7 Haziran 2010 Pazartesi

JEUX D'ENFANTS [2003]


{Cesaretin Var mı Aşka, Çocuk Oyuncağı}


{Bu yazı, film hakkında izlemeden öğrenmek istemeyeceğiniz ipuçları içerebilir!}

Böyle şeker, böyle güzel, böyle tatlı bir film olabilir mi? Bir hikaye, kahramanlarının çocukluğundan bahsetmiyorsa her zaman eksik demektir benim için. Bilakis Jeux D'enfants, Julien ve Sophie'nin küçüklüklerinden başlıyor.

Julien'e (Guillaume Canet) kanser hastalığı nedeniyle son günlerini yaşayan annesi tarafından verilen rengarenk, atlıkarınca görünümünde bir kutuyla açılıyor hikaye. Aynı sınıfta okuduğu Polonya kökenli Sophie'ye (Marion Cotillard) ırkı yüzünden diğer çocukların eziyet ettiklerini görünce, Julien'de şafak atar ve yere, çamurların içine düşmüş ağlayan küçük kızı teselli edebilmek için, ona değerli kutusunu verir. "Arada geri alabilirim değil mi?" diye sorduğunda, Sophie kutuyu geri alabilmesi için, onu hakedecek bir şey yapması gerektiğini söyler ve Julien de çocuklarla dolu okul otobüsünü harekete geçirip içinden atlar.

Bu yalnızca tek bir cesaret gösterisi olarak kalmaz tabii. Kutu iddialı görevlerle elden ele geçip durur Julien ve Sophie'nin büyüdüğü yıllar boyunca. Lise çağına geldiklerinde, annesinin ölümünden Julien'i sorumlu tutan babası, onu Sophie'ye aşırı bağlanmakla suçlar. İki genç, oyun ile gerçeğin birbirine karıştığı hayatlarında tüm cesaretlerini oyuna sarfederken, aralarında büyüyen sevgiye dair gerçeği görmezden gelmekte de ustadırlar..

Çocuklar ve çocuk oyunları çok sevimli, aşkın anlatılış biçimi hayli farklı ama Jeux D'enfants'ı tadına doyulmaz hale getiren şeyler sadece bunlardan ibaret değil elbette. Film, üzerine ince ince düşünülmüş ve kurgulanmış olduğunu bir çok ayrıntısıyla ifade ediyor. Sophie'yle ilk defa tanışacağımız sahnede, önce çantasının içindeki defterin etiketinde yazan adını "Sophie Kowalsky" görerek kameranın uzaklaşmasından tutun da, atlıkarınca kutusunun karakterlerin yaşadıklarına paralel olarak içine düştüğü durumlara(yanması, boğulması v.b.), zamanın geçişine dair Julien'in dilinden sözler dinlerken, tren yolunda oturan genç adamın yavaş yavaş saat yönüne dönmesine ve Sophie'nin ayrı kaldıkları 10 yıl boyunca Julien'in telefonunda Bayan Janvier adıyla (eşi olarak) kayıtlı oluşuna varıncaya kadar..

Jeux D'enfants'ı eşsiz kılan taraflarından biri de filmin içinde geçen zekice tanımlamalar olsa gerek. Büyüyünce bir turta olup ılık ılık pastane rafında durmak isteyen Sophie'ye, haremi ve köleleriyle zalim bir sultan olacağını söyleyerek yanıt veriyor Julien. Aynı bilmiş velet, büyümenin de aniden olduğuna dair bir söylevde bulunuyor zamanı geldiğinde. "Küçükken bunun yavaş yavaş olduğuna inanırsın." diyor. "Halbuki aniden oluveren bir şeydir bu, baban "Yeter!" diye bağırır ve büyürsün!" 35 yaşına geldiğinde ise şu sözler dökülüyor ağzından; "Yetişkin olmak, 210 basabilen bir arabaya sahip olup, 60 km yi aşmamaktır." Ve bir eğlenceli tasvir de Julien'in düğününü sabote ettiği için, genç adam tarafından gözleri bağlanıp tren raylarına bırakılan Sophie'den; "Düğün dediğin süslü kıyafetlerden, içeceklerden, kuru pasta ve kanepe gibi yiyeceklerden başka nedir? Ben de yaptım onlardan, daha sonra yiyebilirsin!"

Sanıyorum ki hiçbir film, aşkın acımasız ve psikopat hallerini Jeux D'enfants kadar tatlı anlatmamıştır. Birbirlerine aşk anlamında aldırmadıklarını her fırsatta ispat etmeğe kalkışırken bazen çok ileri gidiyorlar tabii. Ve ayrıntılı anlatmamak için kendimi zor tuttuğum :) bu sahneler, filmin en nefis bölümlerini oluşturuyor. Ve finaldeki son ispat, tam olması gerektiği gibi.

