Ah, bu küçük kitap! Alıntıları yazarken dayanamadım, yeniden okudum. Öyle naif, öyle güzel ki!
Muallim Nâci mahlasıyla tanıdığımız şair, yazar, öğretmen Ömer Efendi, bu kitapta Fatih-Kıztaşı'nda babası, annesi ve ağabeyiyle yaşadığı, küçük ama mutlu aile yuvasını, okulunu, arkadaşlarını, komşularını incelikle anlatıyor. Sekiz yaşına kadar olan sergüzeşti, babasının vefâtı ve dayısının yanına Varna’da taşınmaları ile nihâyete eriyor.
Dili modernleştirilmiş bu basım, kendisi de geleneksel Türk Edebiyâtı konusunda mutaassıp olmayan, sadeleşmeye ve yeniliğe açık bir tavırda yaşamış yazarı memnun eder miydi, bilemiyorum ama böyle kısaca tanıştıktan sonra onun kendi kelimelerini, asıl metni de okumak gerekir diye düşünüyorum.
Annem, daha fazla üzülerek beni kucakladı. İşte asıl o vakit ağlamaya başladım. Bir felâketzedeyi en fazla, kederini paylaşan ağlatır. [sf 5]
Terbiyeli bir İslâm ailesi içinde yetişmiş, güzel yaradılışlı bir adamın gönülden gelen hisleri nasıl olur? Babamın hisleri de işte öyledir. Kimseye fenâlık etmemiştir, fakat pek çok kimselere iyilik etmiştir. Doğruluk, mertlik kendisine babası Ahmet Ağa'dan mîras kalmıştır. Biraz öfkeli görünür lâkin yersiz öfkelenmez. Onda öfke uyandıran konular, mutlaka İslâm terbiyesine ve insâniyete yakışmayacak şeylerdir. Yüreği aile sevgisiyle dolu olmakla beraber hiçbir vakit şımartıcı muâmelede bulunmadığından, ev halkı heybetinin etkisi altında bulunur. Bu etki, dövüp sövmek gibi bazı sebeplerle ortaya çıkmamıştır. Kendisinin tavrından doğal bir şekilde meydana gelmiştir. Dünyada kimseye muhtaç olmamak kadar mutluluk olamayacağına inandığından işleriyle meşgul olmayı pek sever. [sf 7]
Pirinç, yağ gibi şeyleri daima toptan satın alır. Hatta komşulardan bazılarının dikkatini çekmemek için bunları eve akşamdan sonra getirtir. (...)
Ne boş işlerle uğraşır ne de uğraşanları sever. Zamanını yararlı işlere harcamak ister. Geceleri lüzum olmadıkça bir yere gitmek âdeti değildir. Bununla beraber bir yerde yangın olsa, o tarafta tanıdığı varsa, mesafe ne kadar uzak olursa olsun derhal giyinir çıkar. İmdada koşar. Bu hareket, yiğitler arasında öteden beri adetmiş. [sf 8]
Bu hatıraları niçin yazdığımı sorsalar belki de hiçbir cevap vermeye lüzum görmem. Arzu ettim, yazdım. Diyelim ki bu da bir nevi çocukluktur. [sf 39]
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Burası sukûnetin hakim olduğu, tenha bir kütüphane. İçinden geçenleri fısılda ki orada olduğunu bileyim.