Sahip olduğu şiirselliği bir hiç uğruna yok eden filmdir kendileri. Hikayesi, oyuncuları, mekanları, havası herşeyi yerli yerinde ve hoş ilerlerken sosyal mesaj verme kaygısına düşmeseydi zihnimde çok daha güzel yer edecekti sanıyorum. Maalesef eylem sahneleri inandırıcılıktan da estetikten de uzak çekilmiş.
"Dinleyip konuşarak yaptığı bir işi var Zeynep'in (Saadet Işıl Aksoy). Onur (Mert Fırat) ise bir kütüphanede sessizlik içinde çalışmakta. Ortak bir arkadaşlarının nişanında tanışır, aşık olurlar. Ve ulaşmak istedikleri mutlulukla birlikte başlar sorunlar.."
Senaryo yazımında da emeği bulunan Mert Fırat hayli doğal bir oyun çıkarırken, Saadet Işıl Aksoy için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil, "ne yapmam gerektiğini bilmiyorum" der gibi boş boş bakıp, sarsakça dolaşıyor filmde çok zaman.
Yine de Başka Dilde Aşk, bütününden ziyade ayrıntıları ve anları ile etkisi altına alıyor seyircisini. Onur'un evi, duvarda asılı karatahta, Zeynep'in şaşkın-şirin bakışları, travma geçirmiş komşuları, Louis Aragon'un şiiri ve benzerleriyle..
sana büyük bir sır söyleyeceğim zaman sensin
zaman kadındır gönlü çelinsin ister zaman
hep okşansın diz çökülsün hep
dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına
taranmış
bir upuzun saç gibi zaman
soluğun buğulandırıp sildiği ayna gibi
zaman sensin uyuyan sen şafakta ben uykusuz seni beklerken
sensin gırtlağıma dalan bir bıçak gibi
ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın
bu durdurulmuş zamanın işkencesi mavi çanaklarda kan gibi
bu göz susuzluğundan sen yürürken odada
bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini
daha beter seni kaçak
seni yabancı bilmekten
aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan
tanrım ne ağırdır sözcükler asıl demek istediğim bu
hazzın ötesinde taşındı sevgim hiçbir zararın erişemeyeceği yerde bugün
sen ki benim saat-şakağımda vurursun
boğulurum soluk alıp vermesen
tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın
sana büyük bir sır söyleyeceğim her söz
dudağımda bir dilenen zavallı
acınacak birşey ellerin için kararan birşey bakışının altında
işte bu yüzdendir sık sık seni seviyorum deyişim
boynuna takabileceğin bir tümcenin o parlakca kalp kristali
kaba konuşmamdan gücenme benim bu konuşma
ateşte şu tatsız cızırtıyı çıkaran sudur o kadar
sana büyük bir sır söyleyeceğim bilmem ben
sana benzeyen zamandan söz açmayı
bilmem senden söz açmayı bilir görünürüm
tıpkı uzun bir süre garda
el sallayanlar gibi gittikten sonra trenler
bilekleri sönerken yeni ağırlığından gözyaşlarının
sana büyük bir sır söyleyeceğim korkuyorum senden
korkuyorum yanın sıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri
el kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden
sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapıları
ölmek daha kolaydır sevmekten
bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
sevgilim.
Louis ARAGON
Filmi bu Cuma 2.kez izledim.
YanıtlaSilFilm muğlak gelmişti bana ama 2.izleyişimde daha olgunlaştı sanki.Aragon, şiir, korkuyorum senden, bunlar çok güzeldi ama...
sevgiler.
Şimdi yazıya baktım da sanki filmi sevmemişim gibi olmuş biraz. Halbuki özellikle gri-mavi renkleri ve aşk hikayesini sevmiştim. Yine de bir defa daha izlemem sanıyorum. :)
YanıtlaSilYorum için çok teşekkürler. Bu filmi kimse izlememiş mi diyecektim nerdeyse ;)
selam..bu film benim çok hoşuma gitmişti...bu arada kitap sinema her şey va burada ben de edebiyatçıyım, bloğumda her şeye yer veriyorum ben e beklerim bloğuma paylaşımlarda bulunmak adına=)
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkür ederim,hoşgeldiniz. Edebiyat denilince akan sular durur bende. Bu sebeple ziyaretinize gelmekten memnuniyet duyarım. görüşmek üzere. :)
YanıtlaSilne filmdi değil mi?
YanıtlaSilHer seferinde bunu söylüyorum ama. E öyle yahu =)
Güzel filmdi tüm yoldan sapmalarına rağmen.
YanıtlaSil