Basım Yılı: Mart 2019
Sayfa Sayısı: 80
Tanizaki'nin sanat, mimari ve estetik anlayışına dair yazılarından oluşan Gölgeye Övgü'yü adeta bir Çay Kitâbı kadar hoş bulduğumu, okurken keyif aldığımı hatırlıyorum ama yeniden okumam lazım.
Saçakları güneş ışınları zar zor ulaştığı oturma odasının ötesine dek uzatıyoruz ya da bir veranda yaparak güneş ışığını yine uzakta tutuyoruz. Bahçeden gelen ışık ise şojilerden hafifçe içeri sokuluyor ve bizim için bir odayı güzel kılan işte bu dolaylı ışık. Hüzünlü, kırılgan, ölmekte olan güneş ışınları mutlak bir sükûnete dalsın diye duvarlarımızı soğuk renkli bırakıyoruz. Ardiye, mutfak, hol ve bunun gibi yerlerin duvarlarında parlak bir cila olabilir ancak oturma odasının duvarları hemen hemen her zaman ince kum dokulu kil olacaktır. Buradaki herhangi bir pırıltı, cılız ışığın yumuşak, kırılgan güzelliğini yok edecektir. Loş bir duvarın yüzeyine tırmanmış, kalan kısa ömürlerini orada geçirecek soluk ışınların narin parıltısının görüntüsünden keyif alıyoruz. Bu görüntüden hiç bıkmıyoruz, bizim için bu soluk parıltı ve bu loş gölgeler herhangi bir süsten çok daha görkemli. Parıltıyı bozmamak adına kum duvarları, tek bir nötr renkle boyuyoruz. Bu ton odadan odaya farklılık gösterebilir ancak bu fark çok küçük olacaktır; tonu değişmiş bir renk değildir bu, adeta sadece bakanın haletiruhiyesinde var olan bir farklılıktır. Ve duvarları rengindeki bu ince farklıklar sayesinde her odanın gölgesi kendine has bir renk alır. [sf 35]
Biz Doğulular, ücra yerlerde gölgeler oluşturur, oralarda güzelliği ararız.
"Topladığın çalıları istiflediğinde olur sana bir kulübe; çekip ayırdığında karşında durur yine bir tarla."
Bizim düşünme şeklimiz budur. Güzelliği şeyin kendisinde değil ama gölgelerin desenlerinde, ışık ve karanlıkta, birinin diğeri üzerine vurduğu yerde buluruz.
Fosforlu bir mücevher karanlıkta parıldayıp rengini gösterirken gün ışığında bütün güzelliğini yitirir. Eğer gölgeler olmasaydı güzellik de olmazdı. [sf 53]
Yaşlandıkça her şeyin geçmişte daha iyi olduğunu düşünmeye başlıyoruz.
Bir yüzyıl önceki yaşlılar iki yüzyıl geri gitmek isterlerken iki yüzyıl öncekiler de üç yüzyıl geri gitmek istiyorlardı.
İnsanların memnun olduğu bir çağ olmadı.. [sf 69]
Japonların edebi stil konusundaki en eski ve yerleşik görüşlerinden birine göre çok bariz bir yapı yapaydır, çok düzgün bir izahat kalbin düşüncelerini tahrif eder, arayan aklın en doğru temsili basitçe 'fırçayı takip etmek'tir.* Bizim 'bilinç akışı' dediğimiz tekniğin aslında Japon edebiyatının antik tarihinde var olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz. Japon yazarlar özetleme ve sesletimin gücünden bihaber değillerdi. Daha ziyade belli konuların (duyguların kararsızlığı, aklın kısa sürede algılamaları gibi), zihinsel sürecin düzenlice paketlediği sonuçlarının değil de belirsizliğini taşıyan bir stilde aktarılmasının daha iyi olduğunu düşünüyorlardı. [sf 77]
*Tsurezuregusa 'fırçayı takip et' anlamındaki, aklına geleni yazma eylemi. Edebiyat tarihinde deneme türünün atası kabul edilir. En önemli örneği Yoşida Kenko'nun aynı isimdeki eseridir.
Sanat bizim günlük hayatlarımızın bir parçası olarak yaşanmalı yoksa ondan vazgeçelim daha iyi. [sf ?]