31 Ocak 2013 Perşembe

AY ECESİ [Devlet Tiyatroları 2012-2013]

AY ECESİ (31.01.2013, 25.04.2013)

Yazan: Burçak Çöllü
Yönetmen: Mustafa Avkıran – Övül Avkıran
Oyuncular
Çığırtkan – Lala: Kubilay Karslıoğlu
Ay Kız: Tuba Karabey, Gözde Kaya
Mehmene Banu: Gözde Cığacı, Deniz Bolışık
Şirin: Ebru Helvacıoğlu, Dolunay Pircioğlu
Ferhad: Erdem Yılmaz, Uygar Özçelik
Hüsrev: Kutay Şahin, Erdem Yılmaz
Dadı: Cansu Saka / Vezir: Erkan Yılmaz
Dilruba: Gözde Kaya, Tuba Karabey
Peymane: Çağıl Tekten / Ruhnüvaz: Gizem Ancı
Cilvenaz: Ayşe Gülerman / Marangoz: Onur Şirin
Demirci: Adil Can Demirel / Fırıncı: Emre Sungur
Kunduracı: Melih Şengider / Bohçacı: Selda Şahin
Terzi: Deniz Bolışık, Gözde Cığacı / Çömlekçi: Uygar Özçelik, Kutay Şahin / Mimarbaşı: Sercan Çelik / Arzenli: Dolunay Pircioğlu

Arzen* şehrinin sultanı Mehmene Banu, İran şahı Hüsrev ile nişanlanan kardeşi Şirin için saray bahçesine bir köşk yaptırmak ister, inşaat başlar. Köşkün duvar nakışlarını Ferhat isimli genç bir usta yapmaktadır. Şirin, Ferhat'a aşık olur, Ferhat'ın da onu sevdiğini sanan Mehmene Banu, ustayı önce zindana attırır. Sevgilisi zindana düşen Şirin hastalanıp yataklara düşünce, kardeşinin üzülmesine  dayanamaz, Ferhat'ın kuraklık çeken şehre, Şahinkayası denilen yerden su yolu açmasını biraraya gelmelerine şart koşar. Su bulunan yer ile arada dağlar olduğu için bu imkansızı istemek gibidir. Ferhat dağı delip yol açarken, bunu Şirin'e kavuşmak için mi, yoksa bambaşka bir nedenle mi yapacaktır?


Ay Ecesi'ni izleyip dışarı çıktığımda adeta büyülenmiştim. Oyunun cümleleri, görüntüleri bir süre uçuştu zihnimde, gerçek dünyaya dönemedim.  Sevdiğim klasik hikayelere körü körüne bağlanma derdim olmadığı için, bildiğimiz Ferhat ve Şirin hikayesine Mehmene Banu'nun kalbinden bakan bu farklı hikaye çok hoşuma gitmişti.

Oyunda Mehmene Banu ve Terzi, Şirin ve Arzenli kadın, Ferhat, Hüsrev ve Çömlekçi, Aykız ve Dilruba
rolleri çeşitli oyuncular tarafından dönüşümlü canlandırılıyordu. İki defa izlediğimde de Mehmene rolünde Deniz Bolışık'a denk geldim, soğuk, kederli bir güzelliğe sahip oyuncunun Ece karakterine çok yakıştığını düşünüyorum. (Maalesef onun olduğu fotoğrafları bulamadım. Fotoğraflardaki kraliçe; Gözde Çığacı)

Ay Ecesi, 15 yaşında, çocukluğunu ve gençliğini yaşayamadan tahta çıkmış, güçlü olması gerektiği için duygularını bir kenara bırakmış bir kadın. Havai ve heyecanlı, hevesli bir çocuk olan kardeşi Şirin'i çok seviyor ama Ferhat'a olan aşkına da söz geçiremiyor. Mehmene Banu, düş gördüğünde sancılar içinde kıvranırken veya bir sultana yakışır şekilde dimdik ve vakurla Ferhat için aldığı acı kararları açıklarken,
aynı anda sahnenin biraz gerisinde iplerle çevrelenmiş bir hâle içinde, ilkgençliğini canlandıran Aykız'ın, sultanın parça parça olan kalbini bize jestleriyle anlatması çok etkileyiciydi.

Müzik yerine, o an sahnede rolü bulunmayan oyuncuların kenarlardaki yerlerine çekilip, çoklu seslerden oluşan ritimler ve şarkılarla oyunu desteklemesi de dramatik etkiyi üst seviyeye çıkarıyordu.


Not: Gece Kütüphanesi not defterim ya, uzun zaman geçti ve piyeslerin bir çoğu artık oynanmıyor olsa da, burada dursunlar. Daha sonra dönüp baktığımda o günü, o ânı hatırlamak için.

