arkadaş çevresinin bir parça değişip gençleştiği, bunun neticesi olarak kitabında dönemin Londra'sının moda ve sanat anlayışına göndermelerini de Poirot ve Mrs. Oliver üzerinden yaptığı söylenebilir. Mrs.Oliver'in takma bukleleri ve bunların olur olmaz her yere saçılmaları, kadife yelekler, kırma yakalı süslü ceketler giyen, uzun yağlı saçlarıyla güzel delikanlılar ve kadın gibi giyinmesini bilmeyen pis görünümlü gençkızlar geçit resmi yaparak kitabı şenlendiriyor.
Noel Kekinin Gizemi kitabındaki hikayelerden biri olan Düş'te karşımıza çıkan psikiyatrist John Stillingfleet yine bu kitapta da yer alıyor.
-Sürprizbozan başlangıcı***
Tavuskuşu Cinayeti dendiğinde aklıma gelen ilk şey çilek reçeli. Hatta neden bilmiyorum David'in aslında ölmediğini ve üzerindekinin de kan değil çilek reçeli olduğunu hatırlıyordum bu son okumama kadar geçen süre zarfında. Mrs. Oliver hissiyatına kapıldım sanırım :) Halbuki bu pıhtılaşma süreciyle ilgili bir ipucuydu Poirot için.
Agatha Christie'nin en güzel, en 'dolu' kitaplarından biri Tavuskuşu Cinayeti. Hem komik ve hüzünlü, hem de merak uyandırıcı bir akışa sahip. Deniz'in bu güzel yazısında bahsettiği gibi, Poirot ile Oliver arasında geçen çok tatlı diyaloglar var. Hani böyle çok yetenekli iki oyuncu sahnede karşı karşıya gelir ve aralarında şahane kıvrak, zekice pırıldayan, eğlenceli, tadına doyulmaz bir oyun döner ya, aynen öyle bir şey.
Basım Yılı: 1967
Sayfa Sayısı: 207
Çok basit bir nedenle bir kitabı sevmeye başlayabiliyor insan. Tavuskuşu Cinayeti'ni ilk okuduğumda Mrs.Oliver'in dedektifçilik oynarken gittiği 'Ressamın Atölyesi'ndeki bohem tasvirler kitabı bir anda cazip kılmıştı benim için.. Sevmeye başlarken dedim, çünkü bu kitap için pek çok şey de ardından geliyor.
Hercule Poirot'un sevgili uşağı George, içeri girerek genç bir 'lady'nin geldiğini ve ünlü dedektifle işlemiş olabileceği bir cinayet hakkında konuşmak istediğini söyler. Kızın kafası karmakarışıktır ve olan biteni tam olarak hatırlamadığından endişelenmektedir. Poirot'yu gördüğünde onun çok yaşlı olduğunu düşünerek derdini anlatmaktan vazgeçer. Bu tavır, Hercule Poirot'yu hayli yaralar ama aynı zamanda küçük gri hücrelerini derinden çalıştıracağı çok garip bir durumla da karşı karşıya olduğunu farkeder..
Tavuskuşu Cinayeti -ya da yeni basım adıyla Üçüncü Kız- Hercule Poirot'nun kitabın başından sonuna yer aldığı, evindeki hayatını, uşağı George ve sekreteri Miss Felicity Lemon ile muhabbetlerini okuduğumuz nadir kitaplardan biri. Senede 3-4 kitap yazan (dönem dönem bu tempoya zorunlu olan) Agatha Christie, yayıncısı veya okuyuların ilgisini uyanık tutmak amacıyla Hercule Poirot'yu ülke ülke gezdirdiği, ulaşım araçlarında, en azından Londra'dan uzak köylerde cinayetler kurguladığı için sevgili dedektifimizin ev hallerini her zaman göremiyoruz.
