26 Ocak 2021 Salı
ÇAY KİTABI Okakuro Kakuzo
20 Ocak 2021 Çarşamba
BALIK İZLERİNİN SESİ Buket Uzuner
19 Ocak 2021 Salı
İKİ YEŞİL SU SAMURU Buket Uzuner
18 Ocak 2021 Pazartesi
GURUR VE ÖNYARGI Jane Austen
17 Ocak 2021 Pazar
SADELEŞ RAHATLA Fumio Sasaki
16 Ocak 2021 Cumartesi
JACOB'UN ODASI Virginia Woolf
Bu kitapta sevdiğim bir şey var. Tam olarak ne olduğunu çözemiyorum ama fazlasıyla kopuklaşmadığı sürece okumak adeta hüzünlü bir zevk veriyor.
Çevre tasvirleri de bir hayli yer tutuyor romanda. Bitki ve börtü böcek isimleri öyle çok ki, çoğunu bilmiyorum.
Bu, bu romanı ikinci okuyuşum fakat neredeyse hiçbir şey hatırlamıyorum, önceden alıntı yaptığım yerler hariç. İlk defa okuyor gibiyim.
Yakaladığım, anladığım yerlere seviniyorum, zihni gerçekten zorluyor. Her cümleye dikkatlice bakmak gerek. Diğer kitapları da bunun kadar 'sisli' mi bilmiyorum henüz ama sanmıyorum.
Apaçık hikayelerden pek haz etmeyen biri olarak Virginia Woolf'un tarzı enteresan geliyor bana. İncelikli bir anlatımı var, derin, dokunaklı ve sağlamca kavrayan…
4 Ekim 2004. 110. sayfadayım.
Bazen bu romanın sırf hüzünden ibaret olduğunu düşünüyorum. Anlatışta öyle bir zerafet, özenle seçilmiş cümleler var ki… Virginia Woolf için çok kapalı bir yazar dense de bence kadın ne anlatmak istiyorsa bunu incelikle, ustalıkla anlatıyor.
Jacob'a hoşgörüyle yaklaşıyor of Woolf. Seven bir kadın gibi ama sevgili anlamında değil, bir anne veyahut abla sevecenliğiyle anlatıyor, öyle görüyor onu. Zaten bu kitabı genç yaşta savaşta ölen erkek kardeşinin anısına yazmış.
Jacob öyle gerçek bir karakter ki, bazen insan onu sanki karşısında görüyormuş gibi oluyor. Gençliğinin verdiği başı dik duruşu, zaafları ve suskunlukları…
29 Kasım 2004
Bitti… Giderek insanı daha fazla saran, satır aralarına gizlenmiş kederi ile sarsan bir kitap bu.
15 Ocak 2021 Cuma
BİR HÜZÜN GÜNCESİ Katherine Mansfield
Katherine Mansfield, gencecikken ölen kardeşine hislerini kısa bir hikaye ile dile getirmiş. Acı duygular ile oturmuş ve yazmış olmalı. Bu yazdıklarını çok dokunaklı buldum: İki kardeş bir Ekim akşamı birlikte dolaşıyorlar. Gezdikleri parkta bir ağaçtan düşen bir armut onlara çocukluklarında yaşadıklarını anımsatıyor, geçmişten bahsediyorlar. Ve genç adam veda ediyor.
Yazar yas içinde, doğal olarak kardeşinin hatıraları ile kuşatılmışken, onun ardından bir yürüyüşe çıkmış olmalı. Dolaştığı parktaki armut ağacını görmek ona birlikte yaşanan güzel günleri anımsattığında sanki kardeşi bir süreliğine yanına gelmiş gibi onunla bu anıları söyleşiyor ve sonra genç adam gidiyor.
İyi bir geri dönüşle verilen birlikte geçirdikleri çocukluk, çok yakın iki ruh, paylaşılanlar kadının neden acı duyduğunu çok açık ifade ediyor. Çok sevilen kardeşin ölümü… Konuşmalarından sevginin boyutunu anlıyorsun.
Hikayede incelikle gizlenmiş, ayrıntılarla pekiştirilmiş bir hüzün var. Kaldı ki geçmiş günlerden bahsetmek zaten daima hüzünlüdür. Hele ki yaşananları acıyla, tek başına anımsamak zorunda kalmak büsbütün çileden çıkarıcı bir duygu hali. Yazarın çizdiği mekan da buram buram hüzün kokuyor; karanlık, soğuk bir bahçe… Ölen sevdiğinin ardından dünya kararır, soğur adeta. Acıdan için üşür. 'Güzel hatıralar' kayıp acısını yoğunlaştırır, 'güzel yaşantıların bir daha geri gelmemek üzere sona erişi' insana tarifsiz bir keder verir.
