28 Kasım 2011 Pazartesi

SAKIN KIMILDAMA_Margaret Mazzantini

Bir roman okurken zihnimizde onunla alakalı bir film oluşur, yazarın verdiği ipuçlarına göre karakterler ve mekanlar, durumlar şekillenir. Hal böyle olunca kitabını okuyup çok sevdiğim hikayeleri, başka bir zihnin ürünü olarak beyazperdede görmek, uyarlama ne kadar iyi olursa olsun beni her zaman rahatsız eder..

Fakat bu defa tam tersi bir durum söz konusu. Non Ti Muovere-Sakın Kımıldama, izlediğimde çok içime dokunan bir film olduğundan, başrol oyuncusu Sergio Castellitto'nun karısı Margaret Mazzantini'nin yazdığı, 2002'de İtalya'da dört ödül almış romanı okumak istedim.

Kızı motosiklet kazası geçirerek komaya giren bir doktorun, ona geçmişte yaşadığı bir hikayeyi anlatması şeklinde kurgulanmış romanda, olayları Timoteo'nun kaleminden dinliyoruz. Angela'ya anlattığı; güzel ve başarılı bir gazeteci olan karısı Elsa'yı, onunla kıyaslanamayacak çirkinlikte bir kadınla, kentin varoşlarında yaşayan İtalia'yla aldatışının hikayesi. Ona nasıl tutulduğu ve adeta iğrenerek sevdiği, bu garip, çarpık hikayenin hayatını nasıl altüst ettiğine dair herşeyi Timoteo açıkyüreklilikle paylaşıyor.

Kitabı okumakla hiç iyi etmemişim ama bunun romanın hoşluğuyla bir ilgisi yok. Penelope Cruz yüzünden İtalia'yı göremedim, Sergio Castellitto sebebiyle de Timoteo'ya vakıf olmam mümkün olmadı maalesef. Filmden görüntüler sürekli kafamın içinde olduğu için romana nüfûz edemedim.

Benim için filmiyle kalması gereken bir hikayeydi ama eğer filmi izlemediyseniz bu kitabı mutlaka okuyun. Gerçekten dokunaklı, farklı ve güzel bir tarzı var. Margaret Mazzantini boş bir kalem değil. 



27 Kasım 2011 Pazar

PİNHAN_Elif Şafak

Hemen herkesin bildiği gibi, Elif Şafak kitapları okurken akıp giden, yer yer eğlendiren ama bittikten sonra zihinde kalıcı bir iz bırakmayan cinsten.

Aşk'tan sonra yazdıklarını okumadım ama öncesinde Bit Palas'ı merakla bitirmiştim. Mahrem, Şehrin Aynaları, Baba ve Piç, Siyah Süt de yine böyle kapağını kapattıktan sonra hiç bir yere gelmedi benimle. Sadece Pinhan'ı (ve biraz da Araf'ı) okumak istiyordum.Yeni basımındaki el tasarımı hiç hoşuma gitmediği için sağda görülen ve çok daha fazla şey ifade eden kuşlu kitabı bekledim uzun süre.

Pinhan, kısaca kendini arayan bir insanın öyküsü denebilir. Bu yolda uzun bir zaman geçirdiği Dürri Baba Tekkesi ve ardından sonuca vardığı Nakş-ı Nigar mahallesi romanın temel mekanlarını oluşturuyor.

Kitapla ilgili ayrıntılı bir inceleme yapmayacağım ama belli başlı dört bölümden oluştuğunu söyleyebilirim. Toprak, hava, ateş ve su. Bu elementlerin hususiyetlerine mukabil yazılan bölümlerden sonuncusu öyle çabuk ilerledi ve kitap bitti ki bir şaşkınlık duygusu oldu bende. Elif Şafak'ın gerekli gereksiz, bol ve zengin karakterler kullanma adeti bu ilk romanından başlamış. Bu, çeşitliliği getirse de her birine gereken özeni gösterememe gibi bir duruma da yol açıyor.

