LA TİGRE E LA NEVE aka. "THE TİGER AND THE SNOW" [2005]
{Kar ve Kaplan}
"Aşk.. Kar kadar saf, kaplan gibi vahşi ve acımasız olan o duygu.." diyor Roberto Benigni, bu harikulade filminin temelinde yatanı anlatırken. Yaptığı öyle bir film ki, seyircisini hem güldüren, hem de içini ince ince sızlatan cinsten. Bir hikaye ancak bu kadar nahif, böylesine hoş olabilir dedirtiyor. Nefes kesici güzellikte bir şeyle ilk kez karşılaştığımda, derhal bitişini veya kayboluşunu düşünmek adetinde olan beni, "Kar ve Kaplan"ı izlerken de bu tanıdık duygu sardı. Hiç bitsin istemedim. Filmi defalarca izleyebilirim elbette ama ilk göz ağrısı başka.
Roma'da başlayan öykümüzün kahramanı Attilio, üniversitede şiir eğitmenliği yapan sevimli, biraz dağınık, dalgın bir adam ve yine edebiyat üzerine çalışan Vittoria'ya her gece rüyasında onunla evlendiğini görecek kadar aşık. Vittoria ise bu deli dolu aşka karşılık vermeyerek "imkansız" damgasını vuran, ciddi bir kadın.
Roberto Benigni'nin gerçek hayattaki karısı Nicoletta Braschi, ağırbaşlı ve mantığıyla hareket eden Vittoria rolüne çok yakışmış. İtalyan sanatçının meşhur "Hayat Güzeldir" filminde olduğu gibi, bu filmde de karı-koca birlikte çok uyumlu görünüyorlar.
Attilio'nun "Kar ve Kaplan" adındaki kitabı basıldığı ve çok beğenildiği sıralarda, Vittoria da Paris'te yaşayan Irak'lı bir şairin (Fuad rolünde Jean Reno) biyografisini hazırlamaktadır. Savaş başlamadan ülkesine dönmek isteyen Fuad'la birlikte Amerika'nın işgali altındaki Irak'a gider ve oradaki saldırılarda başından yaralanır, komaya girer..
"Sevdiği kadının ölümü tüm dünyanın ölümü demektir." Attilio için.. Vittoria'nın ölümün eşiğinde olduğunu haber alır almaz onun yanına gitmek için yola çıkar. Bu gözüpek adamın aşkını hayata döndürebilmek için yaptıkları ile devam eden film sürpriz bir şekilde nihayet buluyor.
Şiirden bahis açıldığında akan sular durur bende. Biraz "Ölü Ozanlar Derneği"ndeki o heyecan dolu ders sahnesini anımsatsa da Attilio'nun verdiği şiir dersi nefisti. Ya, kızlarına şairliği anlatırken kullandığı tabir nasıl bir anlatım güzelliğiydi öyle? "Kalpleri titrediğinde başka insanların da kalplerini titretebilen insanlar olmalı.."
Roma'da, geceyarısı evine giren yarasayla nazik bir şekilde konuşarak onu dışarı çıkmaya ikna eden sıradışı kahramanımız, filmin ilerleyen bölümlerinde, Vittoria'nın hastalığına ilaç bulmak için Bağdat'ın dışına çıkınca bir çadırın yanına çökmüş iki deve görüyor. Develerden birine binerek daha hızlı yol almak isteyen Attilio'nun onlarla sohbeti hayli komikti. Yine hastanede, bir seyyar satıcıdan aldığı berber koltuğuna uyumak için yerleşirken Vittoria'ya söylediği cümle beni çok güldürdü.
İçerdiği mantıksal kopukluklara, kurgusal hatalara ve suya sabuna dokunmayan savaş anlatımına inat, Roberto Benigni'nin dilinden bu muazzam sinemasalı izlerken, büyüsüne kapılıp gitmemek için, insanın taştan bir kalbi olması gerek. "Kar ve Kaplan" gerçeği ve düşü kesin çizgilerle ayırt edebilenler için mutlaka izlenmesi gereken, eşsiz bir film.
{Bu yazı 14.05.2010 tarihinde www.sivrisinema.com adresinde yayınlanmıştır.}
"Aşk.. Kar kadar saf, kaplan gibi vahşi ve acımasız olan o duygu.." diyor Roberto Benigni, bu harikulade filminin temelinde yatanı anlatırken. Yaptığı öyle bir film ki, seyircisini hem güldüren, hem de içini ince ince sızlatan cinsten. Bir hikaye ancak bu kadar nahif, böylesine hoş olabilir dedirtiyor. Nefes kesici güzellikte bir şeyle ilk kez karşılaştığımda, derhal bitişini veya kayboluşunu düşünmek adetinde olan beni, "Kar ve Kaplan"ı izlerken de bu tanıdık duygu sardı. Hiç bitsin istemedim. Filmi defalarca izleyebilirim elbette ama ilk göz ağrısı başka.
Roma'da başlayan öykümüzün kahramanı Attilio, üniversitede şiir eğitmenliği yapan sevimli, biraz dağınık, dalgın bir adam ve yine edebiyat üzerine çalışan Vittoria'ya her gece rüyasında onunla evlendiğini görecek kadar aşık. Vittoria ise bu deli dolu aşka karşılık vermeyerek "imkansız" damgasını vuran, ciddi bir kadın.