Ve elbette, kitabın şahaneliğinde en büyük unsur Poirot'nun yakın arkadaşı polisiye romanlar yazarı Ariadne Oliver. Tavuskuşu Cinayeti'nin yazıldığı 60'lı yıllarda Christie'nin arkadaş çevresinin bir parça değişip gençleştiği, bunun neticesi olarak kitabında dönemin Londra'sının moda ve sanat anlayışına göndermelerini de Poirot ve Mrs. Oliver üzerinden yaptığı söylenebilir. Mrs.Oliver'in takma bukleleri ve bunların olur olmaz her yere saçılmaları, kadife yelekler, kırma yakalı süslü ceketler giyen, uzun yağlı saçlarıyla güzel delikanlılar ve kadın gibi giyinmesini bilmeyen pis görünümlü gençkızlar geçit resmi yaparak kitabı şenlendiriyor.
Noel Kekinin Gizemi kitabındaki hikayelerden biri olan Düş'te karşımıza çıkan psikiyatrist John Stillingfleet yine bu kitapta da yer alıyor.
-Sürprizbozan başlangıcı***
Tavuskuşu Cinayeti dendiğinde aklıma gelen ilk şey çilek reçeli. Hatta neden bilmiyorum David'in aslında ölmediğini ve üzerindekinin de kan değil çilek reçeli olduğunu hatırlıyordum bu son okumama kadar geçen süre zarfında. Mrs. Oliver hissiyatına kapıldım sanırım :) Halbuki bu pıhtılaşma süreciyle ilgili bir ipucuydu Poirot için.
Mrs. Oliver, ağır ağır 'Kız demin çok başkaydı.' diye mırıldandı. 'Bunu farkettiniz mi? Çok başkaydı. O deli gibi hali kalmamıştı.'-Sürprizbozan sonu***
Poirot, başını salladı. 'Artık o Ophelia değil, Iphigenia.'
Dışarıdaki gürültünün arttığını duydular. 'Onu-- David'i mi götürüyorlar?' Mrs. Oliver'in sesi titriyordu. Sonra ani bir merhametle ilave etti. 'Zavallı Tavuskuşu.'
Poirot, soğuk soğuk 'O, hoşa gidecek bir insan değildi.' diye cevap verdi.
Mrs. Oliver, mırıldandı. 'Pek güzeldi... Sonra-- çok da gençti.'
'Bu da kadınlar için kâfi tabii.' [sf 185]
Agatha Christie'nin en güzel, en 'dolu' kitaplarından biri Tavuskuşu Cinayeti. Hem komik ve hüzünlü, hem de merak uyandırıcı bir akışa sahip. Deniz'in bu güzel yazısında bahsettiği gibi, Poirot ile Oliver arasında geçen çok tatlı diyaloglar var. Hani böyle çok yetenekli iki oyuncu sahnede karşı karşıya gelir ve aralarında şahane kıvrak, zekice pırıldayan, eğlenceli, tadına doyulmaz bir oyun döner ya, aynen öyle bir şey.
14 Nisan 2014 Pazartesi
PORSUK AĞACI CİNAYETİ _ Agatha Christie
Basım Yılı: 2001
Sayfa Sayısı: 175
Kitapta; bahçesinde porsuk ağaçları olan büyük bir ev, zengin ve yaşlı baba, genç karısı, iyi-kötü oğulları, kızı, gelinleri ve bir büyükteyzeden müteşekkil tipik bir Christie ailesi var, tıpkı Firavun Ağacı veya Çarpık Evdeki Cesetler'de olduğu gibi.
Rex Fortescue, sabah çayını içtikten sonra fenalaşır ve ölür. Çayına porsuk ağacı meyvelerinden çıkarılan taxin adında garip bir zehir karıştırılmıştır ve cebinde bir avuç çavdar vardır. Baş şüpheli Rex'in karısı görülmekle beraber, genç kadın ve evdeki hizmetçi kız Gladys de kısa bir süre sonra öldürülür. Gladys, eskiden Miss Marple'ın yanında çalışmış, saf bir kızdır. Miss Marple, ölü bulunduğunda Gladys'in burnuna bir mandal takılmış olduğunu gazeteden okur ve çok öfkelenir. Gidip bu küstahlığı yapan katili yakalamaya karar verir..
Porsuk Ağacı Cinayeti, akıcı ve iyi bir polisiye roman diyebilirim. Christie sıralamamda ortalarda yer alıyor. Kitabın orijinal adını (A Pocket Full of Rye) aldığı çocuk tekerlemesine uyumu da hikayeyi bir hayli merak uyandırıcı kılıyor. Agatha teyzenin böyle oyunlarını çok seviyorum. Bu tekerleme ayrıca, Noel Kekinin Gizemi kitabında, Yirmidört Karakuş hikayesinde de geçiyor.