Yazarın diğer romanlarında olduğu gibi, okuyucuda çok çalışıldığı için somutlaşarak metine yedirilememiş izlenimini bırakan, motif, kelime v.b. unsurlar silsilesi Pinhan'da da mevcut. Ama dozajı henüz çok yüksek olmadığından rahatsız etmiyor.

Sözün nihayetinde, Pinhan, tekrar okumaya değecek bir kitap. Sırf Dürri Baba'nın ebru yaptığı bölüm bile yeterli bunun için.

19 Kasım 2011 Cumartesi

TÜYAP KİTAP FUARI 2011


Son günlerini yaşayan Tüyap Kitap Fuarı'na gitmemeye karar vermiştim ve rahattı içim. Okunacak yığınla (46 adet) kitap dururken yenilerini almasam iyi olur diye düşünüyordum.


Geçen sene son günlere mecbur kaldığım için çocuk izdihamının ortasına düştüğümden, bu sene ilk günler geçtikten sonra fuar düşüncesi bitti kafamda. Bugün de (cumartesi) öyle sakin sakin oturuyor, çeşitli kitap sitelerinden yeni (çevirileri tam) Christie'lere bakıyordum. Listemi ekledim düzenledim, ne kadar zaman sonra alırım diye düşündüm filan.. O esnada telefon çaldı. "Fuara gitmek ister misin?" diye bir teklif. :) "Gidiyim Christie'lerimi aliyim bari" :) dedim ben de.

Sonrası 12 Christie ve +8 kitap. Gerçi Dönüşüm sayılmaz, çünkü yazı atölyemizin sergisine dekor olarak gidip geri dönmediğinden beri yeniden almak istiyordum kendisini.

Fuara giderken fazlasıyla trafik ve yol çalışması olduğundan 2 saate yakın bir süre sonucunda varabildik. Otoparklar, etraf v.s. kalabalık gibi görünüyordu ama içerisi fena değildi haftasonu olmasına rağmen. Belli başlı yayınevlerinin toplandığı 3. salonda buldum bütün istediklerimi. Ufak bir gezintiden sonra Christie yığınımı aldığım/yanıma da bir tekerlekli valiz almadığım(!) için diğer salonları dolaşamadım. Emanet kutuları gibi bir şey olsa fuarda cidden iyi olur, yahut vardır da ben bilmiyor olabilirim. Arada yükü boşaltıp, yenilerine rahat rahat bakabilirdik o zaman.

Kitaplara gelirsek;

Ayrıntı Yayınları'ndan; şu an okuduğum kitabın (Seni Sevmiyorum) devamı olan Aşk Vesaire _ Julian Barnes ve Kurmaca Nasıl İşler _ James Wood 'u,

Engin Yayıncılık'tan çok sevdiğim ve kütüphanemde durmasını istediğim kitaplardan biri olan Charles Dickens _ İki Şehrin Hikayesi 'ni,

Gece Kütüphanesi'ne yazdığım ilk cümlelerin konusu Coraline'in İthaki Yayınları'ndan çıkmış, güzel çizimlerle süslü-ciltli kitabını,

Timaş Yayınları'ndan üç kıymetli hatunun hayatını; Musa aleyhisselam'ı yetiştiren Asiye validemiz (Nil'in Melikesi), İsa aleyhisselam'ın annesi Meryem validemiz (Siret-i Meryem) ve Peygamber Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımı Hatice validemizi anlatan Çöl/Deniz isimli kitapları aldım. Hakiki güzelliklere vakıf, bu dirayetli ve mukaddes hanımların akıcı bir uslüpla yazılmış menkıbelerini okumayı hep sevmişimdir. Bu kitapları da öyle merak ediyorum.