 *Şimdi Erzurum'un bulunduğu bölge. 

VİRGİNİA WOOLF OKUMALARI [Şubat 2012]
































Gece Kütüphanesi'nde olmasını en sevdiğim şey; Yazar ve Karakter okumalarımız..

Canım arkadaşım Deniz'le planladığımız bu okumalara yeni bir tane eklemek istedik. 

Şubat ayı boyunca Virginia Woolf okuyacağız. 

Okuma Sakinleri (şimdilik):

iremce 
gül özdemir
wmpr_princess
nur çırak
N.Narda
Yasemin yılman
S. ve E. 

Okumamız katılımlarınıza açık. Dilerseniz şu an okuduğunuza benzer bir başlangıç yazısı ile kitaplarınızı ekleyebilirsiniz. Kitap seçimi için herhangi bir kısıtlama yok, istediğiniz sayıda, istediğiniz Virginia Woolf kitapları olabilir. 

Benim Okuyacaklarım:

Yıllar
Bir Yazarın Güncesi
Virginia Woolf Bütün Öyküleri

Vakit kalırsa:

Virginia Woolf _ Mina Urgan





ÂH'LAR AĞACI _ Didem Madak

Yayın Evi: Metis Yayınları
Basım Yılı:  Kasım 2012
Sayfa Sayısı: 73

İsminin hikayesini anlattığında, Didem Madak'ın o şiirine ve adını verdiği ikinci kitabına meraklanmıştım. 'Seni âh sesine getiren nasıl bir yolculuktu?' diye sorulmasına cevaben, Virginia Woolf'un Orlando'sundan bahsediyordu o röportajda:

'Orlando yıllarca göğsünde taşıdığı ve bir meşe ağacından esinlenerek yazdığı şiiriyle ünlü olur ve bir ödül kazanır. O zaman kitabını kendisine esin veren meşe ağacının altına gömmeye karar verir. Ve simgesel cenaze töreninde şöyle bir konuşma yapmayı planlar: ‘Bunu bir armağan olarak görüyorum diyecektir, toprağın bana verdiklerinin toprağa geri dönmesi olarak.’ Galiba ben de bütün birikmiş ahlarımı, söylediklerimi ve söyleyemediklerimi ‘Âh’lar Ağacı’nın altına gömdüm.' 

Bu kitabın, ilkine göre daha yetkin olduğunu söyleyebilirim. Yine aynı kadın-çocuk dilinden şiirler, daha zengin, daha düzenli bir uslûpla derinleşiyor. 

'Bazen sevinince annem gibi
Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.'

Âhlar Ağacı'ndan.

'Kim bir şairi kırsa 
Şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela
Bilirim kim dokunsa şiire 
Eline bir kıymık saplanacak 
Bilirim kırılmış dizeleri tamir etmez zaman 
Yorgunum oysa 
Durmadan kendime bir tunç uyak aramaktan.'

'Gece açılıp gündüz kapanan bir parantezdim,
Sözler vardı içimde işe yaramayan
Sözlerle konuştum karanlıkla... 
Önce söz yoktu kalbimin en doğusunda'

Kalbimin En Doğusunda'dan.

'Biliyorsun ölüm, mavi boş bir kafestir kimi zaman.'

Polyanna'ya Son Mektup'tan.

Didem Madak Tüm Kitapları:

Grapon Kağıtları
Âhlar Ağacı
Pulbiber Mahallesi

GRAPON KAĞITLARI _ Didem Madak

Yayın Evi: Metis Yayıncılık
Basım Yılı: 2012
Sayfa Sayısı: 68

'Bir şiirin aydınlığında bambaşka görünür dünya.'

Didem Madak'ın dizelerinin peşinden giderek kitaplarını almak istediğimde baskıları tükenmişti. Metis Yayınları geçtiğimiz sonbahar bu güzelim üç kitabı yeniden bastığında çok sevindim: Grapon Kağıtları, Ah'lar Ağacı ve Pulbiber Mahallesi.

Genç yaşta hayatını kaybeden şairin ilk şiir kitabı; Grapon Kağıtları dişi imgelerle bezeli, tamamıyle modern şiirlerinden oluşuyor.

Erken dönem yazdıkları içinde büyük bir beceriyle dizildiklerini söyleyemeyeceklerim de dahil, samimiyetini seviyorum kelimelerinin. Gündelik hayatın ayrıntılarını genelde hüzünlü, biraz ironik ama yalın ve temiz bir dille anlatıyor.


'Binalar eğilir bakardı iç çekerek,
Camları ışıldardı.
Küçük nasırlı bir avuçtan
Avuçlarıma dökülürdü tüm şehir'

Yüzüm Güvercinlere Emanet'ten..

'İnanırım bazen bir kâse bal bile umutsuzdur.'