Bir şarkı söyle.
Altı peni, bir cep dolusu çavdar
Böreğin içinde pişirilen yirmi dört karatavuğun şarkısını.
Börek kesildiği zaman karatavuklar ötmeye başlamış.
Tam krala göre bir yemek değil mi bu?
Kral, hazinesindeymiş. Parasını sayıyormuş.
Kraliçe odasında ekmekle bal yiyormuş.
Hizmetçi bahçede çamaşırları asıyormuş.
Bir serçe gelerek burnunu gagalayıvermiş.
'Hiçbir sorun doğru olarak bir çözüme kavuşturulmamışsa, o sorun çözümlenmiş sayılmaz. Bunu Kipling söylemiş. Son zamanlarda kimse Kipling okumuyor. Fakat büyük bir adam o.' [sf 124]
Hava kararıyordu. Miss Marple kütüphanenin penceresinin önündeki kanepeye oturmuş yün örüyordu. Yaşlı kadın Pat Fortescue'nun dışardaki terasta bir aşağı bir yukarı yürüdüğünün farkındaydı. Sonunda pencereyi açarak seslendi.
"İçeri girin, yavrum. İçeri girin. Hava hem soğuk, hem rutubetli. Orada öyle paltosuz dolaşmayın." Pat ihtiyar kadının bu emrini yerine getirdi. İçeri girerek, iki lambayı yaktı.
"Evet. Hava pek de hoş değil." Kanepeye Miss Marple'ın yanına oturdu. "Ne örüyorsunuz?"
"Bir hırka, yavrum. Bir bebek için. Küçük çocukların bir sürü hırkası olması gerekir. İkinci ölçü bu, ben hırkaları daima ikinci ölçü üzerine örerim. Çünkü bebekler pek çabuk büyürler ve birinci ölçü hırkalara sığmaz olurlar."
Pat uzun bacaklarını şömineye doğru uzattı. "Bugün burası çok hoş. Şöminede ateş... Lambalar... Siz bebek hırkası örüyorsunuz. Burasının ılık ve tatlı bir havası var. Bence İngiltere daima böyle olmalı."
Miss Marple, "Aslında İngiltere hep böyledir, yavrum," diye cevap verdi. "Her yerde porsuk ağacı bulunmaz." [sf 134]
12 Nisan 2014 Cumartesi
ZARİF BİR CİNAYET GECESİ _ Agatha Christie
Yayın Evi: Altın Kitaplar
Basım Yılı: Şubat 2014
Sayfa Sayısı: 232
Eğer Christie kitaplarını etkilerine göre resmetseydim, bu kitap hayli silik bir tonda olurdu ama bu güzel olmadığı anlamına gelmiyor.
Ruth Van Rydock, kızkardeşi Carrie için endişelenmekte, onun tehdit altında olduğunu düşünmektedir. Kardeşinin yanına giderek, ona gözkulak olmasını eski dostu Miss Marple'dan rica eder. Miss Marple, bu rica üzerine Ruth'un esrarengiz bazı olaylar gerçekleştiğine inandığı Stonygates'e gider. Carrie Louise, üçüncü kocası Lewis Serrocold ile Stonygates malikanesinin bir bölümünü çeşitli suçlar işlemiş genç çocuklar için bir ıslahevine çevirmiştir. Evde ayrıca Carrie'nin eski eşlerinden olan çocukları ve üvey çocukları da vardır. Yaşlı kadının gerçekten tehlikede olup olmadığını ortaya çıkarmak Miss Marple'a düşecektir..
Carrie Louise'in soğukkanlılığı ve zerafeti, Gina'nın gelgitleri, Viktoryen stilde eski ve büyük bir ev olan Stonygates ve malikanenin piyesler sergilenen tiyatrosuna dair bölümler kitapta sevdiğim öğeleri oluşturuyor.
