31 Temmuz 2019 Çarşamba

DAMGA Reşat Nuri Güntekin

Yayın Evi: İnkılap Kitabevi
Basım Yılı: 1988
Sayfa Sayısı: 143

Bir paşa oğlu olan İffet, babasının servetini kaybederek sürgüne gönderilmesi üzerine onunla Midilli adasında bir süre kaldıktan sonra İstanbul’a döner, mebus Cemal Kerim'in evinde, çocuklarına ders vermeye başlar. Mebus'un karısına yakınlığı sebebiyle başına bir felaket gelir ve hırsızlık suçlamasıyla hapse atılır. Hapisten çıktığında geçmişi alnına sürülmüş bir kara leke gibi peşini bırakmayacak, aynı zamanda vicdanî hesaplaşmalarıyla kendini yiyip bitirecektir.. 

Her Reşat Nuri kitabında olduğu gibi Türkçe'sinin şahaneliği muhakkak, hatta İffet'in çocukluk ve ilk gençlik yıllarının anlatıldığı bölümler biraz Çalıkuşu'nun başlangıcını andırdığı için hoşlukla okudum ama devamının aynı şekilde ilgimi çektiğini söyleyemem. Damga'da tasavvur edilen o adanmışlık, kendini bir şeye vakfetme hali fazlasıyla safiyane durduğu için romanın bir parça gerçeklikten uzaklaştığını düşünüyorum. Bu tarafını hiç sevemedim.

Çocukların büyük adamlar gibi gizli dertleri, ehemmiyetle sakladıkları izzetinefs yaraları vardı. [sf 9]

Nitekim onu ben, çok zaman siyah gözlü zannetmiştim. Bir gün konuşurken dikkat ettim. Bu gözlerde sarı ile yeşil arasında, taze zengin renkler vardı. Gözlerinin rengini gördüğünüz zaman, bütün çehre birdenbire değişiyordu. Yüzünün çizgilerinde ümit etmediğimiz gizli güzellikler beliriyor, dudakları canlanıyor, soluk rengi yağmurdan ıslanmış soluk çiçeklere mahsus bir tazelik alıyordu. [sf 38]

Hiç bir bahar, gönlüme bu kar fırtınası kadar tazelik getirmemişti. [sf 110]

30 Temmuz 2019 Salı

GİZLİ EL Reşat Nuri Güntekin

Yayın Evi: İnkılap ve Aka
Basım Yılı: 1976
Sayfa Sayısı: 160

Görünmez bir el göğsüme basıyor, nefesimi kesiyor gibiydi. [Çalıkuşu, sf 149]


Görünmez el mevhumunu pek seven yazar bunu önce Çalıkuşu'nda bir cümlede kullanmış. İki sene sonrasında yayınlanan Gizli El romanını ise önce tamamen farklı bir odak noktası üzerinden; resmi dairelerde nüfuzlu tanıdık imtiyazı ve vurgunculuğu hicvetmek için kurguladığını, bu eleştirel üslûp dönemin sansürüne takılınca da romandaki ufak bir aşk hikayesini ön plana alarak bu eli kocasını farkettirmeden koruyan bir kadın eline dönüştürdüğünü kitabın başına yazdığı önsözde okuyoruz.
Sıkıcı bir memuriyet hayatı süren Şeref, tayin olduğu kasabada yaşlı bir doktorla tanışır. Doktorun ahbabı Aziz Paşa’nın kızı Seniha’ya aşık olur ve onunla evlenir. Karısıyla mutlu ve kayınpederinin işleri ile uğraşarak gitgide zenginleşen bir adamdır artık. Fakat bu yeni hayat Şeref'in dengesini altüst eder ve ummadığı sefahatlere doğru yuvarlanır..

Şimdiye kadar okuduğum Reşat Nuri Güntekin romanlarından Çalıkuşu ve Acımak haricinde hiçbiri hafızamda, kalbimde bariz bir iz bırakmadı. Bu demek değil ki yazarın dili kullanmaktaki maharetleri diğer romanlarında yoktu, sadece konuları ve karakterlerini benimseyememiştim sanırım. Gizli El de öyle, edebi bir lezzet alarak okuduğum ama diğerleri kategorisine giren bir roman oldu. 

Gizli El 

Mademki aşık değilsin, o halde şairsin... Çünkü o da insanı kır yılanı gibi başıboş derelerde, tepelerde dolaştırır. [sf 21]

Doktor'un müjdesi acaba benim ağzımı aramak için uydurulmuş bir yalan mıydı? Önceleri bu, sık sık aklıma geliyordu. Fakat, sanırım ki, o bunu yapacak adam değildi. Arkadaşlığımız o günden sonra daha başka türlü bir arkadaşlık, bilmem nasıl anlatmalı, bir sır şeklini aldı. Bu mesele üzerine hiçbir şey konuşmamıza imkan yoktu. Fakat, ikimiz de birbirimizin zihninden geçen şeyleri biliyorduk. Ona sokulurken, onunla en ehemmiyetsiz şeyleri konuşurken, âdeta başımı göğsüne yaslıyor, kalbimi çırılçıplak ona teslim ediyor gibi bir rahatlık hissediyordum. Onu bu kadar sık arayışımın sebebi neydi? [sf 53]


Viran duvarlarda kovuklar vardır. Kuşlar bunları bellerler; bütün gün şurada, burada uçtuktan sonra geceleri oraya başlarını sokmaya gelirler. Kuşlarda düşünce bulunacağını zannetmem. Yalnız bu kovula sokulmuş başta tatlı bir sükûnet ve rahatlık tasavvur ediyorum. [sf 59]



26 Temmuz 2019 Cuma

MARIANNE'NIN KALBİ Alfred de Musset

Yayın Evi: İş Bankası Kültür Yayınları
Basım Yılı: Mart 2018
Sayfa Sayısı: 50

Marianne'nin Kalbi, Alfred de Musset'in gençlik yıllarında yazdığı kısa bir trajedi.

