26 Kasım 2010 Cuma

NİL'DE ÖLÜM / DEATH ON THE NİLE [2004]


Sonuyla içimi rahatlatan enteresan kitaplardandır Nil Nehrinde Cinayet. Belki damarlarında Latin kanı dolaştığı için fazlasıyla heyecanlı ve tutkulu, bir o kadar da trajik bir karakter olan Jacqueline yüzünden bu böyle. Genç kız, Agatha Christie'nin kadın karakterleri içinde en yüreklilerinden biridir. Kitap boyunca pek de uygun olmayan davranışlarda bulunsa bile bir anlamda mazurdur, aşıktır çünkü. Ondan kendinde olmasını bekleyemezsiniz.. 

Daima olduğu gibi çok sevdiği bir kitabın film uyarlamasını izlemeye -ya berbat etmişlerse diye- imtina ediyor insan. Ancak 2004 yapımı Nil'de Ölüm, ufak tefek eksiklerine rağmen izlemekten keyif alınacak bir film niteliğinde. 1989 yılından beri devam eden İngiliz TV filmleri serisi "Agatha Christie's Poirot"nin içinde yer alan yapım hayli başarılı. Kostümleri ,oyuncuları ve mekanlarıyla Christie atmosferini birebir yansıtıyor.

Kitapta (ve dolayısıyla filmde) Jacqueline de Bellefort, annesi yüzünden aile servetini kaybetmiş, yoksul bir hayat süren genç bir kızdır. Nişanlısı Simon da hemen hemen onunla aynı konumdadır. Jacqueline yakın arkadaşı Linnet'den İngiltere'nin kırsal kesimindeki malikanesinin kahyalık görevini Simon'a vermesini rica eder ve onları tanıştırır. Linnet oldukça zengindir, sıkıcı bir hayatı vardır. Jacqueline'nin nişanlısını beğenir ve onu elinden almakta bir an tereddüt etmez, Simon'la evlenir. Yeni evli çift balayı için Karnak isimli gemiyle Nil sularında seyahate çıkarken onları kötü bir sürpriz beklemektedir; gittikleri her yerde onları bir gölge gibi izleyip, sözleri ve davranışlarıyla taciz eden Jacqueline..  




    

25 Kasım 2010 Perşembe

MYSTERY CASE FİLES 7; 13th SKULL [Kasım 2010]

Saklı obje oyunları biraz geç keşfettiğim ama atlamalı zıplamalı bir çok oyuna yeğlediğim bir tarz benim için. Şaşmayan bir sadakatle Agatha Christie üzerine araştırmalar yaparken "Death on the Nile" oyununu buldum ve hayli beğenince bu tür oyunlar serüvenim başlamış oldu. Aslında alışması güç bir yapısı var türün ama; başta garip gelen durağanlığı ölçüsünde de dinlendiriyor, sukûnet veriyor insana. Temel mantık, bir resim içerisine gizlenmiş nesneleri bulmak, oyun bunun üzerine kurulu. Ancak son zamanlarda öyle çok sevildi ki bu usûl, saklı obje sahnelerinin yanısıra macera, zeka bulmacaları v.b. unsurları da içeren bir çok yeni oyun geliştirildi. Bu, nispeten birkaç yönlü oyunlar içinde bence en başarılı seri Mystery Case Files. Yedinci oyunun çıktığı bugünlere gelene kadar kaydettikleri büyük aşamayı serinin ilk oyunlarına bakınca çok net görüyorsunuz. Görsel sanatlarla yakından ilgili biri olarak, görüntüleri el yapımı çizimlerin üzerine inşa etmeleri ayrıca hoşuma gidiyor.