Timaş'ın fotoğrafta Kafka'nın üzerinde görülen şekilli "İyi ki Kitaplar Var..." ayracı ve Okur Yazar dergisi, Altın Kitaplar'ın Agatha Christie'li nefis ayraçları ve Ayrıntı Yayınları'nın John Fowles (Aşk aslında, diğer insanın  içinde varolan bir şey sevmekten çok, kendi içimizde yer alan sevme kapasitedir), Tom Robbins (Mükemmel aşkı biçimlendirmek yerine, vaktimizi mükemmel aşıklar arayarak heba ettik) yazılı ayraçları akşamın diğer ganimetleri oldu.

Agatha Christie'nin harikulade kitabı Geceyarısı Cinayeti "Sonum, başlangıcımdır." cümlesiyle başlar. Az ve öz, ne kadar doğru bir ifade. Fuara gitmeden önce sonumun nasıl olacağı belliydi. Maalesef kitap konusunda iradeli olduğum durum sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Her türlü şeyin lüksünden vazgeçebilirim ama kitaba gelince iş değişiyor.

Her halukarda, ritüel bozulmadığı, bu sene de fuara gidebildiğim için mutluyum. An itibariyle, kolayca tahmin edileceği üzere kitaplarıma bakıp bakıp seviniyorum. Çok uzamayan bir süre zarfında, 66 zirvesine ulaşan listemi hafifletmek ümidiyle..


6 Kasım 2011 Pazar

DOSTLUKLARIN SON GÜNÜ_Selim İleri

Yayın Evi: Yazko
BasımYılı: 1980
Sayfa Sayısı: 154

Mehmet Kaplan'ın nefis kitabı Hikaye Tahlilleri'nde incelediği "Gelinlik Kız" isimli hikayenin zarif ve incelikli anlatımına hayran kalınca, Selim İleri'nin diğer hikayelerini, kitaplarını okumak istemiştim. O dönem kütüphaneden anı-hatırat tarzında bir kitabını aldımsa da bitirmeye muvaffak olamadım. Demek ki hikayelerine bakmam lazım diye düşündüm ve kaldı öylece.

Yakın zamanda bir yerlerde Gelinlik Kız isimli öykünün Dostlukların Son Günü kitabındakilerden biri olduğunu okuyunca yine bir kütüphaneden ısmarladım kendisini.

Bu kitapta Kemal isimli küçük bir çocuğun gözünden etrafında olup bitenleri dile getiren Selim İleri'nin inanılmaz bir dikkatle ayrıntıları görüp resmettiği, karakterlerinin duygularını gayet etkileyici bir şekilde anlattığı kesin. İçe dokunan bir yalnızlık ve keder var cümlelerinde.

Evet, Gelinlik Kız, şimdiye kadar okuduğum en güzel hikayelerden biri fakat Elbise Haritaları hariç, Selim İleri'nin bu kitaptaki diğer hikayelerinin beni aynı ölçüde etkilediğini söyleyemeyeceğim. Elimdeki baskıda olması gereken 16 hikayenin de hepsi yoktu maalesef.

Dostlukların Son Günü'ne ve diğer öykülerine ileride yeniden döneceğimi sanıyorum. Sırf incelikler yüzünden..

Selim İleri'nin kaleminden bu kitaba dair;

“Kendi sesim: Acaba bulabildim mi? Çok severek yazdığım öyküler,
“Dostlukların Son Günü”nü oluşturanlardır. Bunlarla birlikte onları yazarken,
kendi sesimden çok, sevdiğim hikâyecilerinkini dinlemeye koyuldum, sevdiğim
hikâyecilerle sürek avına çıktım. Örnekse “Gelinlik Kız”. Bu çok sevdiğim bir
hikâyemdir. Çehov’un “Çeyiz” adlı bir öyküsünü okur okumaz aklıma gelmişti.
Rusya birdenbire çocukluğumun Kadıköy’ü oldu. Çocukluğumda şöyle bir görüp
sonra veremden öldüğünü öğrendiğim bir genç kız vardı. O belirdi. Genç kızın
mevlüdüne gitmiştik. Eve dönünce annem radyomuzun durduğu masanın
bitişiğindeki koltuğa yığılmıştı. Bu iki çizgi genç kızla ölüm, “Gelinlik Kız”ı
oluşturmuştur. Fakat Çehov’u okumasaydım yazabilir miydim, kestiremiyorum."