Belçikalı yönetmen Yann Samuel'in en güzel filmi Jeux D'enfants, kelimenin tam manasıyla "ihtiyar kemiklerinizi ısıtıyor". Oyunculara da ayrı birer harika dersem yerinde olur. Guillaume Canet, haşarı ve uslanmış, iki ayrı Julien rolünü, başarıyla sırtlamış götürürken, yüz ifadeleri incelemeye değer güzellikte. Marion Cotillard ise hiçbir filmde burada olduğundan daha güzel görünemez sanıyorum. Öylesine taze, masum ve doğal ki.. Gülümsediğinde yahut gözleri dolduğunda o his perdeden süzülüp yüreğinize dokunuyor.

Defalarca aynı hevesle seyredebildiğim nadir filmlerden Jeux D'enfants, sol yanındaki hazinenin sırrına vakıf olabilenler için..

{Bu yazı 07.06.2010 tarihinde www.sivrisinema.com adresinde yayınlanmıştır.}





14 yorum :

  1. Zevklerimiz hep ortak canım seneler önce izleyip defalarca izledim hatta kült filmlerimden biridir :) Bu arada izlemediysen şayet La habitación de Fermat izle canım yazmanı bekliyorum bakalım aynı tadı alacakmısın :) twitterdan mesaj attım onu da yapıp bana dönsene test edelim mucx

    YanıtlaSil
  2. Evet hoş bir şekilde örtüşüyor görünene bakılırsa.

    Fermat'ın Odası'nı geçen sene izledim, çok keyif almıştım, O zamanlar henüz blog olmadığı için yazmamışım tabii.

    Film önerilerine her zaman açığım, yazarsan sevinirim Eda'cım.

    Yalnız bende de senin blogun açılmıyor. Kumandadan görüyorum yazılarının başını ama hepsini okuyamıyorum maalesef. :S

    YanıtlaSil
  3. Seve seve yazarım canım. Bu arada benim RSS'im kapalı foto ve yazımı görüp gelmeyenler yüzünden :) Linke tıklamalı ve ✿•*¨`¤~Fotoğraflar ve devamı için tıklayınız~¤´¨*•✿ kısmına basmalısın şeker. Bir denesene olacak mı? Herkes bu hali ile çok hızlı açılıyor diyor test etsene mucx

    YanıtlaSil
  4. İzlediğim bloglar kısmında, yeni postun yayınlanıp da tıkladığımda açılan sayfada "zaman aşımı hatası" veriyor maalesef. Bahsettiğin kısım çıkmıyor yani. Sadece seninki değil kendine ait alan adı kullanan bütün bloglarda bu şekilde. Benim dns ayarlarından olabilir belki.

    YanıtlaSil
  5. Sıcak bir muhabbet tadında okuyup keyif alabiliyorsam, seni bir kez daha kutlamak boynumun borcudur sanırım.
    Harika yazılarının devamını devamını devamını görmek, okumak, keyif almak istiyoruum :)

    YanıtlaSil
  6. Desteğin için çok teşekkür ediyorum. Havalar yeniden ısınınca yazma durumları da biraz sekteye uğradı bende. Ama yorumundan sonra yazasım var :)

    YanıtlaSil
  7. öyle iştahlı anlattın ki bir daha izliyorum

    YanıtlaSil
  8. süpermiş, özendirici yazabilmişim demek ki :)))

    YanıtlaSil
  9. Bu filmde biraz Amelie tadı var, çekim teknikleri açısından ama tadı damağımda kaldı ilk izlediğimde (:

    YanıtlaSil
  10. Renkler ve hız-hareket açısından evet benziyorlar ama Amelie çok da sarmamıştı beni. Belki Audrey'i fazla sevmediğimdendir. Jeux D'enfants ise çok daha zengin bir film diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  11. en sevdiklerimden. Tamma çok fazla Avrupa yapımı film izlemedim ama bu en güzellerinden biri. Tesadüfler olmasa bu güzelliği kaçırcaktım.

    YanıtlaSil
  12. Çok nefistir hakikaten Marion ve Guillaume'nin filmin çekildiği tarihten itibaren birlikte olmaları da ayrı bir hoş.

    YanıtlaSil
  13. Yazdıklarını sonuna dek okuyunca filme TVde rastladığımı ama nedense bütününü izleyemediğimi hatırladım. Ben de çok sevmiştim, hatta afallamıştım o haşarılıklarda:)) Adını öğrendim artık edinip rahat rahat izleyebilirim :p

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İzlememek olur mu :) Çok cici bir film.

      Sil

Burası sukûnetin hakim olduğu, tenha bir kütüphane. İçinden geçenleri fısılda ki orada olduğunu bileyim.