Yayın Evi: Altın Kitaplar Yayınevi
Basım Yılı: Şubat 2006
Sayfa Sayısı: 208
Agatha Christie'nin -sevgili Bay Quin'ini içerenler haricinde- hikayelerini, yazdığı harikulâde polisiye romanlar kadar dikkate almıyordum. Şimdiye kadar okuduğum hikaye kitaplarında en fazla bir yada iki hikayeyi beğenmiş, çoğundan sıkılmıştım ancak Kanatların Çağrısı'nı okuyunca bu fikrimin değiştiğini söylemeliyim.
Agatha Teyze'miz bu kitapta Edgar Allen Poe'vari bir tutumla kaleme aldığı, tüyler ürpertici doğaüstü hikayelerini bir araya toplamış. Klasik kurgularındaki mantık, düzen v.s. unsurları barındıran eserler değil bunlar fakat her biri farklı şekilde insanı dehşete düşürmeyi başarıyor. Herhalde yazarın burada olduğundan daha ruhâni diyebileceğimiz başka bir kitabı yok.
İlk hikaye Kanatların Çağrısı'yla başlıyor madde dışı âleme olan yolculuğumuz. Çok zengin bir adamın iç dünyasına açılan pencereden gördükleri ve duyduklarının ardından değişen hayatına dair enteresan bir hikaye bu. Tam bir tür hikayesi, öyle ki bu tarzı sevmiyorsanız tahammül etmeniz güç olabilir. Çok yavaş ilerlerken hiç bir şey olmuyor gibi görünüyor ancak arkaplandaki ipuçlarını yakalamaya başladığınızda yazından müthiş bir haz alıyorsunuz.
Kırmızı Işık, Christie'nin hayli bilinen hikayelerinden. Bir tehlike önsezisi üzerine kurulmuş. Yazarın doğaüstünü normalle açıklama çabaları da mevcut bu ve bundan başka birkaç hikayesinde ki, onları da inandırıcı buluyorum. Kırmızı Işık'taki ters köşe kurgusu da ayrıca başarılı tabii. Herhangi bir yanıltmacaya başvurmadan durumu gözünüzün önüne seriyor ama başka bir yönden baktığınız için gerçeği göremiyorsunuz.
Kişilik bölünmeleri, çocuk hayaletleri, tekinsiz evler, ruhsal dönüşümler, doğaüstü işaretler diğer hikayelerin içinde cirit atarken, bazıları polisiye kraliçemizin mizah anlayışından da nasibini alıyor. Mavi Kâsenin Esrarı böyle bir hikaye. Radyo yine anormal-bilimsel bağlantısını güzelce kurduğu öykülerinden. Son Seans, kitabın en trajik bir o kadar da iddialı ve dehşetengiz hikayesi.
Hemen hemen hepsini beğeniyorum ama 12 hikayenin içinde beni en çok etkileyen Garip Sir Arthur Carmichael Olayı oldu. Adının böyle uzun ve sıradan olmamasını tercih ederdim tabii, mesela Dumanlı Kedinin Esrârı çok daha yakışan bir ad olurdu kendisine. Fakat aniden deliren genç bir adamın, üvey annesi ve nişanlısıyla yaşadığı evde olanlar hakikaten çok enteresan. Kelimeleri seçe seçe yerine oturtarak sonunu da çok güzel bağlamış Agatha Christie.
Dame Agatha'nın hikayelerindeki sukûneti, karakterlerindeki hüznü anlatışını çok seviyorum. Aslında uzun uzun üzerinde durmaz ama birkaç kelimeyle çizdiği, derme çatma, tamamlanmamış görünen bir Japon resmi gibi içinize dokunur söyledikleri. Kanatların Çağrısı bu açıdan da beni fetheden bir kitap.
Polisiye üzerine yazdıklarını unutarak, bambaşka hikayeler okuyacağınızı bilerek mutlaka okuyun diyorum.
.
.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Sevgili Biblio bende Agatha Christie'nin öykülerinde oluşan Kırmızı Işık diye bir kitabı var. Bahsettiğin öyküler o kitapda var sanırım, isimlerini anımsadım. 12 yaşımdan okumuştum o kitabı ve baya bir ürkmüştüm. Eve gidince bir daha bir bakayım tam olarak hangi öyküler var. Bunun üzerine bir mail atarım sana da başını ağrıtırım olmaz mı? Bu arada yazını okumak bile hafif bir ürperme yarattı bende eline sağlık :)
YanıtlaSilO yaş için hayli fazla öykülermiş hakikaten. Kırmızı Işık ve Diğer Öyküler diye de bir derleme olduğunu okumuştum, sendeki o olsa gerek. Mailini bekliyorum canım karşılaştıralım hikayeleri.
YanıtlaSilTamamdır canım ;)
YanıtlaSilEpeydir yazacağım, üşeniyordum:)
YanıtlaSilAgatha Cristie ile ilk tanışmam ilkokul 3 ya da 4. sınıfta olmalı.
Amcamlara klasik bir Türk aile ziyareti için gittiğimiz bir akşam, , yaşça benden büyük kuzenlerimin elinde paralanmış (muhtemelen okumaktan değil) bir kitap görmüştüm. Onlarda rastladığım ilk kitaptı bu.
Kitabı büyük bir can sıkıntısından kurtulmak adına hararetle kucaklayıp ön kapağı ve birtakım sayfaları eksik olmasına rağmen, sahiplenmiştim.
Zorlanarak okuduğumu ve anladığımı hatırlıyorum. Ama sürükleniyordum ve eksik sayfalar beni çileden çıkarıyordu.Gidiyoruz dediğinde annem, ama daha bitmedi ki, demiştim hatta.
Derken Sherlock Holmes, Hercules Poirot’lar… Bu polisiye sevgimde eskiden yayınlanmış Tv film ve dizilerinin etkisi de yadsınamaz.
Uzun zamandır polisiye okumuyorum, bu uzun zaman diliminde polisiye,macera,aksiyon namına iyi kötü ne varsa izlemiş olmanın verdiği bıkkınlığa meyletmiş bir doygunlukla da alakalı sanırım.
Elbette ki kitabın yerini,hele de zekice yazılmış, edebi tadı olan kitabın yerini tutmaz filmler. Ama yok, elim varmıyor hala polisiyelere!
Ama sizdeki ard arda bu Cristie kapakları epey bir cezbedici doğrusu:)
Selamlar....
Anlattıklarınızı ilgiyle okudum. Kitaplarla tanışma hikayelerini okumayı çok severim :)
YanıtlaSilEksik sayfa deyince ilk karşılaştığım Doğu Ekspresinde Cinayet kitabı geldi aklıma onun da son sayfası eksikti, çok sinir olur cidden, hele bu bir polisiye romansa :) Bana gelince polisiye değil Agatha Christie okuyorum derim hep. Cinayetten ziyade insana, sanata, psikolojiye dair anlattıkları için..
Tekrar hoşgeldiniz ve her zaman bekliyoruz GECE KÜTÜPHANESİ'ne.