18 Mayıs 2010 Salı

DAVETSİZ İZLEYİCİ_Mehmet Ergüven

Yayınevi: Agora Kitaplığı
Basım Yılı: 2007
Sayfa Sayısı: 189

Resim sanatı üzerine söylenenlere kulak vermeyi hep sevmişimdir. Hatta hâlâ ara ara sanat tarihi okusam mı diye de geçmiyor değil aklımdan. Bu kitabı yine böyle bir arayış döneminde büyük bir hevesle almıştım fakat..

İçini görmeden ısmarladığım için, kitapta bahsi geçen resimlerin siyah-beyaz ve kötü bir baskıya sahip olduğunu görmemle ilk hayalkırıklığını yaşadım, sonra belki renksel bir anlatım yoktur denemelerde diye kendimi avuttum. Okumaya başladıktan sonra bunun tam aksine eleştirilerde renk kullanımı, boya katmanları ve sürüş tekniklerine dair bir çok tanımlama olduğunu anlayınca, bu avuntu da yok oldu tabii. Nasıl böyle bir hataya düştüklerini hâlâ anlamış değilim.

Davetsiz izleyicinin halihazırda bahsedilen tüm sanatçı ve  tabloları bilmesi gerektiğine dair öngörüyle hazırlanmış bir kitap dahi olsa, bununla ilgili herhangi bir açıklama olması gerekirdi diye düşünüyorum. Oysa ne arka kapakta, ne önsözde, ne de kitabın tanıtımlarında en ufak bir ipucu var.

Daha evvel küçük bir fuarda tesadüf eseri bulduğum, Nazan İpşiroğlu'nun "Resimde Alımlama" kitabı buna kıyasla mükemmeldi. Resim baskılarının güzelliği bir yana, tablo ve yazı arasındaki bütünlükleri, yönlendirme yapmaksızın soyut resme dair anlattıkları nefisti. Neyi değil ama nasıl görmek gerektiği üzerine çok şey vardı. Katalan ressam Joan Miro Ferra'nın cıvıl cıvıl renkleriyle boyadığı soyut figürlere o kitaptan sonra tutkun olmuştum. Davetsiz İzleyici'de en azından buna benzer bir tutarlılık bekliyordum sanırım.

Denemelerde resim, karikatür ve grafik sanatçılarına genel bir bakış açısıyla değinilmeye çalışılmış. Sanatçıların serilerine dair resimleri bulmak çok zor değil kabul ama bir kitap okurken araştırma yapmak, eleştirmenin ne dediğini anlamak için tamamını el altında bulundurmak okuyucuya eziyet gibi. Neden bahsediyorsa kitabın içinde bulunmalıydı diye düşünüyorum.

Ayrıca kitabın dili ve anlatımı, modernize edilmiş sözcüklerle dolu. Resmi anlatmak için lafı fazlasıyla dolandırıp okuyucuyu sıkıyor. Kitabı okumadan evvel, eleştirmenin biyografisinde, yazmış olduğu diğer resim eleştiri kitaplarını farkettiğimde sırayla hepsini okurum diye düşünmüştüm, şimdi bu fikrimden tamamen vazgeçmiş durumdayım. Resim üzerine yazan başka eleştirmenler, yeni kitaplar bulmam gerek. Bu konuda önerileriniz varsa, bana yazarsanız sevinirim.

Kitaptaki tek beğendiğim tanım, son sayfalarda, Bedri Rahmi Eyüboğlu'ndan alıntılanmış şu cümleler oldu:

"Bünyesinin elastikiyetine, iştahasına güvenen sanatkârların, başlangıçta daima kendilerinden büyük sanatkârlara saldırarak, yılanın kendisinden büyük bir geyiği yutması gibi, onları yuttuğunu ve hazmettiğini görüyoruz. Başlangıçta sevdiği sanatkârların  tesiri altında kalanlar, geyiği henüz yutan yılanı andırırlar; o aralık göze çarpan yılan değil, yutulan geyiktir. Gün geçtikçe geyik eriyecek ve yılanın bünyesine karışacaktır. Yılanın yuttuğu geyiğe benzemekten korkusu yoktur.(...)"

Ne kadar yerinde bir benzetme ile ifade etmiş, değil mi? Kelimelerle oynayabilmek ayrı bir zanaat, büyük şairin nesri de nasıl akıcı, anlaşılır ve çarpıcı. Ne anlatmak istiyorsa onu söylemiş işte. Bir eksik bir fazla değil.

Plastik sanatlar üzerine de iyi kalemleri okumak lazım. Yoksa sadece sıkıntı oluyor insana.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Burası sukûnetin hakim olduğu, tenha bir kütüphane. İçinden geçenleri fısılda ki orada olduğunu bileyim.