12 Mayıs 2016 Perşembe

YÜZÜNDE BİR YER Sema Kaygusuz

Yayın Evi: Doğan Kitap
Basım Yılı: Kasım 2012
Sayfa Sayısı: 171

Karaduygun'dan sonra Sema Kaygusuz'un okuduğum ikinci kitabı. İmgeler, efsanevi karakterler, masal gibi anlatımlarla dolu olmasına rağmen, kolay okunan, dili ahenkli bir roman.

Roman karakterinin, tüm ailesini kaybettikten sonra Dersim'den Samsun'a göç eden babaannesi Bese, onun özellikle Hızır aleyhisselam ve incir öğeleriyle yoğrulan hikayesi.

Sema Kaygusuz, romanın önsözünde ve röportajlarında kendi köklerinin yazdığı kitaba nasıl yansıdığını uzun uzun anlatmış. Yüzünde Bir Yer için yazar 'Bildiğim bir ağrıyı yazdım.' diyor. Yerinde bir tanım diye düşünüyorum.

Kadim hikâyelerin böyle bir etkisi vardır işte. Yaşanmış ve yaşanacak olanı köklendirirler. Geçip gitmekte olan şu saniye genişleyerek devasa bir küreye dönüşür. Art arda dizilen cümlelerle kalıba kesilen zamanın nabzı hikâyeler sayesinde duyulmaya başlar. Hikâye anlatmak şekil çıkarmaktır zamandan. Bir bakıma yolundan döndürmektir birisini, bir bakıma susturmak… Dinlemek için susmak zorunda kalır, sözcüklerin gitgide büyüdüğü başka bir uzama, Eliha’nın zamanına fırlatılırsın.  [sf 33]
 

Seni fark ettiği an geniş bir gülümseme kaplıyor yüzünü. Sadece ağzıyla değil, burnuyla, alnıyla, yük çeken omuzlarıyla beraber, bütün mahalleye yayılan bir arzuyla gülümsüyor. Güzel bir ülkeye bakıyor sanki. Gözlerinde pırıltılı bir sadakat. Bu kusursuz an gelip geçtiğinde iyileşmeyecek bir yara açılıyor içinde. Elinde fotoğraf makinesi, nereye gidersen git bu gülüşü asla yakalayamayacağını henüz bilmiyorsun. [sf 89] 

Bir marangoza rasladım, işini yapan adamın  gövdesinden yayılan buğuyu görebiliyordum.Tüm varlığıyla ağaca yoğunlaşmıştı, düşünceden ve kaygıdan arık  göz kamaştırıcı bir bütünlükle, kirpiklerini dahi kıpırdatmıyordu. Sadece ve sadece eyleyen bir adam olarak, başına ve vücuduna biriken ağaç tozlarıyla kirazın ta kendisi oluyordu, sadece eyleyen biri oluyordum bende. [sf.164]

3 Mayıs 2016 Salı

ALTINCI PARMAK Muhittin Şimşek

Yayın Evi: Alfa Kitap
Basım Yılı: 2015
Sayfa Sayısı: 309

Yazmak ve yazıya ait, bir şekilde bağlantılı herşey daima ilgimi çekmiştir ama böyle bir kitabın varlığından haberdar değildim, tâ ki adıma imzalatılıp hediye edilene kadar.

Kişisel olarak tanışıp birşeyler paylaşmamışsam, bir kitabın imzalı olması bilinen anlamda bir şey ifade etmiyor benim için, hatta bir defasında fuarda birkaç kitabını aldığım yazarın standın arkasında oturduğunu gördüğüm halde imzalatmak hiç aklıma gelmemişti. Biraz tuhafım bu konularda ama -imzalı ya da imzasız- bu kitapla tanıştığıma sevindim.

Altıncı Parmak, kalem ve kaleme dair konular üzerinden bölümlerle, yazarın hem hatıralarını ve tutkusunu anlattığı, hem de bilgiler verdiği bir kitap. Kamış kalem, kurşun kalem, tükenmez, dolma kalemin ucu, mürekkep, kalemdan, mıstar, silgi, kağıt ve kalem tabirleri gibi aynı merkeze bağlı bölümlerden oluşuyor. 

Hat sanatıyla altı sene kadar ilgilenmenin getirisi olarak yazılan bir çok maddeye aşina olmak mutlu etti beni okurken. Sadece çok fazla detay söz konusu olduğu için, bazı konular genel bilgiden ibaret kalmış, bunların bir kısmı da pratikte yapıldığında derinlemesine anlaşılabilecek ve anlatılabilecek şeyler. Biraz da aynı sohbetlerin tekrarları var bazı yerlerde.

Bana öyle bir his verdi ki, aynı kişi sanki hem aynı gazeteye hem de farklı dergilere yazılar yazmış aynı minval üzere. Bazen de aynı konuları farklı okuyucularına işlemiş, sonra bunlar bir araya getirilmiş, sıralanmış ve basılmış. Kitap başından sonuna aynı merkezden ilerlese de bir bütünlük arzetmekten daha çok bir derleme gibi ama lezzetli bir derleme.

Kaleme ve yazıya dair bu güzel kitabın kurşun kalem bölümünden;
'Kurşun kalem gibi;
*harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları yönlendiren gücü unutma.
*ucunun sivrilmesi kurşun kaleme biraz acı verse de sonuçta daha iyi yazması içindir.
*yanlış bir şey yazdığında, ya telafi edebilmek için silgisi olmasaydı?
*kurşun kalemin en önemli yeri, içidir.
*kurşun kalem, daima iz bırakır. ne iz bıraktığına dikkat et.'


2 Mayıs 2016 Pazartesi

MÜHENDİS SAYILARI SEVİYORDU Boileau-Narcejac

Yayın Evi: E Yayınları
Basım Yılı: 1971
Sayfa Sayısı: 180

Bir ödül yemeğinde tanışıp birlikte polisiye roman kurgulamaya karar veren kendi çapında başarılı iki yazarın ortak çalışmalarından biri; Mühendis Sayıları Seviyordu. İsmi ilgimi çektiği için almıştım, her ne kadar Agatha Christie'leri defaatle okumayı seviyor olsam da, arada başkaları neler yazmış görmek istiyorum. Polisiye roman arayışlarımın sonucu genellikle hayalkırıklığı, ama olsun.

Kimyasal reaksiyonlar üzerine çalışan ve önemli buluşlar yapıp üreten bir fabrikanın mühendislerinden biri, bir kapıdan başka girişi olmayan bürosunda öldürülür. Camdan da odaya kimsenin girmesi mümkün değildir. Diğer mühendisler silah sesini duyup odaya koştuklarında, cinayetin yanısıra içinde sıradışı bir patlayıcı madde bulunan tüpün de kasadan çalınmış olduğunu görürler..

Klasik bir kilitli oda polisiyesi. Tekniği yerli yerinde ama ruhu eksik, yavan. Belki bu ikilinin konusu ilgimi çekecek başka kitapları vardır, kimbilir.