5 Kasım 2011 Cumartesi

SESSİZ ODA_Lori Schiller

Yayın Evi: Martı Yayınevi
Basım Yılı: Aralık 2010
Sayfa Sayısı: 468

Sessiz Oda, bir şizofreni hastası olan Lori Schiller'ın otobiyografisi. Hastalığının aşama aşama ilerleyişini ve en sonunda onu kontrol altına almayı nasıl başardığını anlatıyor.

Kitap, ileri derecedeki hastaların enerji patlaması yaşadıklarında kimseye zarar vermeden sakinleşebilmeleri için konuldukları odadan alıyor adını. Büyük çoğunluğu Lori'nin kaleminden çıkmış olmasına karşın, anne-babası ve kardeşleri, arkadaşları, doktorları tarafından yazılmış bölümler de var. Onun kendini nasıl gördüğünün yanısıra, objektif olarak nasıl algılandığını da okuyabiliyoruz böylelikle.

Konusu itibariyle Joanna Greenberg'in Sana Gül Bahçesi Vadetmedim kitabıyla benzerlik gösterse de Sessiz Oda, çok daha düz ve yalın, edebi tad vermeyen bir anlatıma sahip. Bu sebeple, yarısına kadar okuduktan sonra ilgim dağıldı ve sadece öylece bırakmamak için bitirdim.

KIRMIZI İŞARET_Agatha Christie

Yayın Evi: Altın Kitaplar
Basım Yılı: 1983
Sayfa Sayısı: 206

Sahaf Festivali ganimetlerimden biri olan Kırmızı İşaret nadir bulunduğu için varlığından bile tam emin olunamayan bir eser ve Agatha Christie'nin 9 hikayesinden oluşuyor. Buradaki hikayelerden bazıları diğer öykü kitaplarında da bulunuyor.*

Kırmızı İşaret

Dermot West, arkadaşları Jack ve Claire Trent'in evinde yemeğe davetlidir. Yemekte önsezilerden bahsedilirken Dermot bazen içinde beliren kuvvetli bir tehlike işaretinin onu başına gelecek olan kötülüklere karşı uyardığını söyler. O gece de böyle bir şey hissetmektedir..

Christie'nin hayli bilinen hikayelerinden biri olan Kırmızı İşaret'in doğaüstünü normalle açıklama çabaları hayli inandırıcı. Hikayedeki  ters köşe kurgusunun ayrıca başarılı olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir yanıltmacaya başvurmadan durumu gözünüzün önüne seriyor ama başka bir yönden baktığınız için gerçeği göremiyorsunuz.

Trendeki Kız

Himayesinde olduğu zengin amcasıyla kavga ederek evden ayrılan George Rowland, bindiği trende onu heyecanlı bir maceraya sürükleyen genç bir kızla karşılaşır. 

Dördüncü Adam

Bu hikayenin kurgusu biraz fıkra gibi. Bir tren kompartımanında karşılaşan bir rahip, bir doktor ve bir avukat sohbet etmeye başlarlar. Konu psikolojik rahatsızlıklar üzerinden ilerler. Çift kişilik kavramının en bilinen örneği Felicia Bault'tan söz etmeye başladıklarında bu enteresan hikayenin gerçek yüzünü kompartımandaki dördüncü adamdan öğreneceklerdir.. 

