THE LOVELY BONES [2009]
{Cennetimden Bakarken}
Yarıda kalmış bir hayatın kısacık, hazin hikayesi..
Öbür dünya sahneleri, Robbie Williams'ın oynadığı
"What Dreams May Come True" dakilere bir hayli benziyordu.
Dramatizasyon daha hafif bu filmde elbette ama
renkler ve mekanlar açısından yakın görüntüler vardı.
Sağlam semboller de kullanılmış filmde, katilin yaptığı bebek evleri psikolojik gerilim açısından, "baba"nın şişe içindeki gemilerini parçalaması trajik yönden istenileni veriyordu. Susie'nin ardında kalan tab edilmemiş fotoğraf filmleri, annesinin ördüğü bere (ki söylemeden geçemeyeceğim, kadın büyük kızı üşümesin diye ısrarla bereni tak derken, küçüğünün başının açık olmasına aldırmıyordu(!), açmış/solmuş kırmızı güller, psişik yetenekleri olan kız v.b. unsurlar iyi kullanılmıştı.
Filmde bana tuhaf gelen tek nokta oldu;
Rachel Weisz'in canlandırdığı "anne" karakteri evden çıkıp gidiyor.
Bunda bir şey yok, başını alıp gitmesi o acı içinde normal görülebilir
fakat dönüşünü kocasının olağan karşılaması çok garipti.
Yani "git acını dindir gel, kaldığımız yerden devam ederiz."
Değişik bir bağlılık anlayışı olsa gerek.
Katilin cinayeti işleme sebebine de çok fazla girilmemiş,
neden değil ne olduğu daha önemsenmiş görünüyor.
Yine de filmin genel havasına baktığımızda, bu çok göze batan bir detay değil.