Yayın Evi: Akba Yayınevi
Basım Yılı: 1964
Sayfa Sayısı: 239
İlk olarak Şampanyadaki Zehir adıyla, Gönül Suveren'in dramatik, etkileyici tercümesinden okuduğum kitapta eksiltilmiş sayfalar olduğunu farkedince Akba Polisiye Romanları Serisi’nden çıkan Nüveyre Gültekin çevirisini; Bir Kadeh Şampanya adıyla basılan kitabı almıştım. Bu çeviride, basıldığı dönem hasebiyle öyle güzel bir Türkçe, kuvvetli ve zarif, öyle güzel kelimeler kullanılmış ki adeta başka bir romanı okuyor gibi hissettim. Zaten ilk okuduğumdan bu yana o kadar uzun zaman olmuş ki katili de yanlış hatırlıyordum, ayrı bir heyecan verdi böylesi.
Rosemary Barton, kendi doğumgünü partisinde kadehinde bulunan siyanürden zehirlenerek ölür. Son zamanlarda ağır bir hastalık da geçirmiş olan genç kadının depresyona girip intihar ettiği düşünülür fakat bu olaydan bir sene sonra kocası George, Rosemary'nin bir cinayete kurban gittiğine dair imzasız mektuplar almaya başlar. George, Rosemary'nın kızkardeşi Iris'in doğumgünü için küçük bir parti vererek, müteveffa karısının öldüğü o meş'um gecenin bir benzerini tertiplemeye karar verir..
Romanın merkezine Rosemary'nin hayatını yerleştirmiş gibi görünse de Agatha Christie’nin Sandra ve Stephen'ın ilişkisini daha büyük bir özen ve gerçekçilikle kurguladığını düşünüyorum. Rosemary'nin sinir bozucu halası Lucilla da keza öyle, gerçek hayatta çok net karşılık bulan biriydi. Albay Race'in vişne reçelinden isim bulma macerası, Little Prior'daki sayfiye evi, bir pars gibi çevik adımlarla danseden Anthony ve onun küçük sevgilisi, buzlar kraliçesi Iris..
Bir Kadeh Şampanya'dan bir dolu cümle yazdım aşağıya. Aslında bu alıntılar bir nev'i kitaptan aklımda kalan yerleri temsil ediyordu da diyebilirim.
Nisan'ın bu son günlerinde Agatha Christie okumaya sevgili arkadaşım Deniz’le devam ediyoruz, instagramda #evdekalagathaoku etiketimizi kullanarak bize katılabilirsiniz.
Rosemary aptalın biri. Hep öyleydi zaten. Cennet kadar güzel ve tavşan kadar da ahmak. Erkeklerin hemen âşık olduğu ama sonunda terkettiği kadınlardan. Ama siz.. başkasınız. Bir insan size âşık olursa, sizden hiçbir zaman bıkmaz. [sf 46]
O akşam, Luxenburg gazinosunun pudra odasında Rosemary ne kadar da güzeldi! Beyaz kürk etolü omuzlarından aşağıya kaymıştı. Hastalıktan yeni kalkmış olmanın o solgun narinliği vardı üzerinde. Bu incelik ona bir masal prensesi güzelliği, elle dokununca dağılıverecekmiş hissini uyandıran bir peri füsunkârlığı veriyordu.. [sf 80]
Kötü hareketlerini maskelemek için güzel ve ulvi sebeplere dayanırlar insanlar, bilirsin. Merhametsiz olmak istedikleri vakit, 'dürüst davranmak zorundayım.' diyen insanlar vardır. Kendi kendilerine karşı o kadar riyakârdırlar ki, hayatlarının sonuna kadar her kötü hareketlerinin fedakârlık hislerinden sâdır olduğuna inanırlar. [sf 97]
'Rosemary'nin zamanında eve sık sık gelirdin.'
Anthony, 'O zaman durum başkaydı,' dedi.
Iris'in kalbine buzdan bir parmak dokundu sanki. 'Bugün buraya neden geldin? Bu taraflarda bir işin mi vardı?'
'Evet, çok önemli bir işim vardı. Yani sen, Iris. Sana bir soru sormak için geldim.'
O buzdan parmak kayboldu. Onun yerine Iris'in kalbi hızla çarpmaya başladı. 'Evet?'
Anthony onu süzüyordu. Bakışları ciddi, hatta sertti.
'Bana dürüst cevap ver, Iris. Sorum şu: Bana güveniyor musun?'
Iris şaşırdı. Daha başka bir soru beklemişti. Genç erkeklerin yüzyıllar boyunca kızlara sordukları o soruyu. [sf 103]
Sonra birdenbire yüzünün ifadesi değişti, ciddileşti. Iris'in yanındaki masada duran küçük vazoya bakıyordu. İçinde grimsi yeşil yapraklı, eflatun çiçekli bir dal vardı. Biberiyeydi bu. Ya da diğer adıyla -Rosemary-.
Anthony usulca, 'Bu mevsimde nasıl çiçek açmış bu?' dedi.
Iris, 'Sonbaharda hava ılık olduğu zaman,' diye cevap verdi, 'Bir iki çiçek açar..'
Anthony çiçeği alarak bir an yanağına dayadı. Gözlerini yarı kapamıştı. Şimdi Rosemary'nin altın saçlarını, daima gülen koyu mavi gözlerini ve ihtiraslı kırmızı dudaklarını görüyordu..
Adeta sohbet eder gibi: 'Artık aramızda değil..' diye mırıldandı.
'Kimden bahsediyorsun?'
'Kimden bahsettiğimi biliyorsun, sevgilim.. Rosemary.. Iris bence o senin tehlikede olduğunu biliyordu.' Dudaklarını güzel kokulu dala dokundurdu. Sonra da dalı pencereden dışarı attı. 'Güle güle, Rosemary.. Teşekkürler..'
Iris fısıldadı. 'Rosemary.. Anı demektir..' [sf 239]