Yayın Evi: Deki Basım Yayım
Basım Yılı: 2007
Sayfa Sayısı: 101
Şu Şiir İşçiliği, Jorge Luis Borges'in 1967-1968 yıllarında Harvard Ünversitesi'nde şiir üzerine verdiği altı konferansın metinlerinden oluşuyor. Konuşmaların bant kayıtları kısa bir süre önce bulunmuş ve yazıya aktarılmış.
Poetika sohbetleri oldum olası ilgimi çekmiştir, Borges'in bu konuda anlattıklarını okumak ise gerçekten doyurucu bir edebi lezzet veriyor.
Örneğin, şiiri tanımlamak zorundaysam ve şiir hakkında kendimi oldukça şüpheli hissediyorsam, ondan çok emin değilsem, şöyle bir şey söylerim: 'Şiir, sanatsal biçimde birbirine örülen sözcükler aracılığıyla güzelin ifadesidir.' Bu tanım, bir sözlük ya da ders kitabı için yeterince iyi olabilir, ancak hepimiz bunun çok zayıf olduğunu hissederiz. Çok daha önemli bir şey var -bizi yalnızca şiir yazmayı denemeye değil, ayrıca ondan keyif almaya teşvik edebilen bir şey. Şiirin ne olduğunu bilmemizdir bu. Çok iyi biliyoruz ki, şiiri başka sözcüklerle tanımlayamayız, tıpkı kahvenin tadını, kırmızı ya da sarı rengini, ya da öfkenin, aşkın, nefretin, gündoğumunun, günbatımının ya da ülkemize duyduğumuz sevginin anlamını tanımlayamadığımız gibi. Bu şeyler, içimizde o kadar derindir ki, yalnızca paylaştığımız o ortak simgelerle ifade edilebilirler. Öyleyse neden başka sözcüklere gereksinim duyarız? [sf 22]
Çok tuhaf metaforlar buluruz (geçen sefer bunları alıntılamayı nasıl unutabildim!)-örneğin 'sert ayışığı gibi mermer, ateş gibi altın,' burada mermer ve altın çok daha temel olan iki şeye benzetiliyor. Ayışığına ve ateşe benzetiliyorlar -ateşin kendisine değil, büyülü donmuş bir ateşe. [sf 46]
Yani, pek çok insanın olduğu gibi benim de başımdan birçok şey geçti. Pek çok şeyden keyif aldım -yüzmekten, yazmaktan, gündoğumunu ya da günbatımını seyretmekten, âşık olmaktan vb. Ama her nasılsa yaşamımın ana olgusu, sözcüklerin varoluşu ve bu sözcükleri şiirle örme olanağıdır. Başlangıçta tabii ki yalnızca bir okurdum. Yine de bir okurun mutluluğunun bir yazarın mutluluğunu aştığını düşünüyorum, çünkü okurun sıkıntı, kaygı duymasına gerek yok: O yalnızca mutluluğun peşindedir. Mutluluk da, bir okur iseniz eğer, olağandır. Bu yüzden edebi ürünlerimden söz etmeye geçmeden önce, benim için önemli olan kitaplar hakkında birkaç söz söylemek istiyorum. Her liste gibi bu listenin de noksanlarla dolu olduğunu biliyorum. Aslında bir liste hazırlamanın tehlikesi, noksanların göze çarpması ve insanlar sizin duyarsız olduğunuzu düşünmesidir. [sf 81]
Neden bir roman yazmadığım soruluyor bana. Tembellik elbette ilk açıklama. Ama başka bir açıklama daha var. Hiçbir zaman belirli bir yorgunluk duymadan roman okumadım. Romanlar doldurmalar içerir, doldurmanın romanın temel parçası olduğunu düşünüyorum, bildiğim kadarıyla. Ancak birçok kısa öyküyü tekrar tekrar okudum. Şunu anladım ki, örneğin Henry James ya da Rudyard Kipling'in kısa öyküsünde, gerçekten de uzun bir romanda bulabileceğiniz kadar çok karmaşıklığı daha zevkli bir tarzda bulursunuz. [sf 92]
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Burası sukûnetin hakim olduğu, tenha bir kütüphane. İçinden geçenleri fısılda ki orada olduğunu bileyim.