18 Ocak 2011 Salı

GÜZEL SANATLARIN BİR DALI OLARAK CİNAYET_Thomas De Quincey

Yayın Evi: İletişim Yayınları
Basım Yılı: 2007
Sayfa Sayısı: 145

İsminden yola çıkan tüm önyargılarımı bir kenara bırakarak okumaya başladım kitabı.  Üç uzun denemeden ilk ikisindeki vicdanen kendini haklı göstermeye çalışarak teorilerini  (cinayetin işleniliş tarzında bulduğu estetik anlamı) anlatmasını dişimi sıkarak bitirdim ama üçüncüye sıra geldiğinde, cinayete övgüden çıkıp vahşetle işlenmiş cinayetleri betimlemeye dönüştü konu ve midem bulanmaya başladı.

Borges ne denli övgüler dizerse dizsin hakkında, Thomas De Quincey sapkın fantezilerini ahlaken kabul edilebilir şekilde anlatmaya çalışan bir uyuşturucu bağımlısından öteye gidemiyor bu kitap bağlamında. Şimdilerde sıradışı insanlar için yüceltme anlamıyla kullanılan "anormal"liğin de bir sınırı olmalı. Başka canlara kastetmenin, kanın ve şiddetin zevkini ballandıra ballandıra anlatmanın hiçbir mazur görülecek tarafı yok. Durup durup "Ben bunları tasvip etmiyorum aslında" demek pisliği temizlemiyor.
Kitabı dediğim gibi tiksintiyle bitirdim. Böyle bir sanat ve estetik anlayışını kesinlikle kabul etmiyorum.  

5 yorum :

  1. Çok iğrençmiş o halde. Dediğiniz gibi "Ben bunları tasvip etmiyorum aslında." demek, caniliğe hayranlığımı gizlemeye bile çalışmıyorum demek gibi birşey.

    Bu kültürde "kötüyü tasvir dahi hoş karşılanmazdı".Ama şimdi şiddete övgü her yerde... böyle kitaplar ve filmler sayesinde meşrulaştırılmıyorlar mı, gündelik, gayet normal saydırılmıyorlar mı? Of, yaramı deştiniz. :)

    Not: Bu arada Borgessever olarak şaştım bu tercihine. İrdelemem lazım:)

    YanıtlaSil
  2. Borges, De Quincey için “Ona o kadar çok şey borçluyum ki,” demiş, “burada bu borçların sadece birkaçını anarsam, sanki başka borcum yokmuş gibi zannedilir diye korkuyorum.”

    Diğer kitaplarını, külliyatını bilmiyorum ama bu kitabın son bölümünde iki katil var ve evlere girip minik bebeleri öldürmeye varıncaya kadar dehşet saçıyorlar. Buna estetik veya sanatsal nasıl denebilir?

    YanıtlaSil
  3. Kitabın ismi sanki polisiye romanları anlatıyormuş gibi bir hissiyat uyandırdı bende. Ama gerçekten işlenmiş cinayetleri böyle pervasızca anlatması hiç bir şekilde kabul edilemez. Son yıllarda şiddet zaten yeterince normalleştirildi. Son günlerde bir kaç haber bülteninde denk geldiğim mobesse kameralarına "takılan" kaza görüntülerine "takıldım". Eskiden cinayet haberleri detayları ile saatlerce verilirken toplum hassiyetini düşünerek bundan vazgeçildi yada vazgeçirildi. Ancak bence mobesse kameralarına "takılan" kaza görüntülerini vermek de aynı şey. Çok rahatsız ediyor beni. Orada arabanın çarptığı kişi ölmemiş olsa bile bir anlık bile acı çekse bu beni son derece rahatsız ediyor.

    Netice olarak içinde en ufak şiddet izi olan herşey beni rahatsız etmekte. Örneğin Elif Şafak'ın Mahrem'i ve buna benzer bazı romanlardaki çocuk istismarı beni çok rahatsız etti ve nedense Türk Romancıların bunu son dönemlerde sıkca kullandıklarını farkettim. Elbette edebiyat özgür bir alan yazarın yazdıklarına elbette karışamayız ancak bazı hassiyetler de göz önünde bulundurulmalı diye düşünüyorum.

    Sevgiler Canım Biblio...

    YanıtlaSil
  4. Hassasiyeti gitgide azalan medya insanları duyarsızlaşmaya yöneltiyor maalesef. Doğru söylüyorsun canım.

    Edebiyatın da cüretlendirici bir yönü, insanın hisleri-düşünceleri üzerinde çok etkili olabildiğini düşünüyorum. Nasıl anlatıldığı çok önemli, özendirici olup olmaması. Bu kitap beni o açıdan da rahatsız etti. Öyle manyakça bir iştahla anlatıyor ki vahşeti, inanılır gibi değil.

    Hani Poirot hep der ya, "İnsanın adaleti kendi eliyle uygulamasına karşıyım" diye, suç işlemiş insanlar için bile bu şekilde düşünülürken, De Quincey (güya polisiye roman anlayışının da babasıymış kendileri) cinayeti estetik olması için ölen kişinin tamamen masum olması gerektiğini savunuyordu ki, bunu da benim aklım hafsalam almıyor.

    İstismarın da edebiyatta konu edilen bir şey olduğunu fakat bunun eskiden şimdi olduğu gibi popüler olan kitaplar v.b.leriyle ön plana çıkarılmadığını zannediyorum. Bundan yaklaşık on yıl evvel Susanna Tamaro'nun bir hikayesini okumuştum, sırf bunun üzerineydi. Küçücük bir çocuktan ne istenebilir ki diye hiç bir şey anlamamıştım o zamanlar. Ama şimdi düşünüyorum da kendine yakın olanı bulup açığa çıkarmak, ortaya koyup meşrulaştırmaya çalışmak yine bazı hastalıklı zihinlerin vazifesi gibi geliyor bana. Her halukarda çok korkunç :(

    Yorumun için çok teşekkür ediyorum. Kütüphanemizde seni ağırlamak her zaman büyük bir zevk Deniz'cim :)

    YanıtlaSil
  5. Canım Biblio o zevk bana ait :)

    YanıtlaSil

Burası sukûnetin hakim olduğu, tenha bir kütüphane. İçinden geçenleri fısılda ki orada olduğunu bileyim.