Huntsville ( MCF 1), Prime Suspects( MCF 2), Ravenhearst (MCF 3) daha sonra gelecek olağanüstü oyunların habercisi imiş fakat MCF oyunlarından ilk oynadığım  Return to Ravenhearst (MCF 5) idi ve tesadüfen en iyisine denk gelmiş bulundum. Bahsettiğim macera ve bulmaca unsurları bu oyunda iyice açığa çıkmıştı. Çizimleri ve efektleri inanılmaz etkileyiciydi. Bu oyundan sonra esrarengiz, büyülü bir masal alemi; Madame Fate (MCF 4) ve karlı görüntüleriyle beni mest eden Dire Grove'u da çok sevdim. Hayran hayran  mekanlarını seyredip oynadıktan sonra, bir çoğunu duvarkağıdı ve kes-yapıştır malzemesi olarak kullandığım Dire Grove'dan bu yana bir sene geçti ve birkaç gün evvel Mystery Case Files nihayet yeni oyununu piyasaya sürdü; 13th Skull..

Heyecanla beklediğim oyunumu hatırı sayılır bir keyifle oynarken üzerine birkaç kelam ederek güzel görüntülerini paylaşmak istedim.. Buyurunuz. :)










22 Kasım 2010 Pazartesi

AGATHA CHRİSTİE HAFTASI (22-28 KASIM 2010)



Agatha Christie Hafta'mız 22 Kasım itibariyle başlıyor. Sevgilithalassapolis ve birazşöylebirazböyle bu güzel zaman dilimine 3'er Christie seçerek eşlik edecekler. Daha önce Poirot Haftası'nda birlikte gri hücrelerimizi mütemadiyen çalıştırmış, çok hoş bir hafta geçirmiştik. 


Bu defa, içinde Agatha Christie'nin ünlü dedektifleri Hercule Poirot ve Miss Marple olmayan kitaplarından seçtim okuyacaklarımı.  Sırasıyla Kader Kapısı, Kanatların Çağrısı ve Bilinmeyen Hedef'e gömülmek niyetindeyim. Katılmak isteyenler için kapımızın açık olduğunu hatırlatarak, arkadaşlarıma keyifli okumalar diliyorum..





20 Kasım 2010 Cumartesi

AYNA ÇARPMASI_Murat Özyaşar



Yayın Evi: Doğan Kitap
Basım Yılı: Kasım 2008
Sayfa Sayısı: 96

"Yetkin ve şaşırtıcı" diye tanımlanıyor bu kitap arka kapak yazısında. Oysa bana göre hâlâ yazarlık yolunun çok başında bekleyen birinin elinden çıkma hikayeler bunlar. Diyarbakır'lı bir edebiyat öğretmeninin kaleminden. Evet, Murat Özyaşar hayli şey biriktirmiş ama bunları öyle çarçabuk sergiliyor ki, "anlatıcı" kimliği bu bilmişlikle itici geliyor maalesef bir çok ilk kitapta olduğu gibi. "Şunu da biliyor musunuz, bunu da biliyor musunuz?" gibi başlayan cümleler birçok hikayesinde mevcut. 

Böyle kitapları okuyunca hem çok şaşırıyor hem de umutlanıyor insan. Şaşkınlığım şu ki, yazdıklarını fazlaca süzüp elekten geçirmeden, "yaptım oldu" mantığıyla görücüye çıkarmak ciddi bir cesaret işi. Oturup çalakalem hikayeler yazmak ve yayınlatmak.. Demlenmeden, iyice pişmeden, derinlemesine okumadan belki.   

Kitapta tek hoşlandığım hikaye, Sus Dersleri, yazmak üzerine bir şeyler söylediği için bir parça daha okunabilir durumdaydı. Yalnız onun da içinde öyle falsolu cümleler geçiyor ki; "Yazamıyor olmanın sıkıntısını yaşayan bir yazarın hikayesini daha önce okumamıştın." O kadar çok böyle hikaye var ki, edebiyatla ilgili biri böyle bir cümle nasıl kurabilir? "Ancak beceriksiz yazarlar, kahramanlarını daha fazla yaşatamadıkları için, hikayenin sonunda öldürür." Yok canım, daha neler. Yazar mı öldürür, yoksa ete kemiğe bürünecek derecede başarılı kurduğu karakter kendi hikayesini mi yaşar-ölür?

Sevmediğim kitaplar üzerine uzun yazmak istemiyorum aslında. Edebiyat sever okuyucu "Ayna Çarpması"ndan daha iyisini hakediyor diyerek bitireyim.