Heyecanlı, hareketli, klasik Christie öğeleri içeren bir kitap; Zarif Bir Cinayet Gecesi. Esasen adını (They Do İt with Mirrors) Miss Marple'ın çözüme ulaşırken keşfettiği illüzyon numaralarından, tiyatrodan alıyor ama Türkçe isminin de çok güzel olduğunu düşünüyorum.
Agatha Christie'nin nasıl şahane bir yazar olduğunu gösteren kitaplarından biri değil belki ama, -onunla yeni tanışanlar için- yine de külliyatın sonlarına doğru okunabilir.
10 Nisan 2014 Perşembe
MEZOPOTAMYA'DA CİNAYET _ Agatha Christie
Yayın Evi: Altın Kitaplar
Basım Yılı: Kasım 2013
Sayfa Sayısı: 285
Mezopotamya'da Cinayet, en güzel Hercule Poirot romanlarından biri. Kitap ile ilgili sevdiğim herşeyi Gece Gelen Ölüm yazısında anlatmıştım. Bu yeniden baskısında, ismi ve tüm cümleleri yerli yerinde, iki kitap arasında 90 sayfa kadar bir hacim farkı var. Tam metin okumak güzel ama maalesef aynı hissi vermiyor.
Agatha Christie'nin yazdığı her cümleyi görmek takıntısında olduğum için Çiğdem Öztekin çevirilerini de alıyorum, okuyorum. Son birkaç kitaba kadar, Agatha Christie'leri ilk defa çevirirken, tefrika edileceği için çeşitli kesintiler yapıp kısaltması sebebiyle Gönül Suveren'e çok kızıyordum ama şunu farkettim ki, yeni basımları okuyunca 'Aaa, ne çok yer kaçırmışım!' dediğim vaki değil. Yani Gönül hanım'ın kesip çıkardığı yerler, gerçekten de mühim olmayan kısımlar diyebilirim. Ve dili öylesine tatlı ve güzel ki, Agatha Christie okumak istiyorsanız ve benim gibi bir takıntınız yoksa onun çevirilerini okuyun derim.
9 Nisan 2014 Çarşamba
SARAY GEZİSİ [Necib Mahfuz Okumaları_3]
Yayın Evi: Hit Kitap
Basım Yılı: Şubat 2012
Sayfa Sayısı: 527
Necib Mahfuz Okumaları'mız için son kitabım, Saray Gezisi'ydi. Kahire Üçlemesi serisinin ilk kitabını bitirmeden, diğer ikisini almak istememiştim, çok da iyi etmişim. Kallavi denilebilecek ölçüde bir roman olduğundan, okurken birçok ayrıntılarına vakıf olduğum karakterlere ister istemez alıştım, bazılarının hayatlarının devamında neler yaşadıklarını merak ettim ama diğer iki kitabın kısa değerlendirmesini okumak kafi geldi.
20. yüzyılın başlarında İngiliz işgali altındaki Kahire'de yaşayan bir ailenin hikayesi. Zengin bir esnaf olan Ahmet Bey, evde despot ve ciddi, dışarıda şen şakrak ve sefih iki ayrı hayat yaşarken, karısı Emine onun tüm baskılarına boyun eğmektedir. Babasının izinden düşe kalka ilerleyen ailenin büyük oğlu Yasin, direnişçilere katılan Fehmi, en büyük dertleri evlenmek olan Ayşe ve Hatice, evin küçük, haylaz çocuğu Kemal'den oluşan yedi kişilik bu aile, ülkelerindeki kaosun bir prototipi gibidir.
Edebiyatın konusu elbette ki herşey olabilir ama siyaseti veya tarihi, roman halinde okumak çok cazip gelmiyor bana. Saray Gezisi, salt politik bir roman değil ama bu konuda dozajı hayli yüksek. Daha çok Mısır kültüründen, ahlak ve aile yapısından dem vuruyor. Kitapla ilgili Avrupai yorumlarda Necib Mahfuz'un ülkesini kucakladığından filan bahsedilse de, benim gördüğümün tam bir aşağılık sömürge psikolojisi içerisinde, halkının büyük ölçüde kötü yönlerini anlattığı ve bir parça benimsemek şöyle dursun, ait olduğu kültürü kör bir eleştiri bombardımanına tutması olduğunu söyleyebilirim.
