22 Ekim 2011 Cumartesi

HOLLOW MALİKANESİ CİNAYETİ_Agatha Christie

Yayın Evi: Altın Kitaplar
Basım Yılı: 2010
Sayfa Sayısı: 335

Kitabı yıllar önce Ceset Katilini Arıyor adıyla ilk okuduğumda, Christie'nin "sanatçı ruhu"nu anlatışına hayran kalmıştım ama o zaman ne denli tercüme kırpığı bir haline sahip olduğumu bilmiyordum. Altın Kitaplar geçtiğimiz yıl bu güzel romanı yeni çevirisiyle basınca yaklaşık iki kat hacmi olduğunu görerek hem şaşırdım hem de sevindim. Kimbilir bilmediğim ne ayrıntılar vardı içinde? Hakikaten görünümünden de anlaşıldığı üzere, öyle Gülten Suveren'in röportajında anlattığı gibi "traşlamak" filan değil, direk bazı bölümlerini uçurmuşlar kitapların.

Hollow Malikanesi bir Hercule Poirot romanı fakat, kendisi fazlasıyla eğreti duruyor kitabın içinde, cinayet sahnesi hariç çok az müdahalesi, rolü mevcut. İşin gerçeği Agatha Christie de bu kitaba Poirot'nun dahil olmasından pek memnun değilmiş.

Başarılı ve hırslı doktor John Christow, bir haftasonu tatilini geçirmek üzere karısı Gerda'yla birlikte dostları Angkatell'lerin taşradaki malikanesi Hollow'a gelir. Lucy ve Henry Angkatell'in diğer konukları kuzenlerinden oluşmaktadır; bir eski zaman beyefendisi olan Edward, gururlu "küçük" Midge, heykeltraş Henrietta ve hiçbirşeyden memnun olmamasıyla övünen David. Hollow'un pastoral sonbahar havasının verdiği rehavet, o gece John'un  ilk gençlik aşkı, kariyer çatışması yaşadıkları için terkettiği film yıldızı Veronica Cray'ın ziyaretiyle sekteye uğrar. Komşu köşklerden birinde oturan Veronica, kelimenin tam manasıyla John'u almaya gelmiştir. John,Veronica'yı evine bırakmaya gider ve gece 3'te geri döner. 

Ertesi gün, Lucy Angkatell'in yemeğe davet ettiği bir diğer komşusu Hercule Poirot, malikanenin bahçesine girdiğinde havuz başında tuhaf bir sahneyle karşılaşır. John Christow yerde kanlar içinde yatarken, Gerda elinde bir silahla yanıbaşında durmaktadır. O esnada Lucy, Henrietta ve Edward ayrı ayrı patikalardan havuzun bulunduğu açıklığa gelir. Ölmek üzere olan John kendini zorlayarak son bir söz sarfeder; "Henrietta!" Henrietta, gelip Gerda'nın elindeki silahı alır, kazayla havuzun içine fırlatır. Hercule Poirot'nun önce saçma bir şaka sahnesi zannettiği görüntünün gerçek olduğu anlaşılınca, ünlü dedektif için cinayet soruşturması başlar.. 

Kitabın ana konusunun ardında Christie'nin ördüğü bir ilişkiler ağı var. Çalışarak kendi hayatını kazanma gayesinde, gururlu bir genç kız olan Midge, Henrietta'ya ilk gençliklerinden beri romantik duygularla bağlı olan Edward'a aşık. Henrietta ise John Christow'la şiddetli hislerin pençesinde bir ilişki yaşıyor. John Christow, ne Veronica gibi bencil, ne de Henrietta gibi anlaşılmaz olan, aptal ifadesiyle ona adeta tapan Gerda'yla evli ve iki çocuğu var, kendine göre karısını seviyor da.

