MURDER ON THE ORİENT EXPRESS [1974]
{Doğu Ekspresinde Cinayet}
Okuyucunun zihninde çektiği film, hiçbir zaman perdede görünenle örtüşmez.
Bunu bile bile izlemeye başladım Agatha Christie'nin meşhur kitabından
filme alınmış Doğu Ekspresinde Cinayet'i.
Tahmin ettiğim kadar büyük bir hayalkırıklığına uğramadım
ama kitabı birkaç yerde, ufak da olsa değiştirdikleri için sinir oldum.
Gerçi Agatha Teyze'miz senaryoyu onayladıktan sonra
bu konuda bize bir şey demek düşmez diyerek filme dönelim.
***
Doğu Ekpresinde Cinayet, inanılmaz bir oyuncu kadrosuna sahip,
enteresan bir film aslında. Küçük görünen rollerde bile
sağlam oyuncular rol almış ve birebir sahneleri bu açıdan mükemmel hale getirmiş.
Kontes Andrenyi rolünde Jacqueline Bisset, seyircinin başını döndürecek derecede güzel,
tasviri yapılan badem şekli gözlerdeki büyülü bakışların ve zerafetin ete kemiğe bürünmüş haliydi.
{Filmde giydiği nefis kostümlerden birini yazının altında görebilirsiniz.}
Ingrid Bergman, koyun tavırlı misyoner kadın kılığında
öyle göz alıcı, öyle sahiciydi ki, onun bulunduğu sahneler bitsin istemedim izlerken.
Hele o tuhaf aksanı yapış şekli, çatpat ingilizcesi gerçekten görülmeye değerdi.
Sean Connery, Anthony Perkins, Vanessa Redgrave ve ismini sayamadığım
daha birçok müthiş oyuncular..
Elbette ki baş kahraman, sevgili Hercule Poirot'yu canlandıran
Albert Finney de gayet iyiydi. Kedi gibi yemyeşil gözleri,
özenle kıvrılmış bıyığı, yumurta biçimindeki kafasıyla
Hercule'e büyük ölçüde uygundu.
Yalnız biraz fazla kasılmış bir hali vardı ki
bana Charlie Chaplin yahut Lorel ile Hardy
filmlerindeki karakterleri anımsattı.
***
Film, hareketli gazete kupürleri diyebileceğimiz, bize geçmişe dair bilgi veren
sahnelerle açılıyor. Trende işlenecek cinayetin sebebi burada açıklanıyor ki,
bu normalde kitabın orta kısımlarında geçmekte.
Bu anlatımın ardından İstanbul Boğazı'nı vapurla geçen Hercule Poirot'yu görüyoruz.
Ünlü dedektif, filmde adı geçmeyen Beyoğlu Pera Palas otelinde
bir gece konakladıktan sonra Sirkeci Gar'ından Doğu Ekpresi'ne binecek.
Burada otelin yemeklerinden şikayetle başlayan Türk'lere hakaret silsilesine
bir anlam veremedim açıkçası. Daha sonra peronda dilenci ve yılışık satıcılardan
oluşan bir grup yolcuları taciz ediyor. Filmin sonlarına doğru,
Prenses Dragomiroff bir tanıdığının kızından bahsederken açıkça
"Kaba saba bir Türk'le evlenmişti." cümlesini de kurunca tavır kesinleşmiş oldu.
Yönetmenin bu anlamda taraflı bir tutumu vardı ki, tuhaftı.
Bu aşağılamaların haricinde, istasyon sahnelerinde başka amatörlükler de vardı.
Arabistan kıyafetleri giymiş birkaç adam ve kadından müteşekkil bir topluluk
komik bir şekilde önce sol tarafa, birkaç kare sonra görünüp
aynı şekilde sağa doğru gidiyorlardı ki, ayarlı oldukları birkaç kilometre öteden anlaşılıyordu.
Sanki biri kurup bırakmıştı onları oraya, öyle iğreti görünüyorlardı :)
Perondaki tüm bu karışıklıklardan sonra
Doğu Ekspresi içlerinde ünlü Hercule Poirot'nun da olduğu
tüm yolcularını alıp hareket ediyor ve yolculukla birlikte
asıl hikaye de başlamış oluyor böylece.
Trende ilk gece akşam yemeği yendikten sonra
sevimli dedektifimizin yatma hazırlıklarını yapması görülmeye değer.
Saçlarına düzenli tutucu, özel bir file geçiriyor,
bıyıklarını ayrıca bir bandajla korumaya alıyor, ellerine kremini sürüp,
eldivenlerini taktıktan sonra yatıyor.
Ama gece boyunca çalan kompartıman zilleri,
yolcuların istekleri, bağırmaları, kabusları yüzünden uzunca bir süre uyuyamıyor kendileri.
Ertesi sabah uyandıklarında, Hercule'ün birkaç kompartıman ötesinde
meydan okurcasına bir cinayet işlenmiş,
zengin ve yaşlı bir adam olan Ratchett 12 yerinden bıçaklanarak öldürülmüştür.
Bu sırada tren Yugoslavya'da seyrederken, kar yüzünden yolun tıkanmasıyla
durmak zorunda kalmıştır. Yardım gelip yol açılana kadar Poirot,
tren şefi arkadaşının ricasını kabul ederek soruşturmaya başlar,
tüm yolcularla ve vagon personeliyle konuşur, cinayeti çözer.
Herkesi yemekli vagonda bir araya toplayıp çözümü anlattığı
son bölümdeki geri dönüşlerden birinde, Ratchett'a ait bir bayılma sahnesi vardı.
Bir insan ancak bu kadar dramatik bir şekilde yatağa düşer herhalde,
şimdiye kadar bundan daha teatral bir jest görmedim desem yeridir,
içimden bir hayli güldüm o kısma.
***
Nihayetinde, Polisiyenin Kraliçesi'ni okumuş olun veya olmayın
bu filmden keyif almanız mümkün.
Özellikle 70'lerin atmosferinden hoşlanıyorsanız
Doğu Ekspresinde Cinayet'i mutlaka izleyin diyorum.
{Bu yazı 29.04.2010 tarihinde www.sivrisinema.com adresinde yayınlanmıştır.}
Filmi beğenmemiştim. Bir kere Poirot düşüncelerimdeki Poirot değildi. David Suchet daha çok yakışıyor bence karaktere. Sanırım en sevdiğim Agatha kitabı olması yüzünden bu filmi kitaba asla yakıştıramadım.
YanıtlaSilNil'de Ölüm'ü izledikten sonra bu film hakkındaki fikrim bir parça değişti doğrusu. Poirot burda çok kasıntıydı.
YanıtlaSil