Basım Yılı: Haziran 1998
Kapımın girişinde ayakta dururken öyle mutlu bir gülümseyişi vardı ki gözbebeklerini yakından görmek için bakıverdim. Gözlerimi ondan alamadım. Sanırım bir ruhun adımı çağırdığını duydum. [sf 14]
Parktan geçerken gecenin yeşil kokusuyla dolup taştı. Gökkuşağı renginde parıldayan ıslak yolda çamurlar sıçratarak yürüdüm. [sf 15]
Yuichi bana yardım etti; bu gece boş vakti var gibiydi. Farkına vardığım diğer bir şey de onun boş zamanlardan nefret ettiğiydi.
Kalemlerimizin cızırtısı akşamın şeffaf sessizliğini düşmeye başlayan yağmurun sesine karıştı [sf 33]
Konuşmamız bulutlu gökyüzünün arasından yıldızların bir an görünmesi gibiydi, belki zamanla bu tür konuşmalar aşka dönüşebilirdi. [sf 35]
Yuichi’ye, ‘Uykum var,’ dedim ve doğrudan yatağa gittim. Müthiş yorucu bir gün olmuştu. İyice ağlayıp rahatladıktan sonra bir bebek gibi uyudum.
Beynimin bir köşesinde Yuichi’nin çay için mutfağa gidip ‘Ne, hemen uyudun mu?’ dediğini duymuş gibi bir duyguya kapıldım. [sf 40]
Omuzlarına sürünen saçları hışırdadı. Meydana gelen kötü olayların seni çok üzdüğü, önündeki dik yokuşa bakmaya cesaret edemediğin çok günler olur. Aşk bile insanı bundan kurtaramaz. Hâlâ batıdan gelen alacakaranlık içerisinde, işte orada, ince, zarif elleriyle çiçekleri sularken öyle tatlı bir ışığın ortasındaydı ki döktüğü şeffaf suda gökkuşağı parlıyormuş gibiydi. [sf 46]
Gerçekten büyük olan insanlar çevresindekilerin kalbini ısıtan bir ışık saçarlar. Bu ışık söndüünde kasvetli bir keder gölgesi iner. [sf 58]
Düşünülmeden gösterilmiş bir nezaket, hem kişisel değil hem de asil ama asla iki insan arasında kurulu mesafeyi yok etmiyor. [sf 117]



