24 Eylül 2018 Pazartesi

BÜYÜK SİHİR Elizabeth Gilbert

Yayın Evi: Doğan Kitap
Basım Yılı: 2016
Sayfa Sayısı: 258

Uzun zamandır bu kadar zevkle bir kitap okumamıştım. İnsanı üretmek için gayrete getiren, heyecan verici, yalın bir dille yazılmış, güzel bir kitap, Büyük Sihir.

Alıntılarda da görebileceğiniz üzere, hemen hemen her bölüm genellikle iktibas edilip yazar tarafından çözümlenmiş bir öz fikir ve onun detaylandırılması üzerinden ilerliyor.

Elizabeth Gilbert’ın başka hiçbir kitabını okumamıştım, kurmacaları, çoksatan kitabı vs. dahil. Ama temelde kendi yazar kimliğinden yola çıkarak genel sanat üretimine dair geliştirdiği fikirleri, deneyimleri ve önerilerini anlattığı Büyük Sihir çok hoşuma gitti. Adındaki gerçeküstü havanın aksine kitapta son derece akılcı yaklaşımlar var.

Üretici içgüdünüz korkunuzu her zaman tetikleyecek, çünkü o sizden belirsiz sonuçlar diyarına gitmenizi talep eder ve korku da belirsiz sonuçlardan nefret eder. [sf 32]

Olanları daha ayrıntılı düşündüğüm zaman, Ann Patchett’la aramda geçenlerin çoklu keşif denen olgunun sanatsal versiyonu olabileceğini düşündüm - bilim çevrelerinde kullanılan bir terimdir bu. Dünyanın farklı yerlerinden iki ya da daha fazla sayıda bilim insanı aynı zamanda aynı fikirle ortaya çıktığında buna çoklu keşif denir. (...) Bunun nasıl gerçekleştiğinin mantıklı bir açıklaması yok. Birbirinin çalışmalarını hiç duymamış olan iki insan, aynı tarihi anda nasıl aynı bilimsel sonuçlara varabiliyorlar? Ama sandığınızdan çok daha sık gerçekleşiyor bu. [sf 68]

Bütün kalbinizle çalışın, çünkü -size söz veriyorum- günler boyunca hiç vazgeçmeden çalışmaya devam ederseniz, bir sabah aniden çiçeklenebilirsiniz. [sf 69]

Yazın hayatımın çoğu, dürüst olmak gerekirse, acayip, eski zamanlardan kalma, vudu tarzı Büyük Sihir’le geçmedi. Yazın hayatımın çoğu sıkıcı, disiplinli çalışmadan ibarettir. Masama oturup ırgat gibi çalışırım, işlerimi böyle hallederim. Çoğunlukla çalışmalarımda peri tozundan eser yoktur.
Ama bazen peri tozu da karışır işin içine. Bazen, yazma eyleminin ortasında, kendimi birden büyük havaalanlarındaki yürüyen bantlardan birinin üstünde gibi hissederim; uçuş kapısına hâlâ çok yolum vardır ve bavullarım çok ağırdır ama dışsal bir gücün beni nazikçe desteklediğini duyumsarım. Bir şey -güçlü ve cömert bir şey- beni taşır ve bu şey ben değilimdir. 
Bu duyguyu biliyor olabilirsiniz. Harika bir şey yaptıktan sonra geri dönüp baktığınızda size, ‘Bunu nasıl yaptım, ben bile bilmiyorum’ dedirten şeydir bu. [sf 72]

Aklıma İngiliz makale yazarı Katharine Whitehorn’un şu harika deyişi geliyor: ‘Başkaları için yaşayan insanları, söz konusu başkalarının yüzlerindeki korkulu ifadeden tanıyabilirsiniz.’ [sf 101]

W.C. Fields’in söylediklerini hatırlayın: ‘Önemli olan size ne dedikleri değil, sizin neye cevap verdiğinizdir.’ [sf 122]

Röportajımız sırasında Waits, doğmaya çalışırken şarkıların nasıl farklı şekillere girdiğini tarif etmişti. Bazı şarkıların ona neredeyse saçma denebilecek bir rahatlık ve kolaylıkla geldiğini anlatmıştı: ‘Bir pipetle emilen hayaller gibi.’ Bazı şarkılar içinse epey çaba harcaması gerekiyordu: ‘Toprağı kazıp patatesleri çıkarmak gibi.’ Bazı şarkılarsa yapışkan ve tuhaftı:’Eski bir masanın altına yapıştırılmış sakızı kazımak gibi.’ Bazılarıysa çaktırmadan yaklaşılması gereken yabani kuşlar gibiydi, kaçıp gitmesinler diye ürkütmeden yakalaması gerekiyordu onları. [sf 131]

Nobel ödüllü şair Seamus Heaney’nin bu devam etme içgüdüsü hakkında oldukça zarif bir yorumu var - insanın şiir yazmayı öğrenirken, hemen iyi olmasını beklememesi gerektiğini söyler. Acemi şair kovasını kuyunun yarısına kadar sallandırıp durur, kova her çekişinde boş çıkar kuyudan. Tahammül edilmez bir durum olsa da, devam etmek gerekir.
‘Yıllar boyunca alıştırma yaptıktan sonra’ diyordu Heaney, ‘kovanın zinciri birden gerilir - sizi baştan çıkaracak sulara nihayet ulaşmışsınızdır. Kendi havuzunuzun sularına işte böyle ulaşırsınız.’ [sf 147]

Yalnızca ne tür bir berbatlıkla başa çıkmaya gönüllü olduğunuza karar vermeniz gerekir. Dolayısıyla sorulması gereken şey, ‘Tutkun nedir?’ sorusu değildi. Asıl soru şuydu: ‘Yeterince tutku duyduğun ve uğruna en hoşa gitmeyen şeylerle bile uğraşmayı göze alabileceğin şey nedir?’ [sf 149]

Yapılmış iş bitmemiş iyi işten daha iyidir. [sf 171]

Ne olursa olsun, kendinizi meşgul edin. Robert Burton’un bilgece söylediği gibi, ‘Yalnız kalma, boş durma.’ [sf 241]


2 yorum :

  1. süper, çok merak ettim ve hemen listeme ekledim Biblio'cum, kitapyurdu'nda oldukça indirimli hem şu ara, sevgiler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keyifli okumalar Eren’cim, beğeneceğini sanıyorum ☺️

      Sil

Burası sukûnetin hakim olduğu, tenha bir kütüphane. İçinden geçenleri fısılda ki orada olduğunu bileyim.