Mansfield tabirleri, tasvirleri, kelimeleriyle, bariz bir şekilde sözünü etmeden hüzünlü bir vedayı öyle mükemmel anlatıyor ki, edebi ustalığının derinliği, hislerinin bize son derece sarsıcı bir şekilde yansımasına vesile oluyor. {2003}
10 Ocak 2021 Pazar
SANATÇILAR, TASARIMCILAR, ŞAİR VE FİLOZOFLAR İÇİN WABİ-SABİ Leonard Koren
Kaçınılmaz olanın kabulü. Wabi-sabi, yaşamın yavaş yavaş yok oluşunun estetik bir takdiridir. Yazın bereketli ağacı, kışın göğünün altında yalnızca kurumuş dallardan ibarettir. Görkemli konaktan geriye otlar ve yosunlarla kaplanmış kırık dökük bir temel kalır. Wabi-sabi, bizi, fani bedenimiz üzerinde düşünmeye iter; varoluşsal bir yalnızlık ve hüzün hissetmemize neden olur. Var olan her şeyin aynı kaderi paylaştığını bildiğimizden, acı tatlı bir rahatlık da verir.
Wabi-sabi ruh hali, genellikle şiir aracılığıyla iletişim kurar çünkü şiir, duygusal dışavuruma ve güçlü, yansıtıcı imajlara elverişlidir. Rikyu, wabi-sabi ruhunu tarif etmek için Fujiwera no Teika (1162-1241) tarafından yazılan şu şiiri kullanırdı:
Etrafta ne açan bir çiçek,
Ne de ışıldayan akçaağaç yaprağı
Alacakaranlığın kıyısında
Yalnız bir balıkçının kulübesi
Bu sonbaharda
Bir başına.
Belirli ortak sesler de hüzünlü ve güzel wabi-sabi hissini ortaya koyar. Martıların ve kargaların ağıt dolu çığlıkları. Sis düdüklerinin yalnız ve ümitsiz feryatları. Büyük şehrin binalarında yankılanan ambulans sirenlerinin acı bağırışları. [sf 54]
Kasvetli. Wabi-sabi şeyleri, muğlak, bulanık ve sönük bir niteliğe sahiptir - tıpkı hiçliğe yaklaşan (ya da hiçlikten çıkan) şeyler gibi. Bir zamanlar sert olan köşeler, belli belirsiz solgun bir parıltı takınır. Bir zamanlar kıymetli olan maddiyat, neredeyse süngerimsi bir hal alır. Bir zamanlar parlak olan doygun renkler, bulanık toprak tonlarına ya da şafağın ve akşamın dumanlı nüanslarına döner. Wabi-sabi sonsuz boz tayflarda gelir: Boz mavi
kahverengi, gümüş kızılı grimsi siyah, çivit mavisi sarımsı yeşil... ve kahverengiler.. ve siyahlar...
Bu kadar sık olmasa da, wabi-sabi şeyler, hiçlikten henüz doğmuş neredeyse pastel renklerle ilişkilendirilebilirler. Ham pamuğun, kendirin, geri kazanılmış kağıdın kirli beyaz hali gibi. Yeni fidanların ve filizlerin gümüşlüğü, kabaran tomurcukların yeşil kahverengiliği. [sf 71]
Şeylerin varolması ve yok olması ile ilgili diğer görsel metafor, Japon kültüründeki en tesirli (ve klişe) imgelerden biri olan, kiraz çiçeğidir. Her ilkbaharda, kiraz ağaçları aşağı yukarı bir hafta boyunca çiçek açar. Ancak ani bir yağmur ya da rüzgar yüzünden hassas pembe çiçekler her an düşebilir. Bu kısa fırsat penceresi süresince, insanlar, minderlerini ve battaniyelerini kiraz ağaçlarının altına sererler. Resmi bir yapının antitezi olan anlık bir olay ve hep birlikte yaratılan bir etkinlik. Kiraz ağacının bu imgesinin kalıcı ve dokunaklı gücü, gelip geçiciliğinin farkında oluşumuzdan gelir. Çiçekler yok olmadan önce bir an.. [sf 85]
6 Ocak 2021 Çarşamba
ÖMER'İN ÇOCUKLUĞU Muallim Naci
Ah, bu küçük kitap! Alıntıları yazarken dayanamadım, yeniden okudum. Öyle naif, öyle güzel ki!
Muallim Nâci mahlasıyla tanıdığımız şair, yazar, öğretmen Ömer Efendi, bu kitapta Fatih-Kıztaşı'nda babası, annesi ve ağabeyiyle yaşadığı, küçük ama mutlu aile yuvasını, okulunu, arkadaşlarını, komşularını incelikle anlatıyor. Sekiz yaşına kadar olan sergüzeşti, babasının vefâtı ve dayısının yanına Varna’da taşınmaları ile nihâyete eriyor.
Dili modernleştirilmiş bu basım, kendisi de geleneksel Türk Edebiyâtı konusunda mutaassıp olmayan, sadeleşmeye ve yeniliğe açık bir tavırda yaşamış yazarı memnun eder miydi, bilemiyorum ama böyle kısaca tanıştıktan sonra onun kendi kelimelerini, asıl metni de okumak gerekir diye düşünüyorum.
