19 Nisan 2010 Pazartesi

LA FİLLE SUR LE PONT [1999]


LA FİLLE SUR LE PONT [1999]
{Köprüdeki Kız}

İsmini ilk duyduğumda 
Dostoyevski'nin o güzelim hikayesini hatırlatmıştı bana. 
Köprüde bekleyen yalnız bir kız ve ona yaklaşan adam, sürprizlerle gelişen bir aşk hikayesi, 
"Beyaz Geceler"le ortak noktaları bundan ibaret olsa da 
La Fille Sur Le Pont çok enteresan bir film.

Paldır küldür denilebilecek bir hızla izlemeye başladığım için, 
içeriğine dair hiçbir bilgim yoktu. 
Oynak Türk müziğiyle açılınca ilk sahne, 
kulaklığa bir FM frekansı karıştı herhalde diye düşündüm :)  
Ancak parça, Adele'nin (Vanessa Paradis) cümlelerinin ritmine uyunca
 emin olabildim filme ait olduğundan, o kadar şaşırmıştım.

Uzun uzun konuşmalar içeren filmleri seviyorum, 
bu yüzden bu filmin başlangıcı da hoşuma gitti. 
Adele'nin hayatının belli dönemlerine dair anlattıkları bittiğinde, 
Gabor'la tanıştıkları köprüye gidiyoruz ve hikaye başlıyor.. 

"Sirklerde, tahtaya bağladığı canlı hedeflerine bıçak fırlatarak para kazanan Gabor, 
bu işteki yardımcılarını intihar etmek üzere olan umutsuz insanlardan seçmektedir. 
Köprüde,parmaklıkların öte yanına geçmiş, 
atlamak için cesaretini toplamaya çalışan Adele onun için biçilmiş kaftandır. 
Kıza yaptığı işi anlatarak teklifini sunar ama sonuç beklediği gibi olmayacaktır.."  

Bu sıradışı hikayede,
Gabor'un olgunluk çağındaki erkek tavrıyla, 
kıza sahip çıkıp kendini tanımasına yardım ederken, 
hemen hemen her bulundukları yerde
 "Tamam sen git biraz oyna, gelirsin sonra" der gibi geniş meşrep bir hal sergilemesini 
Fransız serbest ilişki tarzına yormak gerek sanırım. 

***

Adele ve Gabor birbirlerinden uzakta, telepati yoluyla konuşurlarken ;  

{Adele} Her şey önceden nasılsa gene öyle olmaya başladı. 
{Garbor} Neyden önce?
{A} Senden önce.
{G}  Bu doğru değil.
{A} Yine şansım döndü.
{G} Bilirsin, şans gelir ve gider. 
{A} Sende durum nedir?
{G} Pek iyi sayılmaz.
{A} Yırtık banknota inanır mısın?
{G} ne banknotu?
{A} Bütünken çok kıymetli, iki parçayken hiç bir değeri olmayan...

***


Siyah-beyaz, geniş ekran görüntüleri, 
ustaca aralara serpiştirilmiş nostaljik ayrıntıları ile
La Fille Sur Le Pont 20. yüzyılın ilk yarısında çekilmiş klasik filmlere benziyor. 
İlerleyen bölümlerinde Gabor'un İstanbul'a gelmesiyle 
tanıdık mekanlarda geçen sahneler ayrıca ilginç kılıyor filmi.

Vanessa Paradis, film boyunca güzelliği ile etkiliyor seyirciyi. 
Kısacık kestirdiği saçları, dramatik sahne makyajı ve elbiseleriyle pek hoş.
Daniel Auteuil (Gabor) ise keskin bakışlarının gerisinde 
abartıdan uzak gayet başarılı bir oyun çıkarmış.  

{Bu yazı 03.05.2010 tarihinde www.sivrisinema.com adresinde yayınlanmıştır.}








  

4 yorum :

  1. genelde çok kısa tutuyordun film hakkındaki yorumları bu kez okuması eğlenceli bir yazı olmuş.
    İlk seçtiğin ve yazdığınız filmlere bakarak pek bana hitap etmeyeceğini düşünüyordum ama bu film ile şaşırttın beni.

    YanıtlaSil
  2. Doğru söylüyorsun. Filmi beğenmediğimde uzun uzun yazamıyorum.

    Sayfam da tam oturmadı henüz, bazı yazılarda eksikler mevcut. Çoğunda basit notlar var sadece. Beni de hoşnut etmiyor bu durum. Mesela Jeux D'enfants için daha farklı bir yazı planlıyorum.

    Arada kafa dağıtmak için izlediğim sabun köpüğü filmler seni yanıltmasın. Yakında arşivden sağlam konularla döneceğim inşallah :)

    Değerli yorumun için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. hiii dedim içimden
    6 gün oynadığı küçük kasabada
    İstanbul ve festivalden uzak yaz tatilimde rastlayabildiğim için ağlayarak şükrettiğim
    6 sında da her seansına gidip aynı tutuklukla hala daha heyecanla izleyebildiğim flixter top 1 'ım
    marianne faithfull etkisi büyük olsa gerek

    YanıtlaSil
  4. Hoşgeldin b'locked :) Severek yazdığım filmlere yorum gelince daha bir mutlu oluyorum. Alice, Yann ve Ludo'ya dair bir yazı geliyor çok yakında, sevdiğini bildiğim için haber vereyim dedim.

    Görüşmek üzere.

    YanıtlaSil

Burası sukûnetin hakim olduğu, tenha bir kütüphane. İçinden geçenleri fısılda ki orada olduğunu bileyim.