Kitabı okursanız, yazarın Nobel ödülü kazanmasında büyük payı olan bu nehir romanın nasıl böyle bir etkisi olduğunu anlayacaksınız.
Sevgili arkadaşım thalassapolis'e ve sevgili Cemre'ye, bu verimli okuma ve birlikte yeni bir yazar keşfimiz için teşekkür ediyor, Necib Mahfuz yazılarını, yazar üzerine değerli görüşlerini merakla bekliyorum.
Basım Yılı: Şubat 2012
Sayfa Sayısı: 527
Necib Mahfuz Okumaları'mız için son kitabım, Saray Gezisi'ydi. Kahire Üçlemesi serisinin ilk kitabını bitirmeden, diğer ikisini almak istememiştim, çok da iyi etmişim. Kallavi denilebilecek ölçüde bir roman olduğundan, okurken birçok ayrıntılarına vakıf olduğum karakterlere ister istemez alıştım, bazılarının hayatlarının devamında neler yaşadıklarını merak ettim ama diğer iki kitabın kısa değerlendirmesini okumak kafi geldi.
20. yüzyılın başlarında İngiliz işgali altındaki Kahire'de yaşayan bir ailenin hikayesi. Zengin bir esnaf olan Ahmet Bey, evde despot ve ciddi, dışarıda şen şakrak ve sefih iki ayrı hayat yaşarken, karısı Emine onun tüm baskılarına boyun eğmektedir. Babasının izinden düşe kalka ilerleyen ailenin büyük oğlu Yasin, direnişçilere katılan Fehmi, en büyük dertleri evlenmek olan Ayşe ve Hatice, evin küçük, haylaz çocuğu Kemal'den oluşan yedi kişilik bu aile, ülkelerindeki kaosun bir prototipi gibidir.
Edebiyatın konusu elbette ki herşey olabilir ama siyaseti veya tarihi, roman halinde okumak çok cazip gelmiyor bana. Saray Gezisi, salt politik bir roman değil ama bu konuda dozajı hayli yüksek. Daha çok Mısır kültüründen, ahlak ve aile yapısından dem vuruyor. Kitapla ilgili Avrupai yorumlarda Necib Mahfuz'un ülkesini kucakladığından filan bahsedilse de, benim gördüğümün tam bir aşağılık sömürge psikolojisi içerisinde, halkının büyük ölçüde kötü yönlerini anlattığı ve bir parça benimsemek şöyle dursun, ait olduğu kültürü kör bir eleştiri bombardımanına tutması olduğunu söyleyebilirim.
Kitabı okursanız, yazarın Nobel ödülü kazanmasında büyük payı olan bu nehir romanın nasıl böyle bir etkisi olduğunu anlayacaksınız.
Sevgili arkadaşım thalassapolis'e ve sevgili Cemre'ye, bu verimli okuma ve birlikte yeni bir yazar keşfimiz için teşekkür ediyor, Necib Mahfuz yazılarını, yazar üzerine değerli görüşlerini merakla bekliyorum.
8 Nisan 2014 Salı
MİRAMAR [Necip Mahfuz Okumaları_2]
Yayın Evi: Turkuvaz Kitap
Basım Yılı: 2007
Sayfa Sayısı: 174
Yine bir roman ile uyumlu, şahane kapağa sahip Necib Mahfuz kitabı. Beyaz renkte, zarifçe çizilmiş sahil pansiyonu Miramar ve balkonunda kırmızı elbiseli, incecik bir kadın.
Miramar'da olup biten; pansiyon sahibi Mariana, istemediği biriyle evlendirecekleri için köyünden kaçıp çalışmaya gelen yardımcısı Zühre ve ikisi yaşlı, üçü genç adam olmak üzere beş müşterisi arasında geçiyor.
Düğün Evi'ne kıyasla Miramar'ı daha bir ilgiyle okuduğumu söylemeliyim. Muhakkak Necib Mahfuz'un yazdıklarından birşeyler okumak istiyorsanız, bu roman iyi bir tercih / başlangıç olabilir.
