12 Haziran 2010 Cumartesi

THE FALL [2006]



{Düşüş}

Sanatsal bir film yapalım diye o kadar zorlamışlar ki, bu emellerine bir ölçüde ulaşmış olsalar da filmin mânâ yönü eksik kalmış maalesef. Aslında eleştirmeye kıyamadığım kadar görkemli görüntülere sahip bir film
"The Fall".

İki katmanlı kurgusunun temelinde, 1920'lerin Los Angeles'ında geçen hikaye, ilk işinde düşüp yaralanarak başarısızlığa uğramış bir dublör ve onunla aynı hastanede tedavi gören, ailesi ile portakal bahçelerinde çalışırken ağaçtan düşerek kolunu sakatlamış küçük bir kız arasındaki ilişkiyi anlatıyor. Beş yaşındaki Alexandria'nın(Catinca Untaru)  hastanede onunla ilgilenen hemşireye yazdığı ufak bir itiraf notu, yanlışlıkla
Roy'un(Lee Pace) odasına uçuyor. Kargacık burgacık harfler ve bozuk bir İngilizceyle yazılmış notunun peşinden genç adamın yanına giden Alexandria'ya, isminin kaynağı büyük İskender'e dair kısa bir hikaye anlatıyor Roy. Aralarında Roy'un anlattığı hikayelerle gelişen bir diyalog başlıyor. Küçük kız, bu hikayelerdeki heyecana kapılırken, Roy gerçekte, sevgilisinin onu, dublörü olduğu aktör için terketmesinin de etkisiyle kendisini öldürmekten başka bir şey düşünmüyor. Alexandria'yı kelimeleriyle kendine bağlarken, aslında tüm amacı ebedi bir uykuya dalmasını sağlayacak morfini getirmesi için ondan yardım istemek.

Filmde Roy'un anlattığı hikayeler, hintli yönetmen Tarsem Singh tarafından, içlerinde Türkiye de bulunan 26 ayrı ülkenin doğal ve tarihi güzelliklerinin vurgulandığı mekanlara dokunup geçerek çekilmiş. David Fincher ve Spike Jonze gibi isim sahibi yönetmenlerin de desteklediği The Fall, bu görüntüler açısından gerçekten eşsiz bir film.

5 yaşındaki Alexandria rolünde Catinca Untaru filmin hastane sahneleri çekilirken Lee Pace'yi sahiden kötürüm sanmış. Yönetmen Tarsem Singh filmin gerçekliğine yararı olacağını düşünerek,onun bu yanılgısını bozmadığını söylüyor. Set aralarında genç adama yiyecek götürüp, onunla ilgilenen küçük kız, Lee çekimler bittiğinde ayağa kalkınca bunu kendi sevgisinin iyileştirici gücüne bağlamış. The Fall çekilirken, aslında 9 yaşında olan Catinca'nın henüz 3 yaşındayken  "Ben tiyatro oyuncusu olacağım, insanlar da gelip bana çiçek versinler." diyerek gelecekteki mesleğini seçtiği gözönüne alınırsa, filmdeki doğal tavırları ve zekice oyunu da anlaşılıyor sanırım.

Küçük kız ile genç adamın dostluğu çok görülmüş klasik bir kurgu gibi dursa da,  Roy'un umutsuzca ölümü istemesi ve küçük kıza bu yüzden yaklaşması, ilişkilerindeki duygusallığa yönelik vurguları bir nebze olsun kırıyor. Bunu Roy hikayesinin sonlarına yaklaştığında, kızı rolündeki Alexandria'yı yanındaki Hintli'ye bırakıp gidişinde de görebiliyoruz. Yine de hastanede gelişen dramatik olaylar sonucunda başı sarılı bir halde yatan küçük kıza hikayesine dair son cümleleri kurar ve gerçeği açıklarken Roy, ortam biraz ağırlaşmıyor değil.

Afişi, Salvador Dali'nin "İl Volto Di Mae West(Bir Daire Gibi Kullanılabilen Mae West'in Yüzü)" tablosundan esinlenilerek hazırlanmış The Fall filmi, sürrealizm iddiasını bir ölçüye kadar gerçekleştirebilmiş bir yapım denebilir. İzlenmeye değer.

(Filmde fon olarak kullanılan ülkelerin görüntüleri için http://thefall-locations.blogspot.com/ adresine bakabilirsiniz.)

{Bu yazı 13.06.2010 tarihinde www.sivrisinema.com adresinde yayınlanmıştır.}





8 yorum :

  1. Masalsı filmleri severim. Başroldeki arkadaşı da severim. Ama film elli metre öteden bile ben sanatsalım kesin seni sıkarım dediği için kırk kere rastlasamda bir türlü elimi atasım gelmediğinden ötürü yıllardır durur bir köşede.
    Ama artık vakit geldi sanırım. Piştim ben. Vakit sanatsal ve sessiz filmleri izlemenin vaktidir :D

    YanıtlaSil
  2. Öyle sıkıcı ve mana olarak sanatsal bir film değil. Görsel olarak öyle bir izlenim veriyor sadece. İzledikten sonra da yorumlarınızı bekliyorum.

    YanıtlaSil
  3. ve izledim. Uzun zaman olmuş yorumu yapalı değil mi? =)

    YanıtlaSil
  4. Evet zamanı şimdi gelmiş demek ki :)

    YanıtlaSil
  5. The Fall güzel film.Bazı sahnelerden veya hikayenin akışından hoşnut olamasam da en azından "sinema" denen şey her neyse bir parça içinde barındırıyor.Klişe holivud aksiyonları izlemek yerine böyle enfes sahneler barındıran bir film izlemek daha doyurucu ve doğru bir tercih olur.

    Aynı yönetmenin şu an gösterimde olan "Ölümsüzler/İmmortals" gibi rezalet bir filmi çekmesi acı tabi.
    Aklını başına devşir Tarsem Singh, gittiğin yol yol değil ! :)

    YanıtlaSil
  6. Söylediklerinize katılıyor ve tamamlayıcı yorumunuz için teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil
  7. Ben bu filmi çok sevmiştim hatta bazı sahnelerde ve diyaloglarda mırıl mırıl ağlamıştım. Alexandria ya bayılmıştım ki Lee Pace bu filmde gözüme pek tatlı gelmişti. Yaratıcı sahneleri çok hoşuma gitmişti ve sonuç gugli gugli gugli!

    YanıtlaSil
  8. Çok cici, güzel bir filmdi. Tatlı yorumun için teşekkürler.

    YanıtlaSil

Burası sukûnetin hakim olduğu, tenha bir kütüphane. İçinden geçenleri fısılda ki orada olduğunu bileyim.