14 Kasım 2010 Pazar

EYYVAH EYVAH [2010]


Çok gülmesem de hikayesini ve hallerini sevdiğim bir film, Eyyvah Eyvah. BKM yapımı, bu rengarenk ve hoş komedide Ata Demirer ve Demet Akbağ her zamanki gibi çok tatlı ve sevimliler. 

Görüntüleriyle bana biraz Neredesin Firuze'yi anımsatan filmin konusu,
Çanakkale'nin bir köyünden babasını aramak için İstanbul'a gelen, klarnet sevdalısı Hüseyin Badem ve bar şarkıcısı Firuzan'ın maceralarından oluşuyor. İzlemenizi tavsiye ediyorum.


13 Kasım 2010 Cumartesi

AGATHA CHRİSTİE OKUMALARI

Okuduğum fakat elimde olmayan birkaç Agatha Christie vardı. Tüyap'tan almaya niyet etmişken,  Kitapyurdu'nda Altın Kitaplar %30 indirimli olunca vazgeçtim. Dün kitaplarım geldi. Çok tatlılar, çok ciciler, pırıl pırıllar, yalnız bir tanesinin sırtında ufak bir yırtık olunca değişim için geri göndermek durumunda kaldım.
Kitapyurdu'ndan uzun zamandır alışveriş yapmamıştım, 3-4 sene evvel sipariş verdiğimde kitaplarımı haftalar sonra göndermişlerdi ve içime fenalık gelmişti beklemekten :) Şimdi kendilerini yeniledikleri anlaşılıyor. Bu defa 4 gün içinde elimdeydi ve gayet ilgili ve kibar bir yaklaşımları oldu. 

Bu kitapların gelmesiyle birlikte roman olarak 3 eksiğim kaldı Christie'den Ve Ayna Kırıldı, Cinayet Reçetesi ve Meçhul Düşman. Hikaye kitaplarından ise Ölünün Aynası ve Hercule Poirot İz Üzerinde bende yok. Cinayet Reçetesi ve Hercule Poirot İz Üzerinde'yi çok yakın arkadaşlarımda varolduğu için almamak gibi bir gaflette bulunmuştum bir zamanlar. Ve Ayna Kırıldı'yı kütüphanede bulup okudum, sahaflarda izine rastlamadım. Meçhul Düşman son dönemde çizgi roman olarak NTV yayınlarından basıldı ama roman haliyle bulacağımı ümid ediyorum bir gün. Ölünün Aynası hakkında hiçbir fikrimin olmadığı tek Christie sanırım. Yine de bu son gelenlerle birlikte listem bir hayli hafiflemiş görünüyor. Bir de Türkçe'de basılmayan hikaye ve derleme kitapları var ki Agatha Teyze'mizin, Altın Kitapların kısa zamanda onları da dikkate almasını diliyorum:


Problem at Pollensa Bay HP, PP, HQ
Poirot Investigates  
Parker Pyne Investigates PP (Emekli Binbaşının Macerası, Zengin Kadının Derdi, Kaygulu Kocanın Hali,Bedbaht Kadın,İstanbul Yolunda Bir Macera, Saadet Bürosu)
The Listerdale Mystery
The Regatta Mystery HP, JM, PP
The Mystery of the Blue Geranium, and other Tuesday Club Murders 
The Underdog and Other Stories_Two Thrillers
Double Sin & Other Stories HP,JM
Surprise! Surprise!  (Öykü derlemesi, eski öykülerden)
13 for Luck! (Öykü derlemesi, eski öykülerden)  
13 Clues for Miss Marple  (JM Öykü derlemesi, eski öykülerden) 
The Golden Ball & Other Stories

Sadece eksik hikaye kitaplarını değil, Agatha Christie'ye ait herşeyi bassalar çok daha iyi olur tabii. Şiirlerini, Mary Westmacott adıyla yazdığı duygusal romanları ve Harlyquin Tea Set gibi koleksiyon kitaplarını.. Polisiye romanlar kraliçesinin hakkında yazılan çok az kitap var Türkçe'de maalesef. Fuarda Christie standının önündeki izdihamdan yola çıkarsak hepsi peynir ekmek gibi kapılır, okunur tahmin ediyorum. 