Annem, daha fazla üzülerek beni kucakladı. İşte asıl o vakit ağlamaya başladım. Bir felâketzedeyi en fazla, kederini paylaşan ağlatır. [sf 5]
Terbiyeli bir İslâm ailesi içinde yetişmiş, güzel yaradılışlı bir adamın gönülden gelen hisleri nasıl olur? Babamın hisleri de işte öyledir. Kimseye fenâlık etmemiştir, fakat pek çok kimselere iyilik etmiştir. Doğruluk, mertlik kendisine babası Ahmet Ağa'dan mîras kalmıştır. Biraz öfkeli görünür lâkin yersiz öfkelenmez. Onda öfke uyandıran konular, mutlaka İslâm terbiyesine ve insâniyete yakışmayacak şeylerdir. Yüreği aile sevgisiyle dolu olmakla beraber hiçbir vakit şımartıcı muâmelede bulunmadığından, ev halkı heybetinin etkisi altında bulunur. Bu etki, dövüp sövmek gibi bazı sebeplerle ortaya çıkmamıştır. Kendisinin tavrından doğal bir şekilde meydana gelmiştir. Dünyada kimseye muhtaç olmamak kadar mutluluk olamayacağına inandığından işleriyle meşgul olmayı pek sever. [sf 7]
Pirinç, yağ gibi şeyleri daima toptan satın alır. Hatta komşulardan bazılarının dikkatini çekmemek için bunları eve akşamdan sonra getirtir. (...)
Ne boş işlerle uğraşır ne de uğraşanları sever. Zamanını yararlı işlere harcamak ister. Geceleri lüzum olmadıkça bir yere gitmek âdeti değildir. Bununla beraber bir yerde yangın olsa, o tarafta tanıdığı varsa, mesafe ne kadar uzak olursa olsun derhal giyinir çıkar. İmdada koşar. Bu hareket, yiğitler arasında öteden beri adetmiş. [sf 8]
Bu hatıraları niçin yazdığımı sorsalar belki de hiçbir cevap vermeye lüzum görmem. Arzu ettim, yazdım. Diyelim ki bu da bir nevi çocukluktur. [sf 39]
5 Ocak 2021 Salı
VASATLAR İÇİN PERİ MASALLARI Boris Vian
3 Ocak 2021 Pazar
ŞİİR TERAPİ TEORİ VE PRATİK Nicholas Mazza
Şiir yazmak, danışanlara kendilerini ifade etmeleri ve parçalanmış duygu ve düşünceleri üzerinde denetim kazanmaları açısından çok yararlı terapötik araçtır. Danışanlar, kişisel kişisel duygularını yazmaya başladıklarında, daha tutarlı bir şekilde denetim duygusu geliştirerek duygularına yönelik farkındalık kazanmaya başlarlar. [sf 63]
Çocuklar uygun koşullar sağlandığında kolaylıkla şiir yazabilen doğal şairlerdir. Şiir yazmak, kişinin kendini ifade etmesinin eşsiz bir biçimidir. Bir çocuğun var olan bir şiire verdiği tepki de benzersiz bir şiirsel dışavurumdur. Bütün şiirler tamamlanmamış varsayılabilir ve çocuk, kendine has tepkileriyle şiirleri tamamlar. Kendini duygusal olarak parçalanmış hisseden istismar edilmiş çocuk açısından, şiire verdiği tepkilerde açığa çıkan bütünlük duygusu iyileştirici bir niteliğe sahiptir. [sf 121]
Zamanla öğreneceksin
Bir eli tutmak ve bir kalbe bağlanmak arasındaki
İncelikli farkı
Ve öğreneceksin
Aşkın birine yaslanmak anlamına gelmediğini
Ve arkadaşlığın daima güvenli alan olmadığını
Ve öğrenmeye başlayacaksın
Öpücükler sözleşmeler değildir
Ve hediyeler verilen sözler değildir
Ve başın dik, gözlerin ilerde
Kabullenmeye başlayacaksın yenilgilerini
Bir kadın zarefetiyle
Bir çocuğun kederiyle değil.
Ve öğreneceksin
Yürüyeceğin yolları bugünden inşa edeceğini
Çünkü yarının zemini
Gelecek planları çok sağlam değil
Ve gelecektekiler tam yolun ortasında
Çökebilir.
Zamanla öğreneceksin
Eğer ulaşmayı çok istersen
Gün ışığının bile yandığını
Bu yüzden kendi bahçeni ek
Ve ruhunu donat
Birinin sana çiçeklerle gelmesini beklemek yerine.
Ve öğreneceksin gerçekten acıya katlanabileceğini
Ne kadar güçlü olduğunu
Gerçek değerini
Ve öğreneceksin
Ve öğreneceksin
Her elvedayla,öğreneceksin.
Veronica Shoffstall [sf 224]