29 Kasım 2014 Cumartesi

BAHAR KARLARI Yukio Mişima

Yayın Evi: Can Yayınları
Basım Yılı: 1992
Sayfa Sayısı: 378

Mişima'nın Dalgaların Sesi romanı sadeliğiyle öyle hoşuma gitmişti ki, bu yazarın başka kitaplarını da okumalıyım demiştim. Bahar Karları'nı da zihnimde, Kavabata'nın büyük bir zevkle okuduğum Kiraz Çiçekleri romanı gibi tahayyül ettiğim için onu okumak istedim.

Bereket Denizi dörtlemesinin ilk kitabı olan Bahar Karları, iki dost aile (Zengin Matsugae'ler ve soylu Ayakura'lar) üzerinden şekilleniyor. Marki Matsugae'nin oğlu Kiyoaki, çocukluğunda Kont Ayakura'dan soyluluğun gereklerine dair dersler almış, bu derslere Kont'un kızı Satoko da katılmıştır. İlkgençlik çağına gelen iki genç birbirlerine aşık olur fakat Kiyoaki -afedersiniz- gıcığın önde gidenidir. Onun saçmalıkları yüzünden başına gelenleri, kendi hayatını ve Satoko'nunkini nasıl mahvettiğini okuruz roman boyunca.

Yazarın anlatımına, romanın sürükleyiciliğine, Japon gelenekleri ve yaşam tarzına dair tasvirlerine ancak şahane diyebilirim. Ama nedense bende devamını okumak için bir istek uyandırmadı bu kitap. En azından yakın zamanda okumayacağımı düşündüğüm için dörtlemenin diğer kitapları: Kaçak Atlar, Şafak Tapınağı ve Meleğin Çürüyüşü'nün konularına da bir göz attım. Her biri başlı başına bir roman niteliğinde denebilir, -sürprizbozan***- her kitap yeni bir hayatı anlattığı için sırasız da okunabilir sanıyorum.

İsimleri beni büyülüyor, Mişima'nın benzersiz dörtleme fikri çok ilginç, yine de diğerleri biraz bekleyecek, en azından Kiyoaki'nin sinir bozucu hallerini unutana kadar...



Kitap hakkında daha uzun ve güzel bir yazı için
sevgili Eren'in bloguna buyrunuz.

28 Kasım 2014 Cuma

MYSTERY CASE FILES 11: Dire Grove, Sacred Grove CE [Kasım, 2014]


Uzun zamandır onun kadar iyi bir oyun oynamadım, Dire Grove'u tekrar dolaşsam mı diye düşünürken, Sacred Grove'un çıktığını görmek şahane bir sürpriz oldu bana. Her ne kadar Dire Grove'un çizimleri daha yalın, özellikle iç mekanları daha çok ve özenli olsa da, Sacred Grove da aynı ortamlarda dolaşmak adına, iyi gelen bir oyun, diyebilirim.

Bu ikinci versiyonun Dire Grove'a kıyasla daha çok aksiyon içeren bir hikayesi var. Açıkçası saklı obje oyunları oynarken hikayeyle çok ilgilenmeyip, kısaca göz atıyorum sadece. Sacred Grove, biraz kalabalık bir oyun aynı zamanda. Kurtlar, ayılar, korucular v.s. birçok yerde sizi bekliyor. Dire Grove daha ıssız ve ürperticiydi. Yeni oyundaki bulmaca yoğunluğu ve özellikle minyatur Dire Grove model evleri, inanılmaz hoşuma gitti. Oyun esnasında değişen objeler içinde mekanlara ait olanları topluyorsunuz ve karlı bir platform üzerinde hepsini bir arada görebiliyorsunuz sonrasında.

Her halukarda gayet kaliteli bir oyun ve Dire Grove civarında, karlar altında geçiyor, daha ne olsun? :)





27 Kasım 2014 Perşembe

YEDİ GÜZEL ADAM Cahit Zarifoğlu

Yayın Evi: Beyan Yayınları
Basım Yılı: Eylül 2014
Sayfa Sayısı: 133

Cahit Zarifoğlu'nun çocuk hikayelerinden bir kısmını uzun zaman önce okumuştum. Ardından şiirlerini çeşitli vesilelerle duysam da okumaya bir türlü sıra gelmemişti.

Kendine has bir şiir iklimi kurduğunu ve bu iklime aşina olmanın zaman istediğini Yedi Güzel Adam'ın arka kapak yazılarından anladığımda daha da merak ettim.

Şiir kitabı üzerine cümle kurmak zor. İyi şiir diyebilirim, iyi şair olduğu tartışılmaz. Sadece güzelliğini her göze sunan dilberlerden değil onun dizeleri. Okudukça, tanıdıkça örtülerinden sıyrılabileceğini düşündüğüm şiirler.

Onun diğer kitaplarını da okumaya ihtiyacım var, hakkında daha fazla şey söyleyebilmek için.



Öpüşümüz gizli olmalı
Öpebilirsek uzanıp kaderlerimizden öpmeli
Sıcak gözyaşı ve şikâyetle
Ağzı konuşmaz kılan
Ağzımızda
Dilimizi şişiren ayrılık bademi

Senin elin söyler  
Avucunun toprağa değip donan çizgileri
İstasyon çayevini dolduran gebeyi
Dumanlı ve biraz her şey kokan gebeyi
Aşkın
Şişen bir yara gibi gelişip
İçimizden iki yolcu gibi gideceğini

(...)


Karanlığı itiyorum yine gelir
Sabahı seviyorum özlüyorum 
Seni aydınlığa getirip anlıyorum 
Daha sonra ışıksızlıkta anlamsız 
Ve sancım var

(...)

Nasıl yıllarla sürüyor bir salise
Sabah bulantıları birlikte yatılan akşamlar
Kuşların yalnız uzanıp pencereden

Havaya alıştıkları saksıları kavrayıp uzaklaştıkları
O gökler ağaçların tulumba gibi çalışan özsu boruları
Sızıları tahta kulübelerin
Dağda tahta kulübelerin 


[...Ve Çocuğun Uyanışı Böyle Başladı'dan.]



25 Kasım 2014 Salı

KÜRK MANTOLU MADONNA Sabahattin Ali

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
Basım Yılı: 2014
Sayfa Sayısı: 160

Kuyucaklı Yusuf'u okuduktan sonra Sabahattin Ali'nin yazdıklarına ilgim azalmıştı. Bir vesile ile önüme çıkmadıkça alıp okumayacağım demiştim, öyle de oldu. Bir arkadaşım kitabı okuyacaktı, nedense önce bana getirdi, 'Sen okuduktan sonra bakarım.' dedim, okumuş beğenmiş, ardından okudum. Okudum değil de bir nefeste içtim demem lazım.

Almanya'ya, bir sabun fabrikasına staj yapmaya giden Raif Efendi, bir sanat galerisinde kendisini çok etkileyen bir resim görür. Kürk Mantolu Madonna ismi verilmiş bu resmi, her gün galeriye giderek saatlerce seyreder, resimdeki kadını düşünür ve bir akşam sokakta onu karşısında bulur..

Genel beğeninin iyi kitaplara yönelimi maalesef çok nadirdir. Kürk Mantolu Madonna, kelimenin tam manasıyla bir istisna. Gayet Avrupai tarzda, modern bir roman. Bunu batı hayranlığıyla söylemiyorum, önce kısa ve öz söylemi, ardından nazmı tercih eden Türkler için roman biçimi sonradan benimsenmiş bir tür, bu sebeple iyi örnekler çok fazla değil. Diğer taraftan çok başarılı Fransız, İngiliz ve Rus romanları var. Sabahattin Ali'nin böyle sağlam klasiklerle yarışabilecek, gayet derin ve güzel bir hikayeyi, iyi bir kurguyla anlatan kitabı, bu açıdan da beni şaşırttı. Yazarın edebi ruhu, o güzelim Türkçesiyle romana akmış, tek satırı bile fazla olmayan bu şahane eseri ortaya çıkarmış.

Her birimizin içine gizlenebilecek, iyi ve karanlık düşünceleri, hisleri tadına doyulmaz nefasetteki diliyle, son derece temiz ve açık bir şekilde anlattığı için insana bu kadar dokunuyor bu kitap, zannediyorum. Sobelenmek şaşırtıyor ama hoşumuza da gidiyor aynı zamanda çünkü bu, yazarla bizim aramızda.

Öte taraftan hâlâ Kuyucaklı Yusuf ile bu kitabı yazan adamın aynı kişi olduğuna inanamıyorum. Aynı uslûp evet ama, Yusuf'un hikayesi ne kadar muğlaksa, Raif Efendi'ninki o kadar sarih ve derin aynı zamanda. Bu Sabahattin Ali, çok daha önceleri hikayelerini ve şiirlerini okurken heyecanlandığım, kendi dilimde okumaktan gurur duyduğum kişi olmalı. Onunla tekrar karşılaşmak çok güzeldi.
Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. İnsanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden herşeyi bırakıp kaçarlar. Halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz. Herkes tabii olanı kabul ederse, ortada ne hayal sükutu, ne inkisar kalır... Bu halimizle hepimiz acınmaya layıkız; ama kendi kendimize acımalıyız. Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkasını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur." [sf 93]

23 Kasım 2014 Pazar

BENİ ASLA BIRAKMA Kazuo Ishıguro

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
Basım Yılı: 2013
Sayfa Sayısı:272

Duygu sömürüsü yapmadan, insanın içine taş gibi oturan bir kitap, Beni Asla Bırakma. Kazuo Ishıguro'nun Uzak Tepeler'ini okuduktan sonra diğer kitaplarına da heveslenmiş, özellikle ismini çok duyduğum bu kitabını almıştım.

Hailsham yatılı okulunda, haftasonları dahil hiçbir zaman evlerine gitmeyen, kaliteli bir eğitim almalarına karşın gelecek planları belli belirsiz konuşulan öğrenciler yaşamaktadır. Sanat üzerine çalışmaları için teşvik edilen bu çocuklar içinde Kathy, Ruth ve Tommy de vardır. Kathy, okuldan ayrılıp hastabakıcı olarak çalışmaya başladıktan sonra o günleri anımsayarak, okulda olup biten tuhaf durumlara aslında farklı manalar verebileceğini anlar. Fakat daha önce gerçeği tam olarak öğrenmiş olsa dahi, hayatının akışını değiştirebilecek midir?

Kitabın ilk bölümlerini okurken, herşey o kadar esrarengiz görünüyordu ki, neredeyse hiçbir mana vermek mümkün değildi. Bu karanlıktan çok sıkıldığım için Hailsham'ın nasıl bir okul olduğunu öğrenmek istedim. Konu anlaşıldıktan sonra kitap güzelleşti, taşları yerine oturdu. O hüzünlü hikaye gitgide daha çok etkilemeye başladı beni. Son sayfayı okuyup bitirdiğimde, çok tuhaf hissettim. Özellikle Tommy'nin yaşadıkları içimi fena halde burktu, zaten Kingsfield'de kaldığı oda, orada Kathy'le birlikte geçirdikleri günler kitabı okurken gözümün önünde belirmişti adeta. Bittikten sonra da o görüntüler kolay silinmedi.

Bir de yine kitabın sonlarında Tommy'nin bir isteği var ki, Kathy de buna razı oluyor. Orada ben olsaydım ne yapardım diye düşünmekten kendimi alamadım. Gerçi bunun cevabını biliyorum, yaptıkları şey anlamsız, o şekilde davranmak daha çok kendini düşünmek gibi. Tabii, böyle durumların bir çeşit açıklaması veya çözümü de yok, her ilişki için farklı seçimler olabilir.

Beni Asla Bırakma, bir sis gibi yavaş yavaş dağılıp etrafınızı saran melankolisiyle, sarsıcı ve güzel bir roman. Filmini de yakın zamanda izlemeyi düşünüyorum.

Eve dönüş yolunda Ruth'un neler hissettiğini bilmiyorum, ama ben, bütün o güçlü duygular yerine oturduğunda,  gece olmaya başlayıp  yoldaki bütün lambalar yandığında, kendimi fena hissetmiyordum. Sanki uzun zamandır sırtımda taşıdığım bir yükten kurtulmuştum., herşey düzelmemişti ama daha iyi bir yere açılan bir kapı aralanmıştı.  Kendimi çok iyi hissediyordum demiyorum.  Üçümüz arasında geçen herşey çok hassas geliyordu bana, oldukça gergindim, ama bu bütünüyle kötü bir gerginlik değildi. [sf 222] 

20 Kasım 2014 Perşembe

NAGAZAKİ Éric Faye

Yayın Evi: Sel Yayıncılık
Basım Yılı: 2014
Sayfa Sayısı: 88

Suluboya resimlere zaafım var. Bu kitabın kapağını  Eren'in yazısında görünce kalbimde bir balık oynadı*, ne yalan söyleyeyim. Sonra romanın yazılmasına sebep olan haberi de hatırladım, ilginç geldi ama böyle bir resme sahip olmasaydı kitabı alır mıydım, bilmiyorum.

Nagazaki, sahibinden habersiz girdiği evde, onunla birlikte, varlığını sezdirmeden aylarca yaşayan yaşlı bir kadının hikayesi.

Éric Faye, okuduğu haberden etkilenerek bu uzun hikayeyi yazmış, kurguya zihninden pek bir şey katmış diyemem ama sonunu güzel bağladığını düşünüyorum.

Bu arada kapak cidden şahane. Gerçekte daha da güzel görünüyor. Gülay Tunç tasarlamış ama çizimin kime ait olduğuna dair bir bilgi yok kitabın içinde maalesef.  Sel Yayıncılık'ın bir diğer şahane kapak tasarımı da İntihar Dükkanı kitabı içindi.


13 Kasım 2014 Perşembe

JAPON EDEBİYÂTI OKUMALARI [15-30 Kasım 2014]



 Japon yazarların kitaplarından okuyup sevmediğim nadirdir. Kasım ayında peşpeşe birkaç Japon romanı okumak istedim, epeydir sıra gelmemiş ve özlemiştim. Birlikte okumaktan büyük mutluluk duyduğum sevgili arkadaşım Deniz'e, 'Japon edebiyâtına biraz vakit ayıralım mı?' deyince, eşlik etmeyi kabul ederek sevindirdi ve bu güzel olacağına inandığım okumamız şekillenmiş oldu.

Japon Edebiyâtı Okumaları'mızda benim kitaplarım:

Bahar Karları (Bereket Denizi Dörtlemesi-1) YUKİO MİŞİMA
Nagazaki ERİC FAYE (Sevgili Eren'in tavsiyesiyle)
Beni Asla Bırakma KAZUO ISHIGURO

15 günlük bu zaman diliminde bizimle beraber Japon romanları okumak isterseniz, 
şu an okuduğunuza benzer bir başlangıç yazısı yayınlayarak, sonrasında yazı ve yorumlarınızı paylaşabilirsiniz, memnun oluruz. 

Okuma Sakinleri


Yazı görseli ve yan sütun görseli için ulaşabileceğiniz e-posta adresim:

gecekutuphanesi@hotmail.com

Güzel, verimli okumalar diliyorum.

Biblio

♥♥♥

Daha önce yaptığımız okumalara göz atmak için: 


8 Kasım 2014 Cumartesi

GRIM TALES: COLOR OF FRIGHT CE [10/2014]

Grim Tales serisi için söylenecek çok fazla bir şey yok, devam ettikçe çizim kalitesi yükseliyor, bulmacaları çeşitleniyor, mekanları güzelleşiyor. Color of Fright'a ayrıca çizim-boyama paleti eklenmiş ve bu paletten çıkan hayvanlar oyun boyunca yardımınıza koşuyor.

Bu serinin özellikle oda çizimlerini çok beğeniyorum, görüntü almamışım oynarken ama bu oyunda da çok güzel şömineli bir oturma odası vardı mesela. Odaların bazılarındaki abajurları açıp kapatabiliyor olmak da hoşuma gitti. Aynı şekilde tek ekranda birçok farklı işlemi ardı ardına yapmayı gerektiren bulmaca bölümleri çok zevkliydi.

Koltuğunuzda oturmuş sıcak bir şeyler içerken, içiniz hafif ürpererek Grim Tales oynamak, bu güzel Kasım günlerine yakışıyor. Oynadım, sevdim, tavsiye ederim.

TÜM SERİ