Yaşlı bir adamla evli, güzel Marianne’ye aşık olan Célio ve ona ulaşması için yardımcı olacak yakın arkadaşı Octave, oyunun baş karakterlerini oluşturuyor.

Tasvirleri, dili hoş olsa da hikayenin özellikle akılda kalmasını gerektiren bir etkisi yok. Bunda binlerce kez anlatılmış bir konuyu tekrarlamasının payı olduğunu düşünmüyorum çünkü yazarın kuvvetli bir üslûbu olduğunda kendinden önce ve sonra temelde aynı şeyi anlatanların arasından fırlayabiliyor, Shakespeare'da olduğu gibi.

Alfred de Musset'in bu piyesi için; okunduğunda hoşça vakit geçirtecek, okunmadığında ise herhangi bir edebi kaybın olmayacağı bir eser diyebilirim.


CÉLIO
Deli olduğun için ne kadar mutlusun!

OCTAVE
Sen de mutlu olmadığın için ne kadar delisin. Söylesene bana, neyin eksik?

CÉLIO

Bende eksik olan huzur ve kayıtsızlık, insan gamsız olunca hayat bir ayna gibidir; her şey ona bir an için yansıdıktan sonra üstünden kayıp gider. Bir borç bende bir vicdan azabı halini alır. Sizin bir eğlence saydığınız aşk, benim bütün hayatımı altüst eder. Ah dostum, benim gibi sevmenin ne anlama geldiğini asla bilemeyeceksin. [sf 6]

23 Temmuz 2019 Salı

MUTLULUK UYGULAMALARI Ruth A. Baer

Yayın Evi: Olimpos Yayınları
Basım Yılı: Temmuz 2015
Sayfa Sayısı: 379

Mutluluk Uygulamaları kitabını sevgili Eren'in blogunda görüp merak etmiştim. Soyut kavramları somut egzersizler üzerinden tanımlama fikri bana ilginç geldiği için bir çırpıda okudum.

Anı yaşamaya odaklanın, geçmişte olan veya gelecekte yapacağımız bir şeyi takıntı yaparak gereğinden fazla düşünmeyin gibi öğütleri var kitabın.

Kendinizi yıpratıcı şekilde eleştirdiğinizde, sürekli yanlış yapıyorum duygusuna kapılmak ve bunun neticesinde size söylenen olumlu cümlelerin bile iç dünyanızda olumsuz yansıması söz konusu olabilir, diyor mesela.

Kitap, muadillerinden farklı veya yeni bir şey söylemese de bazen insanın bildiklerinin hatırlatılmasına da ihtiyacı olabiliyor, bu gözle okunabilir diye düşünüyorum.

insan kısmî bir misafirhâne / her sabah yeni birisi gelir. / bir sevinç, bir bunalım, bir zalimlik /
aniden farkına varmak bir şeyin / hepsi beklenmedik misafir. / hepsini karşılayıp eyle! /
evini vahşetle süpürüp / bütün mobilyalarını boşaltan / bir kederler kalabalığı bile gelse.  /
her geleni alnının akıyla misafir et. / olur ki yeni bir zevk getirmek için / boşaltırlar evini. /
karanlık düşünce, utanç ve garez, / hepsini gülerek karşıla kapıda / ve buyur et içeri. /
minnettar ol her gelene / kim gelirse gelsin. / çünkü bunların her birisi /öte taraftan bir kılavuz olarak gönderildi. [Misafirhâne, Mevlânâ Celâleddin Rûmî Hazretleri]

'Bu düşünceler ve hisler geçmişle ilgili. Ara sıra beni ziyaret ediyorlar, zira istedikleri zaman gelip gidebilirler. Ben onları kontrol edemem. Sadece şu an yaptığım işe odaklanmalıyım.' [sf 96]

Acı verseler bile duygularımız faydalı amaçlara hizmet etmek için varlardır. Bize önemli bilgiler verir, başkalarıyla iletişim kurar ve yapıcı bir şekilde hareket etmemiz için motive ederler, tabii bunun için sağlıklı bir şekilde yönlendirilmeleri gerekir. [sf 130]

Ne yazık ki güzel bir hayat yaşamak için duygusal ve fiziksel acılara maruz kalmayı da kabul etmek gerekir. İnsanlar incinecekleri şeylerden kaçmaya çalışırken hayatlarını ciddi ölçüde kısıtlamış olurlar. Mutluluk ve canlılık gitgide solarken memnuniyetsizlik, sıkıntı ve kaybedilen fırsatlara duyulan pişmanlık gibi yeni sıkıntılar baş gösterir. [sf 166]