Edebiyatla zenginleştirdiği iç dünyasında yaşamaktan alabildiğine memnun bir “uyumsuz”un öyküsü… Gündüzleri herkesten farksız görünen, rutin alışkanlıklara( yemeklerden önce salata, sonunda kahve v.b.) ve bir masabaşı işe sahip bu adam akşamları evine çekilip kendisiyle başbaşa kaldığında Dostoyevski, Herman Hesse ve Oğuz Atay gibi derinlemesine anlatımı seçen yazarları okur, onların kitaplarına yansıyan karakteristik özelliklerini düşünür ve ‘Dostoyevki’den sonra doğmuşum, yazar olamam ben’ derse de en azından bize hikayesini anlatacak kadar yazar.
İsminin dışında çok şeyini öğrendiğimiz ‘sıradan’ adam bilhassa Hesse’in meşhur karakteri Harry Haller’ı kendine yoldaş edinir. Yalnız yaşamaktadır ancak ilk bakışta ıssız görünen hayatının bilinçli bir seçim olduğunu vurgulamak için, hikaye devam ederken ailesi ve arkadaşlarından da bahsedilir,insani ilişkileri belli ölçüde anlatılır. “Çünkü, Bozkır Kurdu da (nihayetinde) bir annenin oğludur.”
Bozkır Kurdu çarşamba günleri evinde ölü yazarları ağırladığını söyler bize. Bunların haricinde Gece de hikaye karakterlerinden biridir, adamın sevgilisi konumundadır. Ete kemiğe bürünmüştür adeta, evine gelir, kanepesine oturur, onu izler ve konuşur. Hikayedeki yalnız erkeğin Gece ile konuşmaları şiirsellik adına güzel görünse de, taşıdığı şefkat ve sıcaklığı yadırgadığımı söyleyebilirim. Böyle bir adamın orada geçen cümleleri kurması pek de inandırıcı değil.
Genel olarak hikayenin samimi bir anlatımı var, son cümlelerde “Beni bilen bir kişi var adı Gece’dir. Bir de öyküyü okuyan sen.” denilerek okuyucuyla da bir sırdaşlık ilişkisi kuruluyor.
“Yazmak, kendini ciddiye alanların işidir.” der Buket Uzuner. Sıradan olduğuna inanan bir adam kalkıp kendini uzun uzun anlatmaz. Hikayede, ‘sıradan’ kelimesinin sıkça yinelenişi gerçekte tatlı bir aldatmaca olsa gerek.
“Dostoyevski Seven Bozkır Kurdu” özellikle klasik yazarlara aşina olanlar için çok keyifli bir hikaye niteliğinde. Onunla karşılaşmak için Buket Uzuner'in Benim Adım Mayıs kitabına bakabilirsiniz.