19 Aralık 2020 Cumartesi

ACIYLA ÇARP KALBİM Amélie Nothomb

Yayın Evi: Turkuaz Kitap 
Basım Yılı: 2019 
Sayfa Sayısı: 127

Amélie Nothomb, ismini uzun zaman önce Kıran Kırana kitabıyla duyduğum, birçok kitabının baskısı olmayan ve ilgimin de muhakkak peşine düşmeme yetmediği bir yazardı. Sevgili Eren, blogunda Acıyla Çarp Kalbim'den bahsettiğinde yeniden meraklandım ve yazarın okuduğum ilk kitabı bu oldu. 

Acıyla Çarp Kalbim, genç ve güzel Marie'nin kendisinden daha güzel ilk bebeği Diane'e ve sonra dünyaya gelen diğer çocuklarına, kocasına karşı davranışlarının onların hayatını nasıl etkilediğine dair bir hikaye.

Romanı bir solukta okudum diyebilirim, son derece yalın ve sade, inandırıcı bir anlatımı vardı. Aynı ölçüde etkileyiciydi de. 

Törene katılanlar genç çifti içtenlikle seven kişilerdi. Bu nedenle Marie, insanların yüzünü istediği kadar dikkatle incelesin, bir türlü hayatının en güzel gününü yaşadığınıdüşünmesini sağlayacak o imrenme ifadesini göremiyordu. Çok sayıda kıskanç bakışın kendisine yöneldiği, davetliler arasındaki uzaktan tanıdıkların hiç durmadan dedikodu yaptığı, kötü niyetli insanların şu an üstünde olan annesinin gelinliğini değil onun için dikilmiş kusursuz gelinliği incelediği bir düğünü tercih ederdi. [sf 12]

İnsanın canı istediğinde hemen uykuya dalabilmesi baş döndürücü bir deneyimdi. Yatağa uzandığında uykunun derin kuyusunun kapağı hemen açılıyor, oraya düşmeye başlıyor, bedeni o hafif düşüşe teslim oluyor ve zihninde hiçbir şey belirmeden yokluğun içinde kayboluyordu. [sf 13]

Diane annesinin yalan söylemediğini bir kez daha gördü. Üniversitede ve hastanede insanların ne kadar sıklıkla bazı olayları unutabildiğini şaşkınlıkla gözlemlemişti. İnsanlar işlerine gelmeyen olayları ya da daha doğrusu unutmalarının işlerine geleceği olayları o kadar sık unutuyorlardı ki... O an annesinin acısını çok yoğun yaşadığını ve ona unuttuğunu söylediği şeyleri gerçekten unutmuş olduğunu hissetti. [sf 78]

On beş yaşında Alfred de Musset'yi okurken keşfettim şu ünlü dizeyi: 'Acıyla çarp kalbim, deha sende çünkü. [sf 90]

Keşke sadece nefret etmekle kalsaydı! Diane şimdi küçümseyici bir tavrın nefret dolu bir tavırdan daha kötü olduğunu anlıyordu. Sonuç olarak Diane sevgiye yakın bir duygu olarak tanıyordu nefreti, ancak küçümseme ona çok yabancı bir tavırdı. [sf 121]

"Sonuca varmayı istemek aptallıktır," diye yazmıştı Flaubert. Bu sözün doğruluğunu en çok kavgalar gösterir: Taraflardan hangisinin aptal olduğunu saptamak için son sözü söyleme takıntısı olana bakmak yeterli olur. [sf 122]

2 yorum :

  1. Ne kadar naziksin Biblio'cum, beğenmene çok sevindim, keyifli okumalar, sevgiler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Önerdiğin için ben teşekkür ederim Eren’cim 🌷

      Sil

Burası sukûnetin hakim olduğu, tenha bir kütüphane. İçinden geçenleri fısılda ki orada olduğunu bileyim.