Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları
Basım Yılı: 2012
Sayfa Sayısı: 288
Rüya Sakinleri'nden sonra Iris Murdoch'un diğer kitaplarını da okumak istemiştim, sonrasında sevgili arkadaşım Thalassapolis'le bir okuma yaptık ve böylece yazarın dört romanıyla daha tanışma fırsatım oldu. Düzenli bir şekilde peşpeşe okumak ayrıca hoşuma gittiği için, okumalarımızın bu yanını da çok seviyorum.
Eski zamanlarda birkaç başarılı kitap da yazmış olan Jake Donaghue, ikinci sınıf kitaplara çevirmenlik yaparak Londra'da yaşamaktadır. Geçmişte derin bir dostluk hissiyle bağlanıp değer verdiği Hugo'yu ve aşık olduğu kadın; Anna'yı hatırlayarak onlar ile geçirdiği zamanları çok fazla düşünmeye başladığında, aslında tamamen hayatından kaybolup gitmediklerini anlar ve şehirdeki ortak tanıdıkları vasıtasıyla bu iki kişinin peşine düşer. Kitap Jake'in bu arayışlarını anlatırken, yakın ilişki içerisinde olduğu süreler içinde, insanları kendi hayal dünyasında şekillendirerek onlara kılıflar giydirmesinin aslında onları gerçekten tanımasına engel olan bir ağ gibi herşeyi kapladığını da söylemektedir.
Iris Murdoch, ilerleyen yaşlarında yaptığı bir röportajında, en beğendiği kitabı olarak Ağ'ı salık vermişse de kitabı bir çeşit romantikliğe kapılarak seçmiş gibi geldi bana. İlk kitap, ilk kurşun, ilk heyecan gibi etkiler dolayısıyla böyle söylemiş olabilir.
Ağ, yazarın okuduğum beş kitabı içerisinde bana en muğlak, en sıkıcı görüneni oldu. Neredeyse koca bir bölüm süren, 'bir köpeği kaçırmak' sahnesi gibi absürt aksiyonlarını da maalesef beğenemedim.
İncelikli, dolambaçlı kişiler her zaman çok şey gördükleri için asla
net yanıtlar veremezler. Benim sorunum, her zaman, "veçhe"lerin
çeşitliliği olmuştur. [sf 12]
Tatlı bir mırıltı duyuluyordu, bu belki radyoydu belki de benim dilimi çözmek için Bayan Tinckham'ın okuduğu bir büyü sözü, nadide bir balığı ucu ucuna yakalamış olan ince bir olta telinin usulca kurulmasını andırır bir ses. [sf 22]
Konuştuğum sürece, şimdi bile, düşüncemi tam olarak belirteceğim yerde
seni etkileyecek, senden tepki alacak şeyler söylüyorum. Bizim aramızda
bile bu böyle; birbirini aldatmak için daha güçlü nedenleri olan iki
kişi arasında daha da beterdir elbet. Aslını ararsan bizler buna öyle
alışığız ki doğru dürüst farkına bile varmıyoruz. Dilin tümü, yalanlar
üretmekte kullanılan bir makinedir. [sf 71]
Kendi yazdıklarını aradan bir süre geçtikten sonra yeniden okumak
kişiye her zaman tuhaf bir duygu verir. Çünkü insan hemen her seferinde, mutlaka
etkilenir. Bu değişik metnin sayfalarını çevirdikçe bana öyle geldi ki yazıldığı
anla arama giren yıllar kitaba garip bir bağımsızlık kazandırmıştı. Çok eskiden, çocukluğundan tanıdığımız birini yetişkin olarak yeniden görmeye
benziyordu. Eskisinden daha çok beğendiğim için değil, ama şimdi kitap artık bir
biçimde tek başına ayakta durmaktaydı; en sonunda artık onunla banşabilirmişim gibi
bir düşünce aklımdan geçti. Rastgele bir sayfayı açıp okumaya başladım. [sf 94]
Ben kalabalıklardan korkarım; oradan kurtulmak istiyordum, ama şimdi
kıpırdamanın yolu yoktu. Kendimi yatıştırıp havai fişekleri seyre
daldım. Nefis bir gösteriydi doğrusu. Fişekler kimi zaman teker teker,
kimi zamansa toplu halde havaya fırlıyordu. Kimileri kulakları sağır
edici bir çatırtıyla patlayıp minik altın yıldızlardan bir yağmur
yağdırıyor, kimi hafif bir iç çekişiyle patlayarak havada hemen hemen
kıpırtısız duran iri, renkli ışıklardan oluşma çiçekler gibi açılıyor,
sonra iyice yavaştan, sönüp gidiyordu. Derken beş, altı fişek birden
havaya fırlayınca bir an için gökyüzüne bir uçtan bir uca altın tozu ve
kopmuş çiçekler saçılıyordu, bir çocuk odasının halısı üstündeki kaos
misali. Boynum tutulmaya başlamıştı. Ensemi hafifçe ovuşturarak başımı
her zamanki açısına getirdim, gözlerimi kalabalığın üzerinde şöyle bir
dolaştırdım. İşte tam o anda Anna’yı gördüm.[sf 217]
Gündüz uyuyanlar için özel kabuslar vardır; kısa, huzursuz uyku
dakikalarına giriveren küçük, tedirgin rüyalar ki zihnin yüzeyine çıkar
çıkmaz uyanıklık karabasanlarının ürküsüne karışır. Bu uyanışlar
böyledir işte, mezarda uyanmak gibi: Yumruklarınız sıkılı, kaskatı
uzanmış durumda gözlerinizi açar, bir acının sesini yükseltmesini
beklersiniz; ama o, göğsünüzün üstüne soluğunuzu tıkayarak tüm
ağırlığıyla abanmasına karşın, uzun süre hiç ses etmez. [sf 225]
Kimi durumların dolaşığı çözülemez. Tek çıkar yol bırakıp gitmektir. Jake, senin
sorunun şu ki her şeyi duygusal yönden anlamak istiyorsun. Olmaz bu.
Öteye beriye çarparak da olsa yola devam etmek gerek. Gerçek, öteye
beriye çarpa çarpa yola devam etmekte yatar. [sf 259]
Böylece yaşar gideriz; zamanın sürekli ölümüyle haşır neşir bir ruh;
yitik anlamlarla, yeniden yakalanamayan anlarla, anımsanmayan yüzlerle
haşır neşir, ta ki en son darbe bütün bu an'larımızı sona erdirinceye ve
o ruhu, çıkıp geldiği boşluğa geri gönderinceye değin. [sf 277]
Yorumuna aynen katılıyorum Biblio'cum, yazarın en beğendiği kitabının Ağ olduğunu söylemesi konusunda da aynı fikirdeyim, serinin diğer yorumlarını merakla bekliyorum, sevgiler:)
YanıtlaSilÇok teşekkürler Eren'cim, inşallah sıra ile eklemeye çalışacağım :)
SilYorumlarınızı çok özlemişim. Hoşgeldiniz :)
YanıtlaSilInstagram'dan yazdığınız yorumla taslaklardan yazılara geçiş hızlandı açıkçası. Okuduklarımı bir yana ayırıp muhakkak Gece Kütüphanesi'ne yazacağım diyorum ama bir türlü sıra gelmiyor, istendiğini öğrenmekse gayretlendiriyor bir an önce ekleyebilmek için. Hoşbuldum, teşekkür ederim ♥
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil