Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
Basım Yılı: 2013
Sayfa Sayısı: 104
Knulp, insanlara güveni sarsılarak yollara düşmüş, hiçbir yeri kendine ev edinmeyen ama gittiği her yerde kendini sevdiren genç bir adam, bir modern çağ filozofu da denebilir. Hesse, öyle bir karakter yazmış ki konakladığı yerlerdeki insanlar gibi, okuyucunun da ondan hoşlanmaması mümkün olmuyor.
Temmuz ayında peşpeşe okuduğum Hesse kitapları arasında en çok keyif aldığım, hatta bana yazarı neden sevdiğimi hatırlatan roman Knulp oldu. Ne kadar çok yeri çizmişim, ondan da belli zaten.
Başkalarının işine burnunu sokmaktan hoşlanmayan biriydi; insanları olduklarından daha iyi, daha akıllı kimselere dönüştürmek gibi bir gereksinim duyduğu yoktu. (...)
Bilmediği şey değildi, biri kalkıp mutluluğuyla ya da erdemliliğiyle böbürlenip büyüklendi mi, bunun arkasında bir bit yeniği olurdu hep. [sf 37]
'En güzel şey öyledir ki, bizde hazdan ayrı hüzün de, hatta korku da uyandırır.'
'Nasıl yani?'
'Bunu şöyle açıklayayım: Belli bir zaman sonra yaşlanıp kocayacağını ve sonunda ölüp gideceğini bilmesek, dünya güzeli bir kızı hiç de o kadar güzel bulmazdık belki. Güzel bir şey güzelliğini hiç yitirmese, hep güzel kalsa, bu kuşkusuz sevindirirdi beni; ama öte yandan ona soğuk bir şey gözüyle bakar, içimden şöyle geçirirdim: Bugün onu görmen şart mı, nasılsa bir yere kaçtığı yok. Oysa yıkılıp gidecek, her zaman aynı kalmayacak bir şeye baktım mı, haz duyduğum gibi acıma da hissederim.' [sf 47]
Diyelim, birbirinden hoşlanan iki kişi kalkıp evleniyor ya da iki kişi bir dostluk kuruyor. Bunda güzel bir taraf varsa, süreklilik taşıması, hemen yine son bulmamasıdır. (...)
İnsanlar arasındaki ilişkilerde saklı acıyı henüz tatmamış, kendilerini birbirine bağlayan bağ ne kadar sıkı olursa olsun iki insan arasında her zaman bir uçurumun var olduğunu, bunu ancak sevginin, o da zaman zaman oluşturacağı geçici bir köprüyle aşabileceğini henüz yaşamamıştım. [sf 48]
Her insanın kendine özgü bir ruhu var. Kimse ruhunu başka bir ruhla karıştıramaz. iki kişi buluşabilir, birbiriyle konuşabilir, birlikte olabilir; ama ruhları çiçekler gibidir, her biri kendi bulunduğu yere kök salmıştır, hiçbiri öbürüne varamaz; varmak isterse kökünden kopması gerekir. bunu da yapamaz. çiçekler kokularını ve tohumlarını çevreye saçarlar; çünkü birbirlerine ulaşmak isterler; ama bir tohumun konması gereken yere varması için çiçek bir şey yapamaz, bu rüzgârın işidir, o nasıl isterse, nereden isterse öylece gelir, eser, gider. [sf 54]
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Burası sukûnetin hakim olduğu, tenha bir kütüphane. İçinden geçenleri fısılda ki orada olduğunu bileyim.