30 Kasım 2020 Pazartesi

MUHTEŞEM GATSBY Francis Scott Key Fitzgerald

Yayın Evi: İletişim Yayınları 
Basım Yılı: 2016 
Sayfa Sayısı: 226

İlk defa Jacob'un Odası'nı okurken karşılaştığım bir yazardı Fitzgerald, Woolf'un sevdiği birçok başka romancı ile beraber Jacob'un favorileriydiler. Ve elbette Muhteşem Gatsby'e, yazarın bu en bilinen kitabına, 'mutlaka okunması gereken' ilan etmekten yorulmadıkları romana vakıf olmalıydım.

Baş karakter Jay Gatsby, New York, Long Island'daki görkemli evinde sürekli partiler veren, genç, yalnız ve zengin bir adam, malikanenin yakınındaki küçük evi kiralayan Nick Carraway ise Gatsby'nin gençlik aşkı Daisy'nin kuzenidir. Daisy, Gatsby'nin beş parasız olduğu yıllarda ortadan kaybolduğu bir sırada, zengin bir adam olan Tom'la evlenmiş, bir çocuğu olmuştur. Gatsby, Nick'le tanıştıktan sonra onun yardımıyla Daisy'e yeniden ulaşmaya çalışır v.b.

Kitabın İletişim Yayınları'ndan çıkan bu baskısı gerçekten çok iyi şekilde hazırlanmış olmasa bu ne manasız bir roman, deyip geçebilirdim fakat önsöz, yazarın önsözü ve sonsöz gibi bölümlerle dönemin Amerika'sının ruh hali ve romanda kimin, neyin neyi temsil ettiğine dair ipuçlarını okuyunca yine de yazarın birşeyler anlatmaktaki çabasını görüyorsunuz. 

Muhteşem Gatsby, 1920'lerde yayınlandığında hiç ilgi görmemiş, hatta savaş arası döneminin 'yitik kuşak' tabir edilen -büyük hayaller peşinde koşup hayatlarını boşa harcayan- gençliğini anlattığı diğer romanları da aynı şekilde karşılanmış. Romana önsöz ve sonsöz yazan eleştirmenlerin dahi yüceltmekte zorlandığı bir üslupla, basit bir hikaye üzerinden anlatılmak istenenin başarılı olduğu söylenemez. Ne kadar filmi v.s. dolayısıyla fazlasıyla pohpohlansa da vasat bir kitap olmaktan öteye geçemiyor. 

Şehrin üstünde asılı duran sarı bir ışıkla aydınlanmış pencerelerimizin karanlık sokaktan geçmekte olan birine, insanoğlunun esrarlı yaşamı hususunda payına düşeni hatırlatmış olduğunu hayal ediyordum; yukarıya bakan ve bizi merak eden o kişiyi sanki görüyor gibiydim. Hayatın bitmez tūkenmez çeşitliliği karşısında aynı anda hem büyülenip hem iğrenerek onunla birlikte sokakta, onlarla birlikte salondaydım. [sf 73]

Gatsby bir an için olsun gözünü Daisy’den almıyordu, sanırım evdeki bütün eşyayı, sevdiğinin bakışlarından çıkardığı anlama göre yeniden değerlendiriyordu. Bazen kendisi de eşyalara, sanki Daisy'nin inanılmaz ve tartışılmaz mevcudiyeti onları gerçek olmaktan çıkarmış gibi şaşkınlıkla bakıyordu. [sf 129]

27 Kasım 2020 Cuma

EVELYN HARDCASTLE'IN YEDİ ÖLÜMÜ Stuart Turton


Yayın Evi: İthaki Yayınları 
Basım Yılı: 2020 
Sayfa Sayısı: 453

Uzun zamandır bu kadar meraklı, sürükleyici bir polisiye roman okumamıştım. Elimden bıraktığım zamanlarda hatırıma gelen ve kitaba dönmek istediğim bir havası vardı; sisler içinde kasvetli bir ev, belli belirsiz bir hüzün hali ve sırlar, gizemler, bulmacalarla örülmüş bir hikaye..

Aynı günü sekiz farklı karakterde yaşayacak, o gece saat 22'de öldürülecek olan evin genç kızı Evelyn Hardcastle'ın katilini bulmadığı sürece, Blackheath Malikanesi'ndan asla çıkamayacak bir adam, ona çeşitli talimatlar veren ve bulmacanın cevabını bekleyen Salgın Doktoru, ölümcül nefesini ensesinde hissettiği Ayakçı, evde verilen baloya katılmak için gelmiş konuklar, ismini çağırarak uyandığından başka hakkında hiçbir şey bilmediği fakat yakın hissettiği Anna, büyük gizemin parçalarını oluşturuyor. 

Stuart Turton, gerçekten zeki ve yetenekli, okuyucusunu avucuna alıp tutmayı bilen bir yazar. Hatta madem Monogram Cinayetleri ile başlayan Poirot adının kullanıldığı bir polisiye seri yazılacaktı, Sophie Hannah yerine kendisinden talep edilmesi çok daha iyi olurdu. Her halukârda, henüz Türkçe'ye çevrilmemiş diğer kitabı The Devil and the Dark Water'ı ve daha sonra yazacaklarını da takip etmeyi düşünüyorum. 


1 Kasım 2020 Pazar

DOĞU ÖYKÜLERİ Marguerite Yourcenar

Yayın Evi: Adam Yayıncılık 
Basım Yılı: 2004
Sayfa Sayısı: 131

Ateşler'i okuduğumda Marguerite Yourcenar'ın dilinin, anlatımının edebi kuvvetinden çok etkilenmiş ve diğer yazdıklarına da vakıf olmak istemiştim. Kitaplığımda ise Doğu Öyküleri ve Düş Parası vardı, önceliği bu kitaba verdim. 

Hint, Balkan, Yunan, Japon halk öykülerinden, efsânelerinden ilhamla yazılan bu on hikaye içerisinde bir ressam ve çırağının yolcuğunu anlatan Wang-fo Nasıl Kurtarıldı ve ilk klasik roman kabul edilen, meşhur Japon ozanı Murasaki Shikibu'nun Genci'nin Hikayesi'ne yaslanan Prens Genci'nin Son Aşkı isimli hikayeleri ayrı bir yere koyuyorum. 

Ancak kitaptaki Türk düşmanlığı, yazarın Türklerden her bahsedişinde barbar olarak tanımlaması son derece yanlı ve rahatsız ediciydi. Büyük yazarlığın gerekleri arasında, açık fikirlilik, açık yüreklilik ve tarihi doğru kaynaklardan araştırarak gerçekleri farkedecek kadar akıllı olmanın da bulunduğunu düşünüyorum. 

Yavaş yol alıyorlardı, çünkü Wang-Fo geceleri gezegenleri, gündüzleriyse kızböceklerini seyretmek için duraklıyordu. Yürekleri hafifti; çünkü Wang-Fo eşyaların kendilerini değil, imgelerini severdi ve dünyada fırçaların, çini mürekkeplerinin, lake boya kutularının dışında hiçbir şeyin sahiplenilecek kadar değerli olmadığını söylerdi. Yoksuldular, çünkü Wang-Fo resimlerini bir tas arpa çorbasıyla takas eder, gümüş paraları küçümserdi. Sırtındaki çizim dolu torbanın ağırlığı altında ezilen çırağı Ling, gökkubbeyi taşırmışçasına saygıdan iki büklüm olurdu; çünkü Ling’e bakılırsa bu torba, karlı dağlar, baharda ırmaklar ve yaz mehtabının yüzüyle doluydu. [sf 11]

O gece Wang, sessizlik bir duvar, kelimelerse duvarın çıplaklığını örtmek için seçilen renklermişcesine konuşuyordu. [sf 12]

Birlikte yürüdüler, Ling'in elinde bir fener vardı. Işığı su birikintilerine beklenmedik alevler yansıtıyordu. O gece Ling, evinin duvarlarının sandığı gibi kırmızı olmadığını, gerçekte çürümeye yüz tutmuş bir portakal renginde olduğunu farketti. Avluda o zamana kadar kimsenin dikkatini çekmemiş olan bir çalı bulunduğunu gördü ve bunu saçlarını kurutan genç bir kadına benzetti. Geçitte, duvarın çatlağındaki bir karıncanın ürkek yürüyüşünü seyretti ve bu hayvancıklara duyduğu tiksintinin ansızın silindiğini hissetti. O zaman Ling, Wang-fo'nun kendisinin yepyeni bir algıyla yeni bir bakış açısına sahip olmasına yol açtığını anlayarak, ihtiyara, annesiyle babasının öldükleri odayı açtı. [sf 13]

Bu derin sessizlikte akan gözyaşları bile olsa duyabilirdi insan. [sf 26]

Dağdaki ağaçları altın sarısıyla eflatuna bürünmüş peri kızlarına dönüştürerek geldi sonbahar. Fakat peri kızlarının yazgısında ilk soğuklar başlarken ölmek de vardır. Dökülmüş Çiçekler Köyü Hanımı, Genci'ye kızıl kahverengileri, morumsu kahverengileri, kül rengine çalan kahverengileri anlatıyor, bütün bunlara yeri gelmişken değiniyormuş gibi görünmeye de özellikle özen gösteriyor, ona yardım elini uzattığını açık seçik ortaya koymaktan her seferinde kaçınıyordu. [sf 67]

İstanbul'da paşalardan birinin başlıca gururu ve sevinci olan bir lâle bahçesinin güzelliğini seyretme fırsatı bulmuştu bir seferinde. Paşa ömürleri kısa süren bu çiçeklerden yapılma haremin tezyinat işini Cornelius'a vermişti. Mermer bir avluda, bir araya toplanmış lâleler o renk cümbüşünün türküsünü hışırtılarla, kırılıp dökülmelerle söylemişlerdi. Fıskıyeli havuzda bir kuş ötmüştü; servilerin tepeleri göğün solgun maviliğini yarıp delmek istercesine kıpırdaşmışlardı. [sf 128]