26 Mayıs 2010 Çarşamba

DOLLS [2002]


{Bebekler}

Sahnede gördüğümüz iki Bunraki bebeği ile açılıyor film. Geleneksel Japon kukla tiyatrosundan bir oyun sergiliyorlar; Aşıkların Sürgünü.. Kendi hakimiyetlerinden uzak bedenleri, kolları, bacakları ayrı ayrı kişiler tarafından yönetilen, seslendirilen kuklalardan biri oyun bittiğinde diğerinin kulağına eğilip birşeyler söylüyor ve ikisi birlikte bir film izleyecekmişcesine dönüp seyirciye bakıyorlar..

"Sonum başlangıcımdır.." 

Aşkın kılavuzluğunda yola çıkan iki genç.. Matsumoto ve Sawako.

Bu öyle bir hikaye ki nihayete erdiği sanılan noktadan başlıyor. Koptuğu yerden.. 
Bembeyaz bahar çiçekleriyle donanmış Japon bahçeleri.. Kan rengi bir urganla birbirine bağlanmış iki kişi, ağaçların arasındaki yolda ilerliyorlar.. Etraftaki insanların meraklı bakışlarını görmüyor, alaylı sözlerini duymuyor gibiler. Peşlerinden sürüklenen halat, bir kütüğe takıldığı halde gitmek istiyor Sawako. Genç kızın bakışları bomboş.. 

Şimdi insanların dalga geçerek baktığı iki meczup onlar.. Bir zamanlar birbirlerine aşık oldukları için kendi aralarında nişanlandıklarını öğreniyoruz. Nişandan kısa bir süre sonra Matsumoto ailesinin baskısı ile Sawako'yu terkediyor ve patronunun kızıyla evlenmesine karar veriliyor. Genç kız bunu öğrendiğinde intihara teşebbüs ediyor, kurtarılıyorsa da aklı onu terkediyor. Sevdiği kıza ihanetinin dehşetli sonucunu düğün günü öğrenince, herşeyi bırakarak Sawako'nun yanına koşan Matsumoto için bu büyük hatanın telafisi yok maalesef. 

Hastaneye geldiğinde, parçalanarak yere düşmüş pembe bir kelebeğe bakarken buluyor eski nişanlısını. O, artık kalbindeki acının bile farkında değil. Ne kızgınlık, ne üzüntü, hiçbir şey.. Herşeyden habersiz bir bebek adeta. Matsumoto, Sawako'yu alıp götürüyor. İki genç önce bir otelde, sonra Matsumoto'nun hastalık sarısına boyanmış arabasında kalıyorlar. Sık sık kaçıp gitmeye yeltenen, yola yuvarlanan topunun peşinden kendini arabaların önüne atan Sawako'yu korumak için, genç kızı bir iple kendine bağlıyor Matsumoto. Şehri terkedip yola çıkıyorlar. Dört mevsim boyunca sürecek hazin yürüyüşleri böyle başlıyor..

Japon yönetmen Takeshi Kitano'nun başyapıtında aşk, tam olması gerektiği gibi. Kendilerini saran tutkunun cehenneminde yok olan sevgililerden biri aklını kurban ederken, diğeri hayatını sunuyor bu şiddetli duyguya. Geri dönüşlerle, yaşadıkları mutlu günleri gördüğümüzde içine düştükleri halin ızdırabı daha da kuvvetleniyor. O neşeli, hayat dolu, gülen genç kız.. Ona utangaç bir sevecenlikle bakan delikanlı.. Geçmiş..

Kalbe dokunan müzikleri, göz alıcı teatral kostümleri, renk cümbüşlerinden müteşekkil nefes kesici güzellikteki görüntüleri bir yana filmde öyle sahneler var ki, çaresizliğin kederini iliklerinize kadar hissettiriyor. Sawako'nun otelde çiçeklerle, minik melek heykelleriyle konuşması.. Matsumoto'nun aldığı oyuncağının topu ezildiğinde ağlaması ve boş oyuncağa üflemeye çalışması.. Genç kızı kollarının altından tutarak taşıdığında içi boş, cansız bir kuklaya benzeyişi.. Ve en fenası, arkadaşları arasında nişanlandıkları yer olan lokantaya dışardan baktıkları sahne, Sawako'nun o geceyi hatırladığı an, önce gülmesi sonra hıçkırıklara boğulması..

Filmde bahsini henüz etmediğimiz ayrıca iki aşk hikayesi daha var ki, onların öyküleri de, yine hayli naif ve hüzünlü. Aşık olduğu pop şarkıcısı Haruna Yamakuçi trafik kazası geçirip, yaralanan yüzünü kimseye göstermek istemediği için, gözlerini kör eden bir genç adam. Ve bir zamanlar onu bırakıp gitmiş sevgilisini, belki gelir umuduyla, her Cumartesi günü buluştukları yere giderek yıllarca bekleyen bir kadının hikayesi. 

Her parçasında ayrı bir trajediye şahit olduğumuz Dolls, aşkın kan kırmızısı rengine bulanmış, büyüleyici bir film. Usta yönetmen Takeshi Kitano dramatik anlatım böyle olur dercesine baharın tatlı pembesinden, yaz güneşi altında göz kamaştıran denizin camgöbeği ışıltılarına, güz mevsiminin bakır tonlarından, karakışın ürpertici beyazına dek tüm zamanları ince ince işlemiş filminin dekoruna. 

Öyle dokunaklı, öyle muhteşem bir sinemasal ki bu, tam ayırdına varabilmek için, onunla duyguların berrak olduğu bir dönemde tanışmalı. Bütün büyük aşkların ortak kaderine dair bu filmin yoğunluğuna benzer bir hal içindeyseniz, kendisinden uzak durmak hayrınıza olur diyorum. 

{Bu yazı 28.05.2010 tarihinde www.sivrisinema.com adresinde yayınlanmıştır.}




2 yorum :

  1. Senin tavsiyelerini not alıyorum aramızda kalsın indiriyorum filmleri hahaha :))

    YanıtlaSil
  2. Oo süper, beğendiklerin olursa yaz canım. :))) Aramızda :P

    YanıtlaSil

Burası sukûnetin hakim olduğu, tenha bir kütüphane. İçinden geçenleri fısılda ki orada olduğunu bileyim.