Yayın Evi: İnkılap Kitabevi
Basım Yılı: 1988
Sayfa Sayısı: 143
Bir paşa oğlu olan İffet, babasının servetini kaybederek sürgüne gönderilmesi üzerine onunla Midilli adasında bir süre kaldıktan sonra İstanbul’a döner, mebus Cemal Kerim'in evinde, çocuklarına ders vermeye başlar. Mebus'un karısına yakınlığı sebebiyle başına bir felaket gelir ve hırsızlık suçlamasıyla hapse atılır. Hapisten çıktığında geçmişi alnına sürülmüş bir kara leke gibi peşini bırakmayacak, aynı zamanda vicdanî hesaplaşmalarıyla kendini yiyip bitirecektir..
Her Reşat Nuri kitabında olduğu gibi Türkçe'sinin şahaneliği muhakkak, hatta İffet'in çocukluk ve ilk gençlik yıllarının anlatıldığı bölümler biraz Çalıkuşu'nun başlangıcını andırdığı için hoşlukla okudum ama devamının aynı şekilde ilgimi çektiğini söyleyemem. Damga'da tasavvur edilen o adanmışlık, kendini bir şeye vakfetme hali fazlasıyla safiyane durduğu için romanın bir parça gerçeklikten uzaklaştığını düşünüyorum. Bu tarafını hiç sevemedim.
Çocukların büyük adamlar gibi gizli dertleri, ehemmiyetle sakladıkları izzetinefs yaraları vardı. [sf 9]
Nitekim onu ben, çok zaman siyah gözlü zannetmiştim. Bir gün konuşurken dikkat ettim. Bu gözlerde sarı ile yeşil arasında, taze zengin renkler vardı. Gözlerinin rengini gördüğünüz zaman, bütün çehre birdenbire değişiyordu. Yüzünün çizgilerinde ümit etmediğimiz gizli güzellikler beliriyor, dudakları canlanıyor, soluk rengi yağmurdan ıslanmış soluk çiçeklere mahsus bir tazelik alıyordu. [sf 38]
Hiç bir bahar, gönlüme bu kar fırtınası kadar tazelik getirmemişti. [sf 110]