Enkaz Kaldırma Çalışmaları'ndan..

'Biri başımdan aşağı pırıltılarla dolu bir sözlüğü boşaltmış gibi
Seni sevince kıpırdayan her şiiri
Kahverengi bir çaydanlıkta saklıyorum.' 

'Sonra gittin.
Çocuk oldum bir daha, ağladım.
Kaç şiir, kaç kere sular altında kaldı.
Kitaplar, aşk, herşey.'

Bıktığım Şeyler ve Yeşil Fanila'dan..

'Sen ruhumun misafir odasında uyursun,
Süt ve gözyaşı lekeli yumuşak yer yatağında.'

'Ucuz teşbihler beyaz atlı prenslerdir Pollyanna
Bir şiire gelir
Ve onu bu hayattan kurtarırlar. '

Pollyanna'ya Mektuplar'dan..



Didem Madak Tüm Kitapları:

Grapon Kağıtları
Âhlar Ağacı
Pulbiber Mahallesi

HARİKALAR ODASI _ GEORGES PEREC

Yayın Evi: Sel Yayıncılık
Basım Yılı: Şubat 2011
Sayfa Sayısı: 87

'Kişinin zevkine uygun objeler, resimler v.b. görsel öğeleri bir araya getirdiği bir oda'. Kitabın ismi ve içeriğini açıkça ifade eden bu tanıma uygun olarak Georges Perec, bir dizi varolmayan tabloyu anlatıyor.

Sırf resim züppeliği yüzünden Harikalar Odası'nı alıp okuduğum için, Perec'in tarzı ve anlatımı hakkında yorum yapma hakkım yok. Sadece, kurguladığı resimlerin ayrıntıları takdire şayan olsa da biraz tuhaf bir kitaptı diyebilirim.

Georges Perec'in içinde 'e' harfi kullanmadan yazdığı enteresan bir kitabı daha var. Ondan yeni bir şey okumak istersem tercihim yine 'e' harfi kullanılmadan Türkçe'ye tercüme edilen Kayboluş olurdu ama şimdilik bekleyebilir diye düşünüyorum.

ROSSHALDE _ Hermann Hesse

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
Basım Yılı: Mart 2011
Sayfa Sayısı: 167

'Yağmurlu seher vaktinin ince ince titreşen süt beyazı soğuk aydınlığı..'

Bir roman yazmaktan, sırf acılı arabesk bir sonuç çıkmasın diye kaçtığımı düşünüyorum bazen. Okuduğumda en çok etkilendiğim romanların ortak paydası, derin bir acı ile örülmüş olmaları zira. Rosshalde de, başından sonuna her kelimesini zevkle okumamın haricinde özellikle sonlarına doğru altüst etti beni.

İyi bir ressam olan Veragut, karısı Adele ve iki oğluyla taşrada, ıssız bir bölgedeki Rosshalde malikanesinde yaşamaktadır. Karı-kocanın arasındaki uzaklık içinden çıkılmaz bir hal aldığında Veragut, evden ayrılarak bahçedeki atölyesine yerleşir, düzenli bir şekilde resim yapmaya devam eder. Büyük oğulları Albert annesine, küçük Pierre ise babasına daha düşkündür. Albert'in yatılı okula gitmesinin ardından Pierre'in hastalığı Veragut ve Adele'yi görünürde bir araya getirir..

Hermann Hesse, kütüphanede Alman Edebiyatı okuduğum sıralarda meşhur iki kitabını bitirme şansı bulduğum bir yazardı. Bozkır Kurdu o dönem için çok kafamı karıştırsa da, Siddartha'yı sevmiştim. Genel olarak Hesse'in yalın anlatımı hoşuma gittiğinden Boncuk Oyunu'nu almıştım sonra.

Boncuk Oyunu için müzik nasıl yoğun bir anlam ifade ediyorsa, Rosshalde için de resim sanatı aynı konumda diyebilirim. Tabii kişisel tercihim görsel sanatlar olunca bu kitabı ayrı bir sevdim.

Yavaş yavaş dağılıp insanı saran bir sis gibi, Rosshalde'nin hikayesi de anlatımıyla aynı yoğunlukta seyrediyor. Veragut'un malikanenin geniş bahçesinde gezintileri, atölyesinde çalıştığı anlar, büyük evin ıssızlığı, anne ve babasının iki ayrı taraftan tutup çekiştirdiği Pierre'in küçücük dünyasında yaşadıkları..

Öyle güzel bir kitap ki bu, mekanın ruhunu anlatışıyla şiirsel, kişilerin duygu ve düşüncelerini aktarırken gerçekçi bir hali var. Hesse'i tanımak ve tadına varmak için Rosshalde'yi ıskalamayın derim.