Basım Yılı: 2007
Sayfa Sayısı: 174
Yine bir roman ile uyumlu, şahane kapağa sahip Necib Mahfuz kitabı. Beyaz renkte, zarifçe çizilmiş sahil pansiyonu Miramar ve balkonunda kırmızı elbiseli, incecik bir kadın.
Miramar'da olup biten; pansiyon sahibi Mariana, istemediği biriyle evlendirecekleri için köyünden kaçıp çalışmaya gelen yardımcısı Zühre ve ikisi yaşlı, üçü genç adam olmak üzere beş müşterisi arasında geçiyor.
Düğün Evi'ne kıyasla Miramar'ı daha bir ilgiyle okuduğumu söylemeliyim. Muhakkak Necib Mahfuz'un yazdıklarından birşeyler okumak istiyorsanız, bu roman iyi bir tercih / başlangıç olabilir.
7 Nisan 2014 Pazartesi
DÜĞÜN EVİ [Necip Mahfuz Okumaları_1]
Basım Yılı: 2007
Sayfa Sayısı: 143
Necip Mahfuz Okumaları mızda ilk kitabım Düğün Evi'ydi. Kitabın tek şahane tarafının kapağı olduğunu söyleyebilirim, hem konu-mekan ile uyumunu, hem de fikir ve çizim olarak çok beğendim.
Oyun yazarı Abbas Yunus, annesi ve babası, evlerinde kalan başarısız oyuncu Tarık Ramazan, Tarık'ın sevgilisi Tahiye, Düğün Evi'nin ana karakterlerini oluşturuyorlar. Abbas Yunus, Tahiye'ye aşık olur ve evlenirler ancak işler umdukları gibi gitmez. Başlarına gelen felaketi ve öncesini bir tiyatro oyunu şeklinde yazan Abbas, başrollerden birini Tarık'ın oynamasını ister. Kahire'de bir tiyatroda sahnelenmeye başlayan 'Düğün Evi'yle, ailenin sırları açığa dökülecek ve oyun, acı bir yüzleşme niteliği taşıyacaktır..
Kitabı akıcı bir uslûbu olması sebebiyle çabucak bitirdim ama aynı zamanda fena halde içimi sıktı. Laçkalaşmış, hatta büsbütün ortadan kalkmış denilebilecek ahlak anlayışı mıydı bunun sebebi, bilmiyorum. Neden o denli rahatsız edici olduğunu çözemediğim bir sefaleti vardı romanın. Fransız edebiyatı da bir dönem bu anlayıştan yoksun olmasına karşın Balzac'ın Kibar F.....ler gibi kitapları veya Maupassant'ın herhangi bir hikayesinin bu kadar tiksintici bir etkisi yok, mesela. Yani sıkıntı sadece alabildiğine pervasız hayatları anlatması değil diye düşünüyorum.
Düğün Evi'ni bitirdiğimde, yazarın okumamız kapsamında seçtiğim diğer iki kitabını hiç okuyasım yoktu, 'benim' diyebileceğim yazarlardan biri olmayacağı kesindi.
5 Nisan 2014 Cumartesi
AGATHA CHRİSTİE OKUMALARI [Nisan 2014]
Nisan yağmurlarına eşlik edecek bir Agatha Christie okuması yapsak ne güzel olur diye düşündük sevgili arkadaşım thalassapolis le. Büyük bir azimle devam ettiği kronolojik Agatha Christie okumasının son kitaplarına geldiği için okuyacağı kitaplar arasında, Poirot'nun son hikayesi Ve Perde İndi de var. Ve Perde İndi'yi ben de uzun zamandır tekrar okumak istiyordum, listeme ekledim. Geçtiğimiz sonbaharda (13 Kasım 2013) yayınlanan filmini de izleyeceğiz.
Nisan ayında bizimle beraber polisiye kraliçesinin güzel kitaplarından okumak isterseniz,
blogunuzda/instagram hesabınızda bir başlangıç yazısı yayınlayabilirsiniz.
Sonrasında da kitaplarınız ile ilgili yorumlarınızı okumaktan memnuniyet duyarız.
Benim listem:
*İstediğim hızda okuyabilirsem bu kitapları da eklemeyi düşünüyorum.
Nisan ayı Agatha Christie Okuması Sakinleri
biblio
***
Önceki okumalarımıza göz atmak için: