30 Aralık 2013 Pazartesi

MARCEL PROUST OKUMALARI [Ocak 2014]


Edebiyata biraz aşina olup, Proust adını duymayan yoktur sanırım. 
7 cilt, toplam 3000 sayfalık Kayıp Zamanın İzinde romanına daha önce sadeleştirilmiş haliyle bir göz atma fırsatım olmuştu ama tamamını, baştan sona adamakıllı okumak istiyordum. 

Bu Ocak ayında, daha önce bir çok güzel yazar okumasını birlikte yaptığımız sevgili arkadaşım thalassapolis'le beraber Proust'un izine düşeceğiz. 

Romanın kaç cildini bitiririm bilemiyorum ama güzel bir yolculuk olacağına eminim.

Ocak ayında bizimle birlikte Proust okumak isterseniz herhangi bir kitabını seçerek, blogunuzda veya instagramda bir başlangıç yazısı/fotoğrafı yayınlamanız yeterli. Okuma görselleri için ulaşabileceğiniz mail adresim:

gecekutuphanesi@hotmail.com

YAZ _ Albert Camus

Yayın Evi: Can Yayınları
Basım Yılı: Ağustos 2012
Sayfa Sayısı: 89

Albert Camus'nun yalın kaleminden çıkan; kent, doğa, deniz, 'Cezayir güneşi' ve 'Yunan felsefesi' gibi çeşitli olgu ve kavramlar üzerine yazdığı denemelerden oluşan küçük hacimde bir kitap, Yaz.

Çöl de bir anlam kazandı, fazlasıyla şiir yüklediler çöle. Dünyanın tüm acıları için benzeri bulunmaz bir yer. Oysa, bazı bazı, yürek kesinlikle şiirsiz yerler ister. (sf 17)

Bir insanın yapıtları çoğu zaman özlemlerinin ya da sapmalarının öyküsünü çizer, kendi öyküsünü çizmez hiçbir zaman, hele yaşamöyküsel olduklarını ileri sürdükleri zaman. Hiçbir zaman hiçbir insan kendini olduğu gibi çizmeyi göze alamamıştır. (sf 65)

İnsan bir kez güçlü bir biçimde sevme şansına erdi mi, tüm yaşamı bu ateşi ve bu ışığı aramakla geçer. (sf 72) 

29 Aralık 2013 Pazar

UNDİNE _ Friedrich De La Motte Fouqué

Yayın Evi: Can Yayınları
Basım Yılı: Mayıs 2011
Sayfa Sayısı: 108

Poirot'yla Mrs Oliver camlı kapıdan bahçeye çıktılar. Küçük bahçe sonbahar havasına bürünmüştü. Pembe yediveren gülleri, krizantemler... Romancı bir kenardaki taş banka doğru giderek, çabucak oturdu. Belçikalı dedektife de yanına yerleşmesini işaret etti. 
'Miranda'nın bir orman perisine benzediğini söylediniz. Ya Judith hakkındaki fikriniz nedir?'
Poirot, 'Onun adı 'Undine' olmalıydı,' diye cevap verdi.
'Yani onu su perisine benzetiyorsunuz. Hakikaten öyle. Judith sanki denizden yeni çıkmış gibi duruyor, değil mi? Saçları ıslakmış gibi parlıyor. Fakat üstü başı öyle karma karışık da değil.'

Elmayı Yılan Isırdı kitabındaki bu bölüm yüzünden Undine'in hikayesine meraklanmıştım. Can Yayınları'nın Gothik-Romantik serisinden çıkan peri masalını okuduktan sonra diyebilirim ki, görünüş olarak benzemenin yanısıra bir parça da kalp kırıklıkları açısından yakın denilebilir iki kadının hikayesine. Tabii, Judith aşk acısının sebebiyle bağlarını tamamen koparmış, Undine ise iyiliklerine devam etmesi noktasında ayrılıyorlar. 

Undine, ele avuca sığmaz, yaramaz bir su perisi. Göl kenarındaki ıssız bir sahil kulübesinde onu büyüten, anne-baba bildiği ihtiyarcıklarla yaşayıp giderken, yakınlardaki tekinsiz ormanda yolunu kaybeden Şövalye'nin gelişi, ona ölümsüz bir ruh armağan edecek bir aşkın da başlangıcı oluyor..

*Agatha Christie'nin özellikle kadın karakterlerine gösterdiği özen ve inceliği seviyorum; Elinor, Hester, Jacqueline, Henrietta.. Bunu söylerken Poirot haricinde üzerinde durduğum başka bir erkek karakteri var mı diye düşündüm, Mickey haricinde kimse aklıma gelmedi, bir de Cinayet Reçetesi'ndeydi galiba, hanım hanımcık bir adamcağız vardı, onu betimlemesiyle çok eğlenmiştim.



21 Aralık 2013 Cumartesi

KÜÇÜK KARA BALIK _ Samed Behrengi

Yayın Evi: Can Yayınları
Basım Yılı: Aralık 2012
Sayfa Sayısı: 52

Bir ırmakta annesi ve komşularıyla yaşayan küçük siyah bir balık vardır. Küçük kara balık, bir sabah ırmağın sonunu, döküldüğü denizi görmek için yola çıkar..

Anlatılanın herhangi bir görüşe mâl edilmemesi gereken, iyi bir yol hikayesi olduğunu düşünüyorum. 'Deniz'e ulaşmanın kişiye göre değişen bir manası olabilir. İnandığı yola baş koyan herkes; alay eden, engelleyen, anlamayan, yutmaya çalışan diğer varlıklarla karşılaşabilir.

Öte yandan hikaye hoş ama bir Küçük Prens kadar etkileyici değil. Alegorik bir anlatımı olması, yeterli derinliğe sahip bulunduğu anlamına gelmiyor.

*Küçük Kara Balık'ın başına gelenleri buradan okuyabilirsiniz.

20 Aralık 2013 Cuma

MEKTUP_ Peride Celâl

Yayın Evi: Can Yayınları
Basım Yılı: 1994
Sayfa Sayısı: 142

Peride Celâl'in Deli Aşk romanını okumuş, etkilenmiştim. Geçenlerde, yabancı yazarlara mola verip Türk Edebiyatı'ndan güzel bir şeyler okuma arzusu duyduğum bir zaman diliminde yazarın dört öyküden oluşan Mektup kitabını okuma fırsatı buldum.

Böcek, Koşucu, Kaçak kısa hikayeler, Mektup ise hayli uzun bir hikaye. Hiçbiri için özellikle iyi diyemem, genel olarak aynı seviyedeler.

Böcek; sanrıları yüzünden psikolojik tedavi gören bir kadının doktoruna anlattıkları ve bu durumdan kurtulma çırpınışlarını anlatıyor. Mektup, bir oğulun babasına yazdığı, tüm geçmişi ortaya döken, aile sırlarını açığa çıkaran bir hesaplaşma mektubu ve bu mektubun babasında bıraktığı etkiden ibaret. Koşucu; Moda'da yaşayan yazar, annesi ve annesinin çok sevdiği, oğlu yerine koyduğu Abdullah isminde bir tesisatçı arasında geçen zamanın hikayesi. Kaçak'ta ise çok tanıdık bir konu var: pencerenin önünde durmuş, kaçma hayalleri kuran genç bir kız, sonra o hayallerin yıkılması klişesi.

Peride Celâl'in bir röportajında da bahsettiği gibi, hikaye yazmak; o hiçbir fazlalığı kabul etmeyen, sağlam bir olay/durum ifade etmedikçe yokolup giden edebi yazın, roman yazmaktan çok daha zor. Bu kitaptaki hikayeler için de maalesef çıtayı aştığını söylemek mümkün değil.

9 Aralık 2013 Pazartesi

KAYIP ŞEY _ Shaun Tan

Yayın Evi: İthaki Yayınları
Basım Yılı: 2012 Sayfa Sayısı: 30

'Belki de birine ait değildir. Belki de bir yerden gelmiyordur. Bazı şeyler böyledir işte...' Söylediğinin etkisini arttırmak için bir an durdu, '...yalnızca kayıptırlar.'

Kitaplarında anlattıklarına pek fazla mana yüklemek istemezmiş gibi görünen Shaun Tan'ın bu tavrı,  ustalıkla yazılıp çizilmiş hikayelerinden kendi algınıza göre anlamlar çıkarabilmenize olanak sağlıyor.

Kayıp Şey'de yine Kızıl Ağaç'ta olduğu gibi küçük bir çocuk var. Plajda şişe kapakları toplarken bir 'şey' dikkatini çekiyor. Kayıp olduğunu anlayınca ona yardım etmeye karar veriyor ve hikaye bu çaba doğrultusunda akıyor.

Bu kitabı ne zaman okusam, dokununca solgun bir güle dönüşen şeyleri*, vakitsizlikten durup ince şeyleri anlayamayan insanları* hatırlatıyor.

KIZIL AĞAÇ _ Shaun Tan


Yayınevi: İthaki Yayınları (Ciltli)
Basım Yılı: 2012
Sayfa Sayısı:815

İyiyi güzel anlatabilmek de ayrı bir meziyet. Bazı kitaplar başından sonuna o kadar sahici ve tanıdık ki, cümleler tutuluyor sanki kendileriyle alakalı bir şeyler yazmak isterken.

Kızıl Ağaç, küçük bir kızın melankolik ruh haliyle uyandığı bir günün hikayesini insanı içine çeken çizimlerle anlatıyor. Bir günün hikayesi veya bir hayatın.. Nasıl ve neyi görmek isterseniz. 

Hayatında anlamlı kederlerin tortusu bulunan birinin anlamsız mutsuzluklara karşı bağışıklığı, bu halin içinde yaşanılan günü berbat etmesini engellemiyor. Her iki durum da, uzun ya da kısa zamanda tıpkı bu kitapta olduğu gibi bir sonuca ulaşıyor.

Her kütüphanenin, her hayatın bir Kızıl Ağaç'a ihtiyacı var.. Kitaba uzun uzun baktığınızda daha iyi anlayacaksınız.




6 Aralık 2013 Cuma

DEMİAN _ Herman Hesse

Yayın Evi: Can Yayınları
Basım Yılı: Aralık 2012
Sayfa Sayısı: 199

Bu kitap için 'okuması kolay, anlaması zor' deyişine bir de anlatması güç kelimelerini eklemek lâzım.

Çocukluktan ilk gençliğe geçiş dönemini yaşayan Emil Sinclair, aile fanusunun dışında, iyilik ve kötülüğün içiçe olduğu zorlu bir dış dünyanın da farkına varır. Varoluş sancılarıyla tanışırken, bu yeni dünyayı ona tüm derinliğiyle öğretecek kişilerin en önemlisi de, okul arkadaşı Demian'dır..

İki romanın da baş karakteri ergen bir öğrenci olduğu için insanın aklına ister istemez Çavdar Tarlasında Çocuklar geliyor. Ama Holden'ın entipüften kaygıları, sıkıntıları, şımarıklığına karşılık, Emil'in çelişkilerin acısıyla kıvranan beyni, Demian'la konuşmalarının felsefi derinliği düşünüldüğünde Hesse'in farkı çok net anlaşılıyor.

Herman Hesse, kişisel korku ve sorunlarından izler taşıyan bu romanı hayatının çok zor geçen bir döneminde yazmış. Acısının küllerinden doğan Demian, onun en sıkı kitaplarından biri, bana göre.

Şimdiye kadar anlattığım kadarıyla, olayın önemli ve kalıcı anı bu andı. Babamın kutsallığında ilk kez bu anda bir çatlak belirmiş, şimdiye kadar çocuk yaşamımı sırtında taşıyan ve kendi kendisi olabilmek için insanın yıkması gereken temel direklere ilk darbe bu anda inmişti. Herkesin gözünden kaçan böylesi yaşantılar, yazgımızın izleyeceği önemi küçümsenmeyecek asıl doğrultuyu oluşturur. Böylesi bir darbe atlatılır, çatlak görünürde kapanır zamanla, toparlar kendini ve unutulup gider, ama gerçekte hepsinden gizli saklı bir köşede sürdürür yaşamını, kanamaya devam eder. (sf 31)

Sevgi, başlangıçta ürkek bir duyguyla algıladığım gibi hayvansı ve karanlık bir içgüdü değildi. Beatrice'in resmi karşısında açığa vurduğum o saflık ve ruhanilik taşan tapınma da değildi. Her ikisiydi bunların, her ikisi, her ikisinden de fazla bir şey, aynı bedende hem melek hem iblis, hem erkek hem dişi, hem insan hem hayvan, hem alabildiğine iyi hem son derece kötüydü. (sf 118)

Biz bir insandan nefret ettiğimizde, kendi içimizde yuvalanıp bu insanın görüntüsüyle karşımıza çıkan birinden nefret ederiz. bizim kendi içimizde olmayan şey, bizi kızdırmaz. (sf 139)

Dışımızda gördüğümüz şeyler, içimizdekilerin aynısıdır. İçimizdekinin dışında başka bir gerçek yoktur. İnsanların çoğunun gerçeğe bu kadar aykırı bir yaşam sürmelerinin nedeni, kendileri dışındaki görüntüleri gerçek saymaları, içlerindeki dünyaya ise asla söz hakkı tanımamalarıdır.” (sf 139)

1 Aralık 2013 Pazar

WİLLİAM FAULKNER -3 Roman-

(Ses ve Öfke, Çılgın Palmiyeler, Aşk ve Ölüm)

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
Basım Yılı: 2004                                                   
Sayfa Sayısı: 304                                                                                   
Yazara merakım Virginia Woolf'un ondan sık sık övgüyle bahsetmesiyle uyanmıştı. Ses ve Öfke, William Faulkner Okumalarımızda ilk kitabım ve Faulkner'ın da bütün olarak okuduğum ilk romanı oldu.

Woolf'un da uyguladığı bilinçakışı kurgu tekniğinin en iyi örneklerinden biri olarak anılan roman, Compson ailesinin kızları Caddy ve üç oğulları üzerinden çöküşünü kronolojik olmayan bir zaman süreciyle anlatıyor. 

Faulkner, ilk üç romanıyla tanıştıktan sonra benimsediğim bir yazar olmadı benim için ama Ses ve Öfke'nin çok özel bir kitap olduğunu söylemem gerek, içlerinde en iyisiydi. Bir gün tekrar okurum belki.

Sartre'ın Ses ve Öfke incelemesi 
Ses ve Öfke'den alıntılar (piktobet blog)
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
Basım Yılı: 2011                                                        
Sayfa Sayısı: 272

Faulkner, Çılgın Palmiyeler'de parçalı bir roman tekniği kullanarak iki ayrı hikayenin (Çılgın Palmiyeler ve Irmak Baba) bölümlerini birbirini ardına sıralamış, buna karşın Ses ve Öfke kadar zorlamıyor okuyucuyu. Daha belirgin ve yalın hikayeler bunlar.

Birlikte yaşayacakları hayat uğruna kocasını-çocuklarını terkeden Charlotte ile doktorluk mesleğini bırakan Harry'nin ilişkisi, asıl hikayenin konusunu oluşturuyor. Diğer hikaye Irmak Baba, sevdiği kız için soygun yaparak mahkum olmuş bir adamın, Missisippi ırmağı taştığı için civar hapishanelerden mahkumların kurtarma çalışmalarına götürülmesiyle, bir salın üzerinde doğurmak üzere olan bir kadınla başbaşa kaldığında yaşadığı ikilemi anlatıyor. Kadını bırakarak kaçmalı mı yoksa özgürlüğü pahasına ona yardım etmeli midir?

 Çılgın Palmiyeler'den alıntılar (piktobet blog)
Yayın Evi: Güven Yayınevi
Basım Yılı: 1968                                                        
Sayfa Sayısı: 330

Faulkner Okumamızda adeta boğularak okuduğum bir kitap vardı; Aşk ve Ölüm. Bu isimdeki çevirisine bazı eklemeler-çıkarmalar yapılmış olduğu konuşulsa da genel olarak hikaye ve anlatılış tarzı çok sıkıcıydı.

Savaşta yüzünden feci şekilde yaralanmış genç bir asker, onu eve geri getiren bir kadın ve adam ile askerin sevgilisi arasında dönen ilişkiler yumağı, Aşk ve Ölüm'ün temel noktasını belirliyor. 

Faulkner, şüphesiz iyi bir yazar ancak Amerikan yerel halk kültürü ve edebiyatından pek hazzetmediğim için bu üç kitabı kâfi geldi, daha fazlasını okumayı düşünmüyorum. Faulkner'ı sevgili arkadaşım thalassapolis ve harikulade bir blogun sahibi piktobet ile okuduk. Bu güzel zaman dilimi için tekrar teşekkür ediyorum.