Herhalde Agatha Christie başka hiçbir kitabında karakterlerini burada olduğu kadar derinlemesine incelememiş, geçmişin üzerlerinde bıraktığı etkiden bunca bahsetmemiştir. Romanın asıl mekanı Hollow Malikanesi, etrafındaki, kızıla boyanmış, güneşte alev alev parlayan sonbahar ormanlarıyla tasvir edilirken, Edward'a miras kalan bir aile evi olan Ainswick'ten de sık sık konu açılır. Henrietta, Edward ve Midge'in çocukluk ve ilk gençlik yıllarının en güzel zamanları orada geçmiştir. Midge'in daha sonra, Edward'ı Ainswick'te hayal ettiği bir kütüphane görüntüsü var ki şimdiye kadar okuduğum en güzel hayal sahnesi diyebilirim;

Henrietta, Christie kitaplarında okumaktan büyük keyif aldığım karakterlerden biri. Onun stüdyo-dairesinde geçen zamanların bir eşi yok benim için. İnsanları idare etmekteki ustalığı, buna karşılık John'u kayıtsız görünen tavrıyla çıldırtması, kederi parmak uçlarından damıtarak heykele dönüştürmesi v.s. Yana yakıla Nausicaa'yı arayıp, şekillendirdikten sonra ölümüne izin verdiği kısım ise bazen aklıma düşer, defalarca dönerek okumuşumdur, öylesine güzeldir.

Ayırdına bu sefer okuyuşumda vardığım bir de Lucy var kitapta. Kafadan çatlak, sevimli halleri, şaşırtıcı olaylara sıradan tepkiler verişi, sürekli çaydanlığı ateşte unutup uykuya dalması, sepetten yumurtladığı silah falan harikaydı.

Hollow, anlatmakla bitmeyecek kadar hoş enstantanelerle dolu bir kitap. Yine bunlardan biri Edward'ın intihara teşebbüs ettiği bölümdür.  Düşüncelerinin netleşmesini adım adım izlerken güzel bir finalle noktalanır hikayesi.

 Agatha Christie'nin genel geçerliliği olmayan kitaplarından biri olan Hollow Malikanesi Cinayeti, cinai açıdan zayıflığına aldırmazsanız derinliğinden keyif alınabilecek, hayli hüzünlü bir o kadar da ilginç bir roman. Bunu göz önüne alarak okumanızı tavsiye ediyorum.




5 yorum :

  1. Yeni basımın hacmini görünce ne kadar şaşırdığımı anlatamam. maalesef ben de epey kırpılmış bir versiyonu okumuş ve sevmemiştim.
    Bu yeni basılan dolgun hacimli Christie'leri toplamamız gerekecek sanırım :))

    YanıtlaSil
  2. Bazı yazarlar/ kitaplar sırf böyle samimi,güzel kritikler sebebiyle alınıp okunur :) Da, daha alamadım bir Cristie, ayıp bana :)

    YanıtlaSil
  3. Judy'cim onları da toplamamız mukadder görünüyor :))

    N.Narda,

    Böyle güzel yorumlar geldikçe yenileri yazılır böyle yazıların. Teşekkür ediyorum. Christie mutlaka okumalısın. :)

    YanıtlaSil
  4. Bende Uğurus Malikane ismiyle var ama oldukça kalın kırpılmamıştır umarım adı çok hoşuma gitmişti senin de yazından sonra okumak için sabırsızlanıyorum sonbahar tasviri varsa zaten benim için bitmiştir.
    Sevgiler canım özlemişim yazılarını

    YanıtlaSil
  5. Okurken hep aklımdaydın canım, dedim tam Deniz'in sevdiği mevsimde geçiyor bu kitap. Agatha Christie çok hoş tasvirlemiş sonbaharı.

    Gönül Suveren çevirdiyse kırpmıştır muhtemelen ama sayfa sayısı 335'ten aşağı mı ona bakabilirsin, çok teşekkürler birtanem.

    YanıtlaSil

Burası sukûnetin hakim olduğu, tenha bir kütüphane. İçinden geçenleri fısılda ki orada olduğunu bileyim.