Agatha Christie popularitesini sonuna kadar hakeden bir yazar. Şaşmaz bir paralellikle Gece Kütüphanesi blogunda en çok okunan yazı da yine Hercule Poirot Haftası'na ait. Tadı damağımda kalan çok güzel bir zaman dilimi olmuştu benim için. Sıradaki kitaplarımla birlikte, Poirot Haftası gibi yenilerini de yakın zamanda yapacağımızı umuyorum. 


10 Kasım 2010 Çarşamba

ZORLU BİR KIŞ_Raymond Queneau

Yayın Evi: Sel Yayıncılık
Basım Yılı: Ekim 2003
Sayfa Sayısı: 108


İtalo Calvino, "oulipo" adlı deneysel edebiyat akımından yoldaşı Queneau'yü şiddetle tavsiye edince, yazarın kitaplarını araştırıp "Zorlu Bir Kış"ı almaya karar vermiştim. Şimdi, bu kısa romanını okuduktan sonra kendini kanıtlamış bir yazarın tek kitabını okumakla hakkında yargıya varılamayacağını düşünsem de, ilk tanıştığınız kitabın ona devam edip etmeyeceğinizi belirlediğini de biliyorum. 


Açıkça söyleyeyim Zorlu Bir Kış'ı hiç sevmedim. Ne konusu bir şey ifade etti bana, ne içerdiği iddia edilen anlam(sızlık)lar.. Arkadaşı yazar Georges Perec (ki kendisi E harfini kullanmadan yazdığı kitabıyla tanınır) bu romanı "yalın ve büyüleyici" olarak nitelendirmiş. Benimse yavan olarak değerlendirebileceğim bir hali var. 


Romanın başkişisi Lehameau'nın tramvayda tanıştığı iki küçük çocukla ve birkaç kadınla tuhaf ilişkisine dair anlatılan birkaç kelime. Kitap bundan ibaret. 


10 satırlık bir hikayeyi, 99 farklı tarzda (anglofon, didaktik,telgraf v.b.) anlatmayı denediği "Biçem Alıştırmaları" isminde bir kitabı ve bizdeki Ökkeş maceralarına benzetilen "Zazie Metroda" isimli kitapları da Türkçe'de yayınlanmış Raymond Queneau'nun. Özellikle ilk kitaptaki deney ilginç ama "Zorlu Bir Kış"tan sonra, diğer kitaplarına cesaret edeceğimi sanmıyorum. 

9 Kasım 2010 Salı

KARANLIKTAKİLER [2009]


Çağan Irmak'ın Mustafa Hakkında Herşey filminde, çocuğun tuhaf görünüşlü abisine dair bir gerilim sahnesi vardı ki, beni hayli ürkütmüştü. Daha sonra Kabuslar Evi serisinden birkaçına televizyonda rastgelmiş, korku-gerilim türünde de başarılı olduğunu düşünmüştüm yönetmenin. Karanlıktakiler'in de bu tarzda bir film olduğunu zannederek izlemeye karar verdim fakat..

Film biraz yoktan yonga çıkarmaya çalışmış gibi geldi bana. İki baş kişi; aklından bir parça zoru olan anne (Meral Çetinkaya) ile hastalık derecesinde düşkün olduğu oğlu (Erdem Akakçe) ve yer doldurması için eklenmiş gibi duran, silik yan karakterler görüyoruz. Yazan-yöneten Çağan Irmak bize esasen annenin hikayesini anlatıyor dersek, çok enteresan bir karaktermiş gibi önümüze sunduğu bu kadın etrafımızda görebileceğimiz herhangi birinden çok da farklı değil aslında. Pislik içerisinde yüzerken soylu edalar takınmaları, etrafındakileri hor görüşü ve kendini eve kapatması, oğluna olan takıntısıyla gayet tanıdık.

Filmin ikinci yarısı biraz daha enteresan denilebilir. Sonuçların sebepleri açık açık anlatılmış bu kısımda. Son yemek sahnesi sadece heyecanı yükseltmek için konulmuş izlenimini verirken, Karanlıktakiler Çağan Irmak'ın filmografisinde bir zayıf halka olmaktan öteye geçemiyor maalesef.



8 Kasım 2010 Pazartesi

AGATHA CHRİSTİE'NİN GİZLİ DEFTERLERİ_John Curran

Yayın Evi: Altın Kitaplar 
Basım Yılı: Eylül 2010
Sayfa Sayısı: 439


Yayına hazırlandığını duyduğumda çok heyecanlandığım bir kitaptı Agatha Christie'nin Gizli Defterleri. Sevdiğim yazarın günlüğünden ziyade, roman ve hikayelerini kurgularken aldığı kısa kısa zihinsel notları içeren 80 küsur defterden seçilmiş bölümleri ve hiç yayınlanmadığı iddia edilen iki Poirot öyküsünü içeriyordu. 


Kısa bir süre sonra kitabı elime alınca saman rengi ve kırmızı tonlarında nefis bir kapak tasarımı olduğunu gördüm. Christie'nin elyazısını içeren arkaplanı ve parlak resimleri, büyüteç içinde bir arka kapak yazısı, yanda da görülebileceği üzere hoş yazıtipleri göze çarpıyordu.


Agatha Christie'nin torunu Mathew Prichard'ın arkadaşı John Curran, yazarın meşhur Greenway konağı'ndaki arşivini incelediğinde birkaç koli içine istiflenmiş bu defterleri farkedip değerlendirmeye karar vermiş. Defterlerin Agatha'nın kızı Rosalind tarafından gelişigüzel olarak numaralandırıldığı ifade ediliyor. Kitap boyunca Curran çeşitli bölümlere ayrılarak, ele alınan notların yazarın hangi kitabına dair olduğunu aydınlatacak kanıtlar sunuyor bize. Bu aynı zamanda hoşuma giden bir Christie sınıflandırmasını oluşturuyor;


-Kitaplarda Geçen Diğer Polisiye Roman Yazarları
-Çocuk Tekerlemeleri Cinayetleri
-Defterlerdeki (kitaplarındaki) Gerçek Cinayetler 
-Ulaşım Aracı Cinayetleri 
-Mazideki Cinayetler
-Yabancı Ülkede Cinayet
-Kullanmadığı Fikirleri
-Tatil Cinayetleri
-Esin Kaynakları
-Alıntıları


Poirot öykülerine gelince bunlardan biri "Hercule'ün Oniki Görevi" kapsamında Christie'nin yazdığı fakat kitaba eklemediği bir hikaye "Kerberos'un Yakalanması". Diğeri "Ölüden Mektup Var" isimli romanın bir taslağı olarak nitelendirilebilecek mahiyette bir öykü; "Köpeğin Topu Olayı".


Yayınlanmamış olduğu iddia edilen hikayeleri okumak ve genel fikir güzel, kitapta bahsedilen romanlar kapsamlı fakat maalesef ki yeterli değil. John Curran hevesli bir Agatha araştırmacısı ancak yazdıklarında öyle eksikler var ki onun yazarın tüm kitaplarını okuduğuna bile inanamıyorum. Zekasını kullanmayı seven Christie hayranlarının asla atlamadığı birçok nokta onun gözünden kaçıvermiş (!) Örneğin çocuk tekerlemeleri ile ilgili yaptığı sınıflandırmada bir hayli kitabı atlamış. Defterlerde bahsi geçmemiş olsa da o kitapların isimlerini bir şekilde eklemesi gerekirdi. Aynı şekilde bazı Agatha Christie kitaplarında cinayet harici çözülemeyen gizemler vardır, Beş Küçük Domuz'da olduğu gibi. Bunlardan birkaç tanesi bile yer almıyor kitapta. John Curran, at gözlüğü takmışcasına sadece defterlerde ne varsa iletip, onlar üzerine yoğunlaşmak yerine, gerçek bir Christie araştırmacısı gibi deneyim ve bilgisini katmalıydı kitaba. 


John Curran'ın eksilerine ilave olarak Altın Kitaplar da bu kitabı alelacele basmış gibi, (defterlerden alıntılanan kısımların dışında) feci imlâ ve çeviri hataları yapmışlar ki okurken bunlar beni çok rahatsız etti. 


Herşeye karşın bu kitap, Agatha Christie hayranları için eşi olmayan bir eser elbette. Onun kitaplarının büyük çoğunluğunu okuduysanız, yazara özel bir düşkünlüğünüz varsa kitaplığınızda bulunması gereken çalışmalardan. Christie'ye yeni başlayan biriyseniz bu kitaptan uzak durmanızda fayda var, böyle biri için kitabın hem bölük pörçük ve anlamsız görünen notlar dolayısıyla sıkıcı, kitapların çözümlerinin açıklanması yönüyle de zararlı olacağı kanısındayım.  







7 Kasım 2010 Pazar

ÜÇBUÇUK ÖYKÜ_Patrick Suskind

Yayın Evi: Can Yayınları
Basım Yılı: 2005
Sayfa Sayısı: 88

Derinlik Baskısı, Bir Çatışma ve Maître Mussard'ın Vasiyeti isimli öyküler ve bir de Amnesie in Litteris isimli kısa bir görüş yazısından oluşuyor kitap.

Hikaye yazmayı biraz hafife almış görünüyor Suskind. Çarpıcı, dehşetengiz tarzı yer yer belirse de, maalesef çabucak okunup geçilecek ve unutulacak  hikayeler bunlar.  

Genç bir kadın ressam ve bir gazetedeki sanat eleştirmeni arasındaki tuhaf etkileşimi anlatan "Derinlik Baskısı", diğerlerine göre daha iyi bir hikaye denilebilir. En azından kurgusu sağlam. Ancak okuyucunun hikayeye yakınlaşmasına izin vermeyecek kadar hızla ilerliyor ve çok az ayrıntı içeriyor. 

"Bir Çatışma", kimsenin yenemediği yaşlı bir satranç oyuncusu ve onunla kapışmaya gelen yetenekli bir gencin oyununu anlatırken, Suskind'in bir diğer romanı Güvercin'in sonunu anımsatan bir bitişi var. Biraz saçma denilebilir. 

"Maître Mussard'ın Vasiyeti" çok iddialı olmaya çalışan, bunu okuyucunun gözüne soktuğu için sevmediğim bir hikaye. Midyeleşen bir dünya içinde midyeleşen bir adamın öyküsü. 

Üçbuçuk Öykü, bir parça hayalkırıklığı kitabı oldu benim için. Okunmasa da olur diyeceklerimden..


KESİNLİKLE,BELKİ / DEFİNİTELY,MAYBE [2008]


Bir daha böyle eften püften film izlemeyeceğim diye kendi kendime söylenip tekrar aynı hataya düştüğüm filmlerden biriydi. Romantik komedi güya.


6 Kasım 2010 Cumartesi

GÜVERCİN_Patrick Suskind

Yayın Evi: Can Yayınları
Basım Yılı: Mart 2010
Sayfa Sayısı: 75


Bir romandan ziyade fobik bir uzun öykü Güvercin. Paris'te bir pansiyonun çatı katındaki odasında kimsesiz ve tekdüze denilebilecek bir hayat süren Jonathan, bir bankada bekçilik yaparak geçinmektedir. Uzun yıllar çalışmasının karşılığında biraz para biriktirmiş, içinde oturduğu odayı satın almak üzeredir. Bir sabah odasından çıkıp ortak kullandıkları banyoya yöneldiğinde koridorda açık kalan pencerelerin birinden gelmiş bir güvercinle karşılaşır. Bu zavallı, küçük hayvan onu öylesine panikletir ki, eşyalarını toplayıp oradan kaçmaya karar verir. Zar zor kendini dışarı atıp  işe gider, gün boyu aksilikler peşini bırakmayacak ve bu tuhaf hikaye sürpriz denilebilecek bir sonla bitecektir. 


Güvercin'i yazara dair daha fazlasını görebilmek için okudum. Abartılı ama sıkıcı olmayan bir hikayeydi. Baş karakterin ruh hali gayet iyi tasvir edilmiş ama böyle bir sıkıntıya aşina olmayanlar için yadırganabilir nitelikte tabii. Hikayenin en çok sonu hoşuma gitti, aslında zaten böyle olmalıydı deseniz de kitap boyunca çok farklı yönlere sürüklendiği için konu yine de bunu beklemiyorsunuz. 


Peki kitap okunmağa değer mi? Patrick Suskind iyi bir yazar olduğu için elbette. Yine de henüz okumadıysanız Koku'yu okuyun, yazacağı yeni uzun romanı beklerken, hikayelerinden uzak durun derim. 


  

5 Kasım 2010 Cuma

TÜYAP KİTAP FUARI 2010

Bu fuar ziyareti daha önce hiç olmadığı kadar düzenli ve hızlı oldu benim için, hâlâ bunun şaşkınlığı içerisindeyim :) Gidiş dönüş toplam 3 saat, dolaşma da yine aynı şekilde 1,5 saat sürmüş. Hangi yayınevinin nerede olduğunu daha önceden belirlediğim, listelerimi de sıkı tuttuğum için girmemle çıkmam bir olmuş gibi. Ama mahşerî çocuk kalabalığının uğultusu ve engelleriyle başetmeye çalışırken böylesi  daha iyi oldu. Nokta atışları şeklinde istediğim kitaplara baktım, bir çoğunun (indirimleri dahil) internetten edindiğim fiyatlardan daha fazla olduğunu görünce 33 kitaplık listemden sadece 5 kitap aldım.

Görme Biçimleri_John Berger (Metis)
Bir Aşk Söyleminden Parçalar_Roland Barthes (Metis)
Mantissa_John Fowles (Ayrıntı)
Abanoz Kule_John Fowles (Ayrıntı)
Parfümün Dansı_Tom Robbins (Ayrıntı)

Fowles okumalarına devam hevesiyle, Fransız Teğmenin Kadını da henüz okunacaklar sırasında beklerken, şimdilik sadece Abanoz Kule'yi alacaktım ama Mantissa öylesine güzel bir kapak resmine ve renge sahipti ki dayanamadım. Parfümün Dansı ise uzun yıllardır adını bildiğim, okumak istediğim ama nedense bir türlü sıra gelmemiş bir kitaptı. Daha önce Fowles'in Koleksiyoncusu da öyleydi benim için, okuduğumda fazlasıyla beğenmiştim, bu defa da benzer bir beklentim var Tom Robbins'in kitabından. Kapağıyla beni cezbeden bir de Villa Meçhul vardı aynı yazarın romanlarından fakat belli bir tanışıklıktan sonra kendisine yönelmeyi daha uygun buldum. Kitap alırken ani kararların zararını çok görmüş biri olarak temkinli olmayı öğreniyorum zannedersem. :)

Metis ve Ayrıntı Yayınları indirimlerini makul düzeyde tutmuşlar. Ayrıca Metis'tekiler hayli ilgili ve güleryüzlüydü. Can Yayınları'nın kitaplarının fuarda paketli oluşuna hiçbir zaman anlam verememişimdir. Bu sene de aynı şekilde, eksideydiler. Altın Kitaplar'a ise esef etmek gerek ki eğer bir parça daha özenli fiyat belirleselerdi onlardan alacağım 11 kitap mevcuttu, kitapyurdu ya da hepsiburada'dan almaya niyet ederek vazgeçtim.

Bu sene 4. salonun bir kısmı Sahaflar'a ayrılmış, el yazmaları, eski gazeteler, dergiler v.s. içeren  hoş sergiler vardı. Bu dönem sahaflardan Ellery Queen yada John Dickson Carr aramaya niyetlenmiş biri olarak kendilerine dair bir iz bulamadığımı ifade etmem lazım. Gerçi Christie'den başka polisiye okumak hep zor gelmiştir bana ama  denemekte fayda var diye düşünüyorum.

Kitap fuarlarının özellikle Tüyap'ın havasına bayılsam da, bu seferkinin alışveriş açısından çok da mantıklı olmadığını söylemem lazım. Ama aklımdaki kitaplara dokunup, bir parça okumak ve kesin kararlar vermek yönüyle faydalı oldu benim için. Yalnız hafta içi ilk birkaç günden sonra gidilmez olduğuna kesin kanaat getirmiş bulunmaktayım. Kitap fuarlarını ve çocukları çok seviyorum ama bir arada değillerken..  :)
.