Basım Yılı: 2013
Sayfa Sayısı: 314
Iris filmini izlediğimde, kocasının ünlü yazar hakkında söylediği bir söz ilgimi çekmişti. 'Onunla olmak, aynı anda birçok farklı kadınla birlikte yaşamak gibiydi, çok eğlenceli ve sürprizliydi.' mealinde bir şeyler..
Uzun zaman Iris Murdoch romanlarının nasıl olduklarını merak ettim, hangisini okuyacağıma bir türlü karar veremedim, tamam Rüya Sakinleri olsun dediğimde başka kitaplardan sıra gelmedi falan filan. O dönemde kitaplarının yeni basımı da yoktu. Hadi biraz daha bekleyeyim derken bir taraftan da onca merakın hayalkırıklığına dönüşmesinden korkuyordum fakat öyle olmadı.
Ölüme çok yaklaşmış, hasta yatağındaki yaşlı adam; Bruno'nun geçmiş ve şimdiye dair düşündükleri, etrafındaki insanların arasında olup bitenler romanın iskeletini oluşturuyor.
Bitmek üzere olan bir hayat çerçevesinde anlatılan roman, bu açıdan biraz boğucu geliyor kitabın başlarında ama ilerledikçe sadece geçmişe dair tortular değil, yeni çapraşık ilişkiler de söz konusu olduğundan bir parça daha rahatlıyor.
Ezeli konular; hayat-ölüm, aşk-nefret, çıkar-merhamet, tutku-tiksinti gibi kavramlar üzerinden felsefi çıkarımlarıyla derinleşen Rüya Sakinleri'nde, karakterlerin her biri incelikle şekillendirilmiş, gerçek insanlar gibi. Bruno'nun gelininin kardeşi Lisa ve hastabakıcısı Nigel kitaptaki favorilerim ama oğlu Miles, gelini Diana, eski gelini Parvati, müteveffa kızı Gwen, damadı Danby, hizmetçi Adelaide, Nigel'in kardeşi Will dahil tamamı nevi şahsına münhasır.
Kitabı Iris Murdoch külliyatı içinden sadece adı hoşuma gittiği için seçmiştim. Nasıl bir sırayla okunmalı, en meşhur kitabı hangisi gibi kaygılar olmadan böyle bir kitaba denk gelmek beni son derece memnun etti. Böyle beğenince, yazarın diğer kitaplarını da elbette okumak istiyorum, hatta peşpeşe okuyasım var ama ne zaman olur, kimbilir?
Geçmişin üzerinde durmak, genellikle insanın nasıl kazanmış olabileceğinin fantezisidir, kazanamamış olmasına içerlemedir. İşte bu içerlemeyi insan çoğu kez nedametle karıştırır. [sf 185]
'Bir insan başka insanları pek düşünmez. Onlara benzeyen, kendi amaçları için süsleyip püslediği fantazmaları düşünür. Miles'ın düşünceleri sana dokunamaz. Onun düşünceleri Miles hakkında. Bunu da anlayıp bağışlamalısın. Kendisinden memnun olacak, onun gülümsediğini göreceksin.'
'Peki ya ben?'
'Herkesin haykırdığı şey. Sakin ol. Bırak üstünden geçsinler. Kızgınlık ve nefreti gönder gitsin. [sf 247]
Miles şiir yazmaya başladı. Kolay yazıyordu. Koca parçalar, büyük karmaşık parçacıklar bütünleşip geliyordu. Etrafında imgeler yüzüyordu, çoklukları onu neredeyse kör ediyordu. Aşık olmakta bir kesinlik zarafeti vardı. Sanatta bir kesinlik zarafeti vardı ama çok nadirdi. Miles bunu ilk defa şiirde kendi sesini duyduğu zaman hissetmişti. Artık kendine alçakgönüllülükle şair demenin zamanının geldiğini düşündü. Yeterince uzun süre beklemiş ve inançla beklemeye çalışmıştı. Ama şimdi nasıl beklemesi gerekirdi, bunu bilmediğini ve girmesi gereken büyük hizmet için yaptığı bütün girişimlerin yanlış olduğunu düşünüyordu. Büyük öteki seyredip gülerken o, hayatın yüzeyini germiş, çekmiş, çizmişti. Şimdi onun işine yaramış olanı, gerçek dünya bariyerinin içine onu geçirmiş olanı Miles biliyordu, ama hayatının işi başladığı için bakışını çevirmişti. Daha derinde ve daha sakin olarak biliyordu ki çılgınlık onu terk ettiğinde -uzun süremezdi- işinin bütün aletleriyle baş başa kalacaktı. [sf 249]
Bu kitabı da senin yorumundan sonra, çok beğeneceğime eminim Bibliocum:)
YanıtlaSilİnşallah beğenirsin Eren'cim, edebi açıdan çıtası yüksek bir yazar, ben de Kara Prens ve Ağ'ı okumak istiyorum ama Sandık Odası'nda bekleyenler yüzünden bir süre Iris Murdoch'a dönemem sanırım.
SilSonunda okudum Biblio'cum yine sayende harika bir yazarla tanıştım, teşekkür ederim, çok güzeldi, sırada diğer kitapları var:)
YanıtlaSilYaşasın! Hemen geliyorum okumak için yazını :)
Sil