Mutsuz Adam

Wilbraham oldukça içi sıkılan genç bir adamdır. Gazetede, "Mutlu musunuz? Eğer değilseniz Mr. Parker Pyne'la görüşün. Richmond sokağı no: 17."  yazan enteresan ilanı görünce başvurmak üzere Parker Pyne'nın bürosuna gider. Bir tür doktor olduğunu ifade eden Mr. Pane, mutsuzluğun beş çeşide ayrıldığını, teşhis edildiği anda tedavisinin mümkün olduğunu söyler.

Wilbraham ertesi gün sonra aldığı pusulayla beraber hayatında aradığı heyecan ve maceraya kavuşacak, Parker Pyne'nın harika planları sayesinde tüm mutsuzluklarına çare bulacaktır. 

Hikayenin hoş tarafı, arkaplanında Mrs. Ariadne Oliver'ın olması. Bir koca kesekağıdı dolusu elmasıyla birlikte daktilosunun başında oturan ünlü polisiye romanları yazarının, Parker Pane'le konuştuğu son sayfa çok eğlenceliydi. 

Manolya

Manolya, Agatha Christie'nin en harikulade hikayelerinden biri bana göre. İçerdiği duygusallık ve o yoğun, yumuşak, hoş atmosfer eşine az rastlanır nitelikte. 

Jane İş Arıyor

Gazetede gördüğü ilana başvuran Jane Cleveland'dan bir prensesin yerine geçmesi istenir. Genç kız, hiç ummadığı anda karmaşık bir casus çetesinin içine düşecek ve hayatını sonsuza dek değiştirecek kişiyle karşılaşacaktır.

Karanlık Ayna

Genç adam, en samimi arkadaşı Neil'ın evine, Badgeworthy adında eski bir köşke ziyarete gider. Misafir edildiği odada aynaya bakarak üzerini düzeltirken karşıdaki duvarda sarışın güzel bir kızın boğazını sıkan boynu yaralı bir adamın görüntüsü belirir. Neil'ın kızkardeşi Sylvia'yla tanışan anlatıcımız, onun ve ortayaşlı, zengin bir adam olan nişanlısının aynada gördüğü kişiler olduğunu anlayınca, Sylvia'yı olası bir tehlikeye karşı uyarır. Genç kız nişanı atması onu gerçekten o meşum sondan koruyabilecek midir?..

Orta Yaşlı Kadın

Parker Pyne'ın ilanına cevap vererek mutluluğu arayan orta yaşlı bir kadının hikayesi. Mr. Pyne yine ustalığını gösteriyor. 

Mavi Kavanozun Esrârı

Jack Hartington golf oynamak için Londra yakınlarında, taşrada bir otel odası tutar. her sabah erkenden kalkıp golf oynamakta, daha sonra trenle işine gitmektedir. Yine böyle bir sabah, kırlarda golf topunun peşinden  koşarken "Cinayet! İmdat!" diye bağıran bir kadının sesini duyar. Sesin geldiği yöne doğru koştuğunda oradaki güzel, küçük bir evin bahçesinde yaban otlarını temizleyen menekşe gözlü bir kız görür. Biraz evvel çığlığını duyduğu kişinin o olduğunu sanan Jack, kızla konuştuğunda onun gayet sakin ve hiçbir şeyden habersiz olduğunu anlayarak şaşırır. 

Ertesi günlerde Jack her sabah aynı saatte aynı sesi duyar ve etrafı tamamen araştırmasına rağmen herhangi bir sonuca ulaşamaz. Durumu aynı otelde kalan Lavington adındaki bir ruh doktoruna anlatan genç adam, ona birlikte golf oynamayı teklif eder. Lavington ve Jack küçük evin yakınlarında geldiklerinde çığlığı duyan yine sadece genç adam olur ve aklını kaçırdığını zannederek bayılır. Ayıldığında bahçesinde menekşe gözlü kızı gördüğü evdedir. Felise adındaki kız ve doktor Lavington'la birlikte o tuhaf sesin esrârını çözmeye çalışırlarken olaylar şaşılacak bir sona doğru ilerler..

* Kırmızı İşaret'teki diğer kitaplarla ortak öyküler:


Kanatların Çağrısı: (The Hound of Death)
Kırmızı İşaret(Işık), Dördüncü Adam, Mavi Kavanozun Esrarı

Parker Pane İz Üzerinde; (Parker Pane İnvestigates)

Mutsuz Adam, Orta Yaşlı Kadın

Miss Marple'ın Son Maceraları: (Miss Marple's Last Cases)

Karanlık Ayna


1 Kasım 2011 Salı

HERCULE POİROT İZ ÜZERİNDE Agatha Christie


Yayın Evi: Altın Kitaplar
Basım Yılı: Nisan 2001
Sayfa Sayısı: 174

Hercule Poirot İz Üzerinde, Agatha Christie'nin 12 hikayesinden oluşuyor. Bu kitabın Hercule Poirot'nun ilk dönem maceraları olması dolayısıyla da farklı bir önemi var tabii. Yakın arkadaşı Arthur Hastings anlatıyor bu hikayeleri.

Kitapta hemen hemen her hikayede Hercule Poirot'nun davranışları ve kişiliğine dair bir hayli ayrıntı var. Bu açıdan sevgili dedektifimizin hayranları için eşsiz bir bilgi kaynağı da denilebilir.

Orijinal basımında varolan "The Third Floor Flat, Double Sin, The Market Basing Mystery, Wasp's Nest, Veiled Lady, How Does Your Garden Grow?" hikayeleri bu kitapta yer almıyor.

-Zafer Balosundaki Olay

Genç ve zengin bir adam olan Lord Croshaw, nişanlısı ve arkadaşları, eski İtalyan Komedi oyuncuları gibi giyinerek bir maskeli baloya katılırlar. Baloda Harlequin(Soytarı) kılığındaki Lord bıçaklanarak öldürülür. Başmüfettiş Japp'ın yardımına başvurduğu Poirot beyninin küçük gri hücreleriyle cinayetin nasıl işlendiğini görür ve dramatik bir şekilde açıklığa kavuşturur.

Zafer Balosundaki Olay, kitaptaki en sevdiğim hikaye diyebilirim. Bilhassa Poirot'nun On Küçük Zenci'yi hatırlatan küçük tiyatral biblolara bakarak fikir yürütmesi ve evine kurduğu sahne harikuladeydi. Hikayenin adının Maskeli Balodaki Olay olmasını tercih ederdim.

-Clapham Ahçısının Serüveni

Poirot ve Hastings, ahçısı kaybolduğu için yardım istemeye gelen bir kadının ricasını kıramayarak bu  önemsiz gibi görünen olayı araştırmaya başlarlar. İşin arkasından ustaca işlenmiş bir hırsızlık ve cinayet çıkar.

-Cornwall'ın Gizemli Olayı

Kocasının kendisini zehirlediğinden şüphelenen orta yaşlı bir kadın Hercule Poirot'dan bu durumu araştırmasını ister.

Poirot'nun bu hikayedeki stor işareti baya eğlenceliydi. Onun böyle ters köşe hareketlerini seviyorum.

-Johnnie Waverly'nin Serüveni

Çocukları fidye için kaçırılan Waverly çifti Poirot'ya başvurur. Dedektifimiz kendine has yöntemleriyle olayı çözer.

-Çifte İpucu

Eski danteller ve yelpazeler, antika ziynetler gibi nadir bulunan değerli şeylerin koleksiyoncusu Marcus Hardman'ın dostlarına verdiği küçük partide kasasındaki Kraliçe Catherine'e ait olduğu söylenen zümrüt gerdanlık çalınır. Polise başvurarak olayın gazetelere düşmesini istemeyen Hardman, çareyi Poirot'dan yardım istemekte bulur. Olayı aydınlatacak iki ipucu vardır; bir eldiven ve bir sigara tabakası.

Bildiğimiz kadarıyla Poirot'yu duygusal anlamda etkileyebilen tek kadın Kontes Vera Rossakoff, partinin konuklarından biri olması hasebiyle ilk defa bu hikayede sahne alır.

-Sinek Papazı

Londra banliyölerinden birinde, Streatham'da Daisymead malikanesi sakinleri bir akşam oturmuş briç oynarlarken teras kapısından içeri kanlar içinde bir kadın girer. Geçmişindeki bir sır yüzünden onu tehdit eden Henry Redburn'dan kaçarak bu eve sığınan genç kadın Maurania Prensi Paul'le nişanlı olan ünlü dansçı Valerie Saintclair'dir. Redburn bir cinayete kurban gitmiştir.

Prens, nişanlısının karıştığı bu kötü olayı çözmesi için Hercule Poirot'a başvurur.

Bu hikaye de bilhassa Valerie'nin şahsında dramatik ve güzel.

-Lemesurier Mirası

Lanetlenmiş bir aile olan Lemesurier'lerde ailedeki ilk erkek çocuklar hiçbir zaman mirasa konamadan ölümle karşılaşmaktadır. Sıranın kendi oğullarına geldiğini gören Hugo Lemesurier'in karısı, bu ölümlerin lanetin çökmesiyle değil, bir insan eliyle işlenmekte olduğunu söyleyerek, Hercule Poirot'dan durumu açıklığa kavuşturmasını rica eder. 

Hikaye çok da ilginç değil ama Agatha Christie'nin "kızıl" espirisiyle laneti koruması çok hoştu.

-Kayıp Maden

Poirot, Birmanya yakınlarındaki eski bir madenin kayıp planlarını bulma hikayesini ve bu esnada işlenmiş olan cinayeti nasıl çözdüğünü Hastings'e anlatıyor.

-Plymouth Ekspresi

Ünlü milyardar Ebenezer Halliday'ın kızı Flossie Plymouth treninde bıçaklanarak öldürülür. Sevgili dostu başmüfettiş Japp, her ne kadar oradan oraya koşup ipucu toplasa da olayı aydınlatmak Hercule Poirot'nun payına düşer.

"Dostumuz gittikten sonra Poirot, "Bu iyi, müfettiş hareket yanlısı," dedi. "Seyahate çıkıyor, ayak izlerini ölçüyor, çamur ve sigara külü topluyor! Son derece meşgul biri! İnanamayacağın kadar çalışkan! Ona psikolojiden söz açacak olsam, ne yapar biliyor musun? Gülümser! Kendi kendine şöyle der: 'Zavallı Poirot! Yaşlanıyor! Bunuyor!' Japp, kapıyı vuran yeni kuşaktan! Öyleleri kapıyı vurmakla o kadar meşguller ki kapının açık olduğunun farkına varamıyorlar."

-Çikolata Kutusu

Poirot pembe porselen fincanındaki kahverengi çamurdan bir iki yudum alır ve Hastings'e hayatında kendi suçu yüzünden başarısız olduğu tek olayı anlatır:

Belçika'da 36 yaşında, genç bir polis memuruyken Paul Deroulard adındaki bir Fransız milletvekilinin ölümünü araştırması istenmiştir. Çikolatanın içine yerleştirilen minik trinitrin tabletleri yüzünden kalp krizi geçiren Paul'un katilini bulduğunu sanan Poirot'yu enteresan bir sürpriz beklemektedir..

-Denizaltının Planları

Savunma Bakanı Lord Alloway, ülke için mühim ve yeni bir denizaltı planlarının casuslar tarafından çalındığını söyleyerek Poirot'yu çağırır. Dedektifimiz sorunu çözer.

-Denizde Bir Sorun Var

Poirot, Mısır'a bir deniz seyahatindeyken gemide bir kadın öldürülünce iş başı yapar.