Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
Basım Yılı: 2013
Sayfa Sayısı: 430
Ciddi bir heves ve heyecanla Proust Okumaları'mızı planlamıştık sevgili arkadaşım thalassapolis'le fakat, okumak için yoğunlaşmamın mümkün olmadığı bir döneme denk gelmişti maalesef. Bu sebeple birkaç cilt yerine sadece ilk cildi okuyabilmiştim.
Üç bölümden oluşan ilk kitapta, çaya batırılmış bir madlen kurabiyesi tadıyla geçmişi hatırlayan Proust, çocukluğuna dair görüntüleri anlatmaya başlıyor. Tamamen ayrı bir roman olarak da değerlendirilebilen ikinci bölümde aile dostları Swann isimli beyefendinin yaşadığı çalkantılı bir aşk hikayesi var. Son bölüme geldiğimizde tekrar Proust'nun hayatına, ilk gençliğine dönüyoruz, Swann'ın kızı Gilberte'e karşı hissettiği ilk heyecanlar ve paylaştıkları oyun arkadaşlığı ile kitap tamamlanıyor.
Proust'nun yazdıklarında, anlatış biçiminde asla yadsınamayacak bir edebi lezzet bulduğumu söyleyebilirim. Ufak veya önemsiz gibi görünen bir ayrıntıyı sayfalarca -anlamsızlaştırmadan- yazabilecek kadar kalemi kuvvetli bir yazar. Onun yazım tarzı, bazen iyi bazen kötü yönde kullanılan 'edebiyat yapmak' tabirinin içini dolduruyor, iyi anlamda.
Kayıp Zamanın İzinde külliyatına ait ilk kitap Swann'ların Tarafı, Proust'ya dair bir fikir veriyor elbette ama serinin
devamını(diğer 6 kitabı) okumadan yazar hakkında tam bir değerlendirme
yapmak mümkün değil diye düşünüyorum.
İçinde kek kırıntıları bulunan çay damağıma değdiği anda irkilerek, içimde olup biten olağanüstü şeye dikkat kesildim. Sebebi hakkında en ufak bir fikre bile sahip olmadığım, harikulade bir haz benliğimi sarıp soyutlamıştı. Bir anda hayatın dertlerini önemsiz, felaketlerini zararsız, kısalığını boş kılmış, aşkla aynı yöntemi izleyerek, benliğimi değerli bir özle doldurmuştu; daha doğrusu bu öz benliğimde değildi, benliğimin ta kendisiydi. [sf 49]
Ne var ki, uzak bir geçmişten geriye hiçbir şey kalmadığında, insanlar
öldükten, nesneler yok olduktan sonra, bir tek, onlardan daha kırılgan,
ama daha uzun ömürlü, daha maddeden yoksun, daha sürekli, daha sadık
olan koku ve tat, daha çok uzun bir süre, ruhlar gibi, diğer her şeyin
yıkıntısı üzerinde hatırlamaya, beklemeye, ummaya, neredeyse elle
tutulamayan damlacıklarının üstünde, bükülmeden, hatıranın devasa
yapışını taşımaya devam ederler. [sf 52]
Legrandin snop olduğunu, hiç değilse kendiliğinden, bilemezdi, çünkü
gerçekten bilebildiğimiz tutkular, başkalarının tutkularıdır ancak;
kendi tutkularımızı ise başkalarından öğrenmişizdir. [sf 130]
"Her yerde olduğu gibi orada da, hem herkesi tanırım, hem kimseyi tanımam," diye cevap verdi, öyle kolay kolay teslim olmayan Legrandin; "nesneleri çok iyi, insanları pek az tanırım. Ama orada nesneler bile birer insana, az bulunur, hassas bir mizaca sahip, hayatın hayal kırıklığına uğrattığı insanlara benzerler. Bazen bu, falezde karşınıza çıkan küçük bir şatodur: Gökyüzünde yükselen altın ayın, alacalı suları yararak sahile dönmekte olan teknelerin direklerine kendi flamasını çektiği, kendi renkleriyle boyadığı, pembeliğini hâlâ koruyan akşamla kederini paylaşmak üzere yolun kenarında durur; bazen de tek başına, çirkince, çekingen ama hayalperest, ölümsüz bir mutluluk ve hayal kırıklığı sırrını bütün gözlerden gizleyen basit bir evdir. [sf 134]
Eskiden bildiğimiz yerler, kendilerini kolaylık olsun diye
yerleştirdiğimiz mekanlar alemine ait değildirler sadece. O zamanlar ki
hayatımızı oluşturan, birbirine bitişik izlenimlerin ince bir
dilimleridirler; belirli bir görüntünün hatırası, belirli bir anın
özleminden ibarettir ve evler, yollar, caddeler de, heyhat, seneler gibi
uçup giderler. [sf 430]
Bibliocum seri uzun bir süredir kitapligimda okunmayi bekliyor, geçen sene kafamın karışık oldugu bir dönem 15-20 sayfa okuyup bırakmıştım, çok sarmamisti ama bu yazinla tekrar deneyebilirim:)
YanıtlaSilGerçekten sabır ve odaklanma isteyen bir yazar, Proust. Öylesine karıştırmak, okumak mümkün değil.
Silİyi okumalar diliyorum, Eren'cim. :)