Roberto Benigni'nin gerçek hayattaki karısı Nicoletta Braschi, ağırbaşlı ve mantığıyla hareket eden Vittoria rolüne çok yakışmış. İtalyan sanatçının meşhur "Hayat Güzeldir" filminde olduğu gibi, bu filmde de karı-koca birlikte çok uyumlu görünüyorlar.
Attilio'nun "Kar ve Kaplan" adındaki kitabı basıldığı ve çok beğenildiği sıralarda, Vittoria da Paris'te yaşayan Irak'lı bir şairin (Fuad rolünde Jean Reno) biyografisini hazırlamaktadır. Savaş başlamadan ülkesine dönmek isteyen Fuad'la birlikte Amerika'nın işgali altındaki Irak'a gider ve oradaki saldırılarda başından yaralanır, komaya girer..
"Sevdiği kadının ölümü tüm dünyanın ölümü demektir." Attilio için.. Vittoria'nın ölümün eşiğinde olduğunu haber alır almaz onun yanına gitmek için yola çıkar. Bu gözüpek adamın aşkını hayata döndürebilmek için yaptıkları ile devam eden film sürpriz bir şekilde nihayet buluyor.
Şiirden bahis açıldığında akan sular durur bende. Biraz "Ölü Ozanlar Derneği"ndeki o heyecan dolu ders sahnesini anımsatsa da Attilio'nun verdiği şiir dersi nefisti. Ya, kızlarına şairliği anlatırken kullandığı tabir nasıl bir anlatım güzelliğiydi öyle? "Kalpleri titrediğinde başka insanların da kalplerini titretebilen insanlar olmalı.."
Roma'da, geceyarısı evine giren yarasayla nazik bir şekilde konuşarak onu dışarı çıkmaya ikna eden sıradışı kahramanımız, filmin ilerleyen bölümlerinde, Vittoria'nın hastalığına ilaç bulmak için Bağdat'ın dışına çıkınca bir çadırın yanına çökmüş iki deve görüyor. Develerden birine binerek daha hızlı yol almak isteyen Attilio'nun onlarla sohbeti hayli komikti. Yine hastanede, bir seyyar satıcıdan aldığı berber koltuğuna uyumak için yerleşirken Vittoria'ya söylediği cümle beni çok güldürdü.
İçerdiği mantıksal kopukluklara, kurgusal hatalara ve suya sabuna dokunmayan savaş anlatımına inat, Roberto Benigni'nin dilinden bu muazzam sinemasalı izlerken, büyüsüne kapılıp gitmemek için, insanın taştan bir kalbi olması gerek. "Kar ve Kaplan" gerçeği ve düşü kesin çizgilerle ayırt edebilenler için mutlaka izlenmesi gereken, eşsiz bir film.
{Bu yazı 14.05.2010 tarihinde www.sivrisinema.com adresinde yayınlanmıştır.}
Fuad'ın,kendini astığı an hissettiğim şok eden acıyı yumuşakça,yavaş yavaş çözen o bahçenin,eşşiz güzel görünüşü ve dinginliği eşliğinde konuşan sesi...
YanıtlaSilÖlüme böylesi kabullenmiş ve huzurlu bir geçiş duasını ettirmişti...
O kadar çok gözümün önüne geldi ki o sahne sonraları.İmgelemimde ne kaldı bilmiyorum burnum sızlayıp gözlerim doluyor.Sadece çiçekleri hatırlıyorum oysa...
:)
Haaala daha tekrar izleyebilmiş değilim.
Şiirsel anlatımdan zevk alabilmek için duygu eşiğinin yüksek olması ciddi bir ayrıcalık.. O intihar sahnesi için ne anlamı vardı ki, çok saçmaydı diyenler var bir de..
YanıtlaSilHadi canım :)
YanıtlaSilAma bazen birşeyin gerçekte anlamını bulması için insanın ancak bazen böyle keskin dönüşlere ihtiyaç duymasından mütevellit bir intihar o.
Belki ölümünün intiharla olması onursuz gelmiştir ya da yakıştırılmamıştır belki de aslında o "Harakiri" ye benzer bir ölüm seçerek onurlandığını düşündürten eylem,üst-akla çok arabesk gelmiştir.
Eleştiri için başka bahane bulamadım.
Fuad'ı koruyorum ya ahah :)
Vatanına dönüşü halkına yardım için değil miydi, ölerek mi yanlarında oldu onların diyorlar, ama bence de film içinde bir bütünlüğü vardı o sahnenin. Bu bir masal sonuçta, o kısım da gayet şiirseldi.
YanıtlaSilFilmde beni en çok vay be dedirten şey adamın şair gibi konuşması idi. Tamam edebiyatçıdır zaten edebi konuşabilir diyenler olabilir. İşte öyle bir şey olursa kendimi örnek gösteririm. Bir edebiyatçı olarak öldürseniz böyle güzel cümleler kuramam. Çoğu yerde filmi dondurup not kağıdı aradım. Şairlerle ilgili söylediğini siz alıntılamışsınız zaten :)
YanıtlaSilKısacası izlenilesi bir film.
Klavyene sağlık =)
Teşekkür ederim, bilhassa edebi açıdan beni çok heyecanlandıran, nefis bir filmdi. Ruhunun şiirini sözcüklere dökmek herkese nasip olmuyor elbette. Bu bir ayrıcalık.